Yazarlar

BTSO’nun yeni muhteşem projesi

post-img

Kapalı Çarşı’nın doğu girişine varmadan hemen sağa dönünce  karşılardı sizi Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın o pencere kenarlarındaki saksılarına bol yapraklı süs bitkileri ekilmiş binası sizi.

 

Girişte Oda’nın kurucusu Osman Fevzi Bey’in başı fesli büstüyle karşılaşırdınız.

 

Osman Efendinin şimdiki halini görmek isterseniz eğer, Emirsultan Camii’nin avlusuna girişte merdivenlerin üzerinden sağa doğru bakmanız yeterli.

 

1889 yılında BTSO’nun kuruluşunu ilk O gerçekleştirmiş, ilk başkanı da kendisi olmuştu.

 

Osmangazi döneminde aradan geçen 23, Orhangazi zamanındaysa 11 yılın ardından Türklerin Bursa’yı ecnebilerden gasp etmesinin ardından bizimkiler işi keçi çobanlığı, talan ve askerlikle götürmeye devam etmiş, aynen şimdi olduğu gibi para ve ticaret işleri Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıkların elinde kalmıştı.

 

Son dönemde fabrikaların çoğu da onlarındı.

 

Dut zamanları Yahudi tüccarlara koza üretip satarak geçinen Buldurlu (Burdur) Mehmet Efendi’nin oğlu olarak 1823 senesinde dünyaya gözlerini açan genç Osman Fevzi, ailesi kozalarda beliren bir hastalık nedeniyle Bursa’ya göçüp, burada “Burdurizadeler” diye kök salınca aynen ileride Hamdi Sami Gökçen’in de yapacağı gibi, “paranın” en kolay yoldan zengin bir hatunla evlenmekle elde edileceğini” daha o yıllarda anlamış ve köklerini “Yahudi” kültüründen alan Gökçen ve Odman Ailelerinin ortak üretimi “Koca Nine Şukufe Hanım’la” hayatını birleştirmişti.

 

Dedim ya “Hamdi Sami Gökçen gibi” diye, müflis bir işadamı olan O da 1929'da Osman Fevzi Efendi’nin torunu ve Cizyedarzâde Saffet Bey oğlu Bursa eski mebusu fabrikatör Mehmet Memduh Beyin kızı “Şükûfe hanımla” evlenecek ve bu evlilikten ileride Memduh Gökçen doğacaktı.

 

Manolya ağacının kökleri sürgün vermeye devam ediyor, Alman Yahudiliğinin “kadından gelen” etkisiyle döngü asla bozulmuyordu.

 

Sami Gökçen nasıl Alman kültürüyle yetişmişse torunu Memduh ve O’nun oğlu Celal de kendilerine Alman kökenli (!) eşler seçiyor, bu arada “Şükufe” adı nesiller boyunca yaşatılmaya devam ediyordu.

 

Memduh Bey’in büyük kızının adı da Şukufe’dir.

 

Hem Gökçenler kızlarını “Silimci Oktay’la” evlendirecek değiller ya!..

 

Buluyorlar kendi davullarının dengini!

 

Buluyorlar işte kendilerine uygun bir damat her zaman!

 

Karı tarafından parayı da bulunca işe kendi yeteneklerini de katan BTSO kurucusu Osman Fevzi Efendi’ye Rab “yürü ya kulum” diyor, bankacılıktan sanayiciliğe, sanayicilikten turizme dek pek çok yatırıma girişerek kısa zamanda Bursa’nın en zengin işadamı oluyordu.

 

Hayat hikayesiyle ilgilendiğim senelerde ilk dikkatimi çeken şey daha o sıralarda Telgrafla Fransız ipek borsasını takip ederek büyük para kazanmış olmasıydı.

 

CHP’li Şahin Sevinç gibi gidip çevre yolunda dönerci dükkanı açacak değildi ya!..

 

Kısa sürede girişimciliğiyle dikkat çekti.

 

Bursalı işadamları arasında filatür fabrikasını kurma başarısını gösterdi. 

 

1858 yılında ilk tekstil firmasını kurarak sanayi hayatına başladı. 

 

Mösyö Frerin Romangeli’nin sattığı seksen mancınıklı Yolgeçen Fabrikasını alarak işletmelerini büyüttü.

 

Bursa Belediye Başkanlığı yaptı.

 

Ne var ki “Gökçen damatlarının” hepsinin ortak bir özelliği vardı ki, ticaret hayatlarında tümü birden büyük iflaslar yaşadılar!

 

Hepsinde de işi kadınlar kurtardı!

 

Tarihe meraklı olanlar az önceki satırlar arasında yer alan “Cizyedar” lafına hemen takılmışlardır.

 

Kale içinde Üftade Türbesi’ne doğru giderken Kavaklı Caddesi üzerinde rastlarsınız mermer işçilikli, her biri adeta sanat eseri olan mezar taşlarına.

 

Cizyedarzadelerin hususi mezarlığıdır burası.

 

Asırlar boyunca Osmanlı için, Müslüman olmayanlardan vergi toplayan bir ailenin mensubudur onlar aynı zamanda!

 

Sarayla ilişkileri de oldum olası pek kuvvetlidir. 

 

Osman Fevzi’den bu yana aradan geçen onca yılın ardından “Beyaz Türklerin” BTSO’daki egemenliğini ilk kıran, ailesiyle Bursa’ya Bulgaristan’ın Mestanlı kasabasından göç etmiş Ali Osman Sönmez oldu.

 

Uzun yıllar boyunca o binadan içeri girdiğinizde sizi önce Osman Fevzi Efendi’nin bronz büstü, geniş merdivenleri çıktığınızdaysa Sönmez’in basın müşaviri Nadir Tülek karşılardı.

 

Ne saygılı, beyefendi adamdır Nadir Tülek.

 

Yıllar yılı kendini hiç bozmamış, emeğiyle yaşamını sürdürmeye çalışmıştır her zaman.

 

Sonra toplantı bölümüne boynunda fularıyla yandaki odadan Ali Osman Bey gelir önüne, basın mensupları tarafından masanın üzerine konulan makaralı teypleri biraz kendisine doğru çekmesi istenince de “hankısı, hankısı” diye seslenirdi?!.

 

O fuları en son nerede gördüm biliyor musunuz?

 

Bursa Büyükşehir Belediyesi’nin Merinos’ta bir “göç kenti” olan Bursa’ya, Bursalılara armağan ettiği “Göç Müzesindeki” bir camekanın içinde.

 

Hülasa tarihte ilk defa macırın fendi Yahudi’yi yenmişti!

 

Ardından oğlu Celal’e devretti  Ali Osman Sönmez koltuğu.

 

Kendi bir-iki ayda bir dergi çıkarıp, arka sayfasına da birkaç satır “Türkiye’den mal isteyenler” diye bir bölüm koydurarak nasıl tamamladıysa çeyrek yüzyılı, oğlan Celal’in ömrü de Oda bütçesinden yurt dışını gezmekle geçti.

 

Yönetim kurulu üyeleri ve eş dostla birlikte genellikle uzak doğuyu bol bol tavaf etti Celal Sönmez; artık oradan “mal” olarak ne getirecekse?!.

 

Bu durum bir tek Fahrettin Gülener’e yaradı.

 

O sıralar Türkiye’de büro koltuğu imalatı pek yoktu.

 

Uzak doğudan alıp sökerek bavuluna yerleştirdiği amortisörlü bir büro koltuğunu burada taklit ederek üretime girişen Gülener’in yüzü gülerken, Celal Sönmez ve ekibinin akşam yemeklerinde oturduğu üzerinde bol ıstakoz bulunan masalarının görüntüleri geliyordu Bankok’tan filan!..

 

Bir tek Sami Bilge’nin ne işi vardı oralarda hiç anlayamadım?

 

Şimdi de Siri Lanka’yı dolaşıyormuş.

 

Daha sonra direksiyonu düzeltip 8-10 kez umre yapsa da Sami abi, adı çıkmıştı bir kere “zımpara” diye!..

 

Lakin “su zımparası” gibiydi Sami Bilge, yine Nietzsche abimin dediği gibi “Bir ülkücü -asla- ıslah olmaz: O’nu gökten aşağı atsalar, bu sefer de cehennemi ülkü edinirdi!..” 

 

Gel zaman git zaman Celal Sönmez artık işi iyice sardırmıştı, BTSO alışveriş şenlikleri filan düzenliyor, verilecek hediyeler O’nun işyerlerinden alınıyordu!

 

Nitekim daha sonra durumu fark eden Fetöcüler Sönmez’i fena kıstıracak, bir kıl daha kopararak kendisinden bir yurt binası alacaklardı.

 

Koskoca holding binasında kaloriferleri çalıştırtmak yerine elektrikli Ufo marka soba yaktıracak kadar eli sıkı olan Celal Sönmez’e bir yurt binasıyla 3 hastane birden yaptırmak ne biçim koymuştur de mi?!.

 

İronik bence!

 

Hayat o gün yenilen  ıstakozların intikamını alıyor işte böyle!..

 

Yolcu gemisi Titanik batınca onca insan üzüldü ama bu duruma mutfakta sevinen birileri vardı onlar da tezgahın üstünde az sonra sıcak suda haşlanmayı bekleyen ıstakozlardı! 

 

Istakoz misali birileri daha vardı memlekette; onlar da bir ömür boyu “iktidar gemisinin batmasını bekleyip” kurtulmayı uman CHP’lilerden başkası değildi.

 

Yılmaz Akkılıç İl Başkanı…

 

CHP Bursa İl Merkezi’nin o sıra Çatalfırın’da bulunan binasının girişindeki salonda toplantı yapılıyor…

 

Birden bire dış kapının altından mozaik kaplı zemine doğru sarı bir sıvı akmaya başlıyor.

 

İçerisi göl oluncaya dek  gidişe pek bir anlam veremiyor içeridekiler?!.

 

Sonra “hop, güm” falan derken kapı açılınca merdivenlerden aşağı doğru paldır küldür kaçmakta olan birini görüyor partililer.

 

Kaçan yıllar sonra DSP’nin İl Başkanlığı’nı da yapacak olan Vural Doğar’ın CHP’li kayınpederidir!

 

Listede kendine yer verilmeyince kızmış, aşağıdaki birahanede kafayı iyice çektikten sonra “protesto” için ilk “eylemini” gerçekleştirmiştir!..

 

O koca göbeği, kırmızı saçları, allaşmış yanaklarıyla yöneticilerden rahmetli Hidayet Uras girer bir gün yine içeriye…

 

Girişte hemen sağdaki tuvaletin kapısını açıp, donları indirerek bir güzel işemeye başlar sallana sallana!

 

İçeride de “kadın kolu” toplantısı vardır!

 

Küllerinin büyük kısmı mozaik demine dökülüp her tarafı is kokutmuş o döküm sobanın etrafına dizili zamanın tonton teyzeleri dehşet içerisinde Hidayet’in, işini bitirmesini beklerler.

 

Sonra, kalan son birkaç damlayı da dona damlatan Hidayet Uras biraz daha salladıktan sonra kemeri yeniden takmayı başarır, Sadri Alışık misali içeridekilere “pardon” (!) deyip selam verir ve yine aşağıdaki birahaneye doğru yollanır!.. 

 

CHP İl Kongresi’nin yapıldığı Merinos’taki salonda en komik adam iflah olmaz milletvekili adayı ve birahaneci İsmet Karaca’nın o göreve getirdiği İl Başkanı Avukat Turgut Özkan’dan başkası değildi!..

 

Kendi de bir Alevi olan Turgut Özkan rakip Alevicilerin aralarında yaptıkları anlaşma nedeniyle yine seçilemeyeceğini anlayınca kürsüye çıktı ve “yeter artık, yeter artık” dedi!..

 

Ulen ne yeter be!

 

Demokrasicilik taslıyosun aleme, “aday seçerken önseçim yapacağım”  diye politika yapıyorsun, işin komiği şimdiki milletvekilleri genel merkez tarafından belirlenirken çıkıp da tek kelime etmemişsin kıs bir süre önce…

 

Nasıl bir Turgut’sun sen ya?

 

Herhalde İsmet’in birahanesinde bir yudum çektin de öyle geldin!

 

Solculuk taslıyorsun, sağcı Zekeriya Birkan’ın listesine girip Baro yönetim kuruluna aday oluyorsun…

 

Nasıl bir Turgut’sun sen ya?

 

İsmet seni İl disiplin kurulu başkanı yaptığı dönemde sırf Melih Gökçek’le anlaşıp, Ankara’nın giriş-çıkış kapılarını yapan CHP Genel Başkan Yardımcısı Tekin Bingöl’ü eleştirdi diye insanları partiden atıyorsun, şimdilerdeyse değişik pozlara giriyorsun!

 

Nasıl bir Turgut’sun sen ya? 

 

Konuşması sonrası bir hışımla kendi kendine salonu terk edip gitti Turgut Özkan, O’nu destekleyen arkadaşlarını da orada ot gibi bıraktı, Bursa siyaset tarihinde kendi kendine oy vermeyen tek ve ilk İl başkan adayı oldu!..

 

Nasıl bir Turgut bu ya?

 

Disiplin kurulu listesine mahallesindeki Alevi kökenli bir kapıcıyı yazmış!..

 

Ne kapıcılığı kimsenin derdi adamın ne de Aleviliği, nedir CHP’deki bu Alevi yapılanması ya?

 

Nerede liyakat?

 

Valla şimdi gelse Atatürk seçilemez bu Kılıçdaroğlu’nun karşısında!

 

O günlerde siyasetin içine edenler daha başkaydı, şimdikiler farklı siğiyor!..

 

Bunlar mı yönetecekler bu memleketi?

 

Partiyi yeni seçilen İl başkanına devir törenine de gelmedi Turgut!

 

Küstü!

 

Herhalde milletvekili adayı olup seçilemeseydi, AK Partililere de küsecekti “beni siz seçtirmediniz” diye!

 

Şu Orhan Sarıbal var ya CHP Milletvekili Orhan Sarıbal, kendi sesine aşık bir garip insan işte!

 

Geçen gün baktım sol elini dirsek bükümünden itibaren bir aşağı bir yukarı sallayıp duruyor televizyon ekranında, aynen Kibariye’nin annesi gibi!..

 

“Şah damarını” şişirmiş, aklınca hükümete yükleniyor…

 

Söylediklerinin yine ne ipe gelir yanı var ne de sapa!

 

Ha! Bu arada…

 

Lafı BTSO’dan açtık da…

 

Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nı yönetenlerin “beyazı” gitti, “Türk’ü” kaldı geriye şimdilerde artık!..

 

Yıllar sonra yönetime gelen İbrahim Burkay ve arkadaşları düzenledikleri organizasyonlarla ülke ekonomisine, Bursalılara, çevreye, eğitime büyük hizmetlerde bulunup tarihe geçmeyi sürdürüyorlar…

 

Sayayım mı birkaç tanesini?

 

“Küresel Fuar Acentesi

Ticari Safari Projesi

TEKNOSAB

Payitaht Çarşı Projesi

Bursa Gökmen Projesi

BTSO Akademi Projesi

Uludağ Yaşam Boyu Eğitim Merkezi

OSB Teknokent Projesi

BTSO Değişim Programı

Kümelenme Grupları

UR-GE ve HİSER Projeleri

Yeni Nesil Fuarlar

Tahkim ve Arabuluculuk Merkezi

BTSO MESYEB

OSB’lerde Dönüşüm

Bursa İnovasyon ve Tasarım Baharı

Yeşil Büyüme Projesi

BTSO Vefa Projesi

BTSO BİZ

BUTGEM Eğitim Merkezi

BTSO Üniversitesi

Bursa Finans ve Ticaret Merkezi

Organize Ticaret Bölgeleri

Marka Bulvarı Projesi

Sağlık Serbest Bölgesi

Kobi OSB

BTSO Mutfak Akademi

Model Fabrika

Türk Ticaret Merkezleri

GUHEM Gökmen Uzay, Hava. Eğitim Merkezi.

Enerji Verimliliği Merkezi

BTSO Lojistik

Bursa Teknoloji Koordinasyon ve Ar-Ge Merkezi.

BUTEXCOMP

Bursa Dış Ticaret Merkezi”

 

Bunların her biri ayrı ayrı sayfalar dolusu yazı konusu da…

 

Gündem olması bakımından paylaşayım, benim en çok ilgimi çeken girişimlerden biri de Bursa’daki tüm sanayi bölgeleri ve Valiliğin ön vermesiyle, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası’nın koordinatörlüğü, Uludağ Üniversitesi’yle, Büyük Şehir Belediyesi’nin katılımıyla “Temiz Üretim İşbirliği Protokolünün” imzalanması ve Türkiye’de ilk olması nedeniyle de ülke sanayine örnek teşkil etmesi.  

 

İbrahim Burkay liderliğindeki BTSO’nun başarılı çalışmalarını dikkatle izliyorum.

 

Kurulduğu günden bu yana adeta bir avuç insanın kontrolündeki Bursalı sanayici ve ticaret erbabının geleceği, kendisini fazlasıyla ispatlamış emin ellerde artık.

 

Bir de “çevrecilik” yapmayı “bir ağaç kesildiğinde kameralar önünde bağırmak” sanan, eskiden akşamları İsmail’in birahanesindeyken, sonra Şehir Kulübü’nde, ardından da Tabipler Odası Lokalinde çöplenen 15-20 kişilik bir grup var ki kentimizde, “her hıyarım var” diyene elinde tuzlukla koşan Orhan Sarıbal bu kez de bunların dümen suyuna girmiş!

 

Geçmişte bu çakma doğacı kitlenin göz kırpmasıyla aynı Orhan Sarıbal yanına diğer CHP Milletvekili Nurhayat Altaca’yı da alarak yine “şah damarını” şişire şişire Keles Göleti’nin yapıldığı alana gitmiş, “burada ağaç kesiliyor” diye “yandaş medya” kanallarında inim inim inlemişti.

 

Şimdi o gölet yapıldı, hem orman yangınlarına tedbir, hem sulama hem de Bursa’nın gelecekte rezerv suyunun orada birikmesi  bakımından koskoca havza ağzına kadar doldu da, Çivrici N’orhan’dan artık ses seda yok şimdilerde!

 

Günü birlik politikacı bunlar.

 

Çıkarlar, “burada ağaç katliamı yapılıyor, ortalık betona beleniyor” diye bas bas bağırırlar, yaşamları boyunca ne kurda faydaları olur bu arada ne de kuşa!

 

Geçen gün yayınladığı haberlerin hemen tamamı gerçeğe aykırı ve ajitasyona dayalı olan Halk TV’ye takıldı gözüm…

 

Atatürklü çay fincanı, kemer tokası, masa örtüsü neyin pazarlamayı bırakmışlar, sözde haberciliğe soyunmuşlar bu günlerde!

 

Ayrıntıya girmeyeceğim, gerek de yok zaten…

 

Uludağ Kirazlıyayla’da geçmişte sanatoryum olarak yapılan ve yıllarca otel olarak ona buna kiraya verildikten sonra işlemediği için müstecirleri tarafından terkedilip harabeye dönen bir bina vardı.

 

Tam 11 yıldır uyuşturucu müptelalarından başka kimselerin uğramadığı bu yapı BTSO tarafından (Binbir ricayla) Orman ve Su İşleri Bakanlığı’ndan alındı, “yaşam boyu eğitim merkezi” kurulması için kapsamlı bir restorasyondan geçirildi.

 

“Business School Projesi” adı altında faaliyet gösterecek yepyeni tesiste artık iş dünyası için tez odaları, grup çalışma odaları, kütüphane, konferans salonları, konaklama, kafeterya, restoranlar, yüzme havuzları, spor merkezi ve SPA var.

 

Ve böylece Uludağ’ın tarihinde ilk kez yaz turizmi gerçekten hayata geçmiş olacak.

 

Bir şey daha yapıldı orada.

 

Ambülans ve yangın söndürme helikopterlerinin rahatça ve acil olarak inebilmesi için bir de helikopter pisti gerekiyordu.

 

Projeye bu da işlendi ve yan taraftaki toplam 700 metrekarelik bomboş ağaçsız alanın helikopter pisti yapılması ilgili bakanlık tarafından onaylandı. 

 

Düzenleme yapılırken asla beton kullanılmayacaktı, kullanılmadı da…

 

Kuru çayırlık alan düzlenip, üzerine mıcır döküldü, hepsi o kadar!

 

Ben sizin yapacağınız muhalefeti, yürüteceğiniz çevreciliği öpeyim be!

 

Çakma muhalif N’orhan Sarıbal ve yandaşları yine bağırıyor:

 

Yok, açılışa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan gelecekmiş, helikopter pisti ondan yapılıyormuş da…

 

Yok, piste beton dökülecekmiş de…

 

Yok, piknikçilerin hakkı yeniyormuş da…

 

Başınıza piknik tüpü düşsün emi!

 

N’orhan gelsin, pazartesi birlikte gidelim oraya, piste yarım kova beton döküldüğünü yerinde ispat edemezse milletvekilliğinden istifasının ardından Gürsu’da armut toplamaya geri dönecek ama!

 

Aksi takdirde üzerinde “ben iftiracıyım, sürekli gerçeklere aykırı söylemlerde bulunarak politikada var olmaya çalışıyorum” yazılı bir pankartla Heykel’deki Atatürk anıtının önünde akşama kadar tek ayak üstünde bekleyip günah çıkartacak! 

 

Şimdi sor N’orhan Sarıbal’a bir Bursa milletvekili olarak, “Atatürk’ün atının hangi ayağı havada” diye, onu bile bilmez be!

 

Ama Hayber Kalesi’nin fethini, İngiliz uşağı Şeyh Sait isyanını, Kürtçü belediye başkanlarını ziyaret etmeyi iyi bilir!

 

Öbür “çevreci” geçinen, sevişken kızlı erkekli gruba gelince…

 

Kıllandınız ama hala akıllanamadınız!

 

Asıl çevrecilik ağaç kesilmesine karşı çıkmak değil, kesilen ağacın yerine dikilmeyenin davasını gütmektir; öğrenin bunu artık!.. 

 

Çıkın Uludağ’daki 1 ve 2’nci gelişim bölgesindeki otellere, ormanların içine yapılan binlerce konutun bulunduğu alanlara, alın yine ballı bal N’orhan’ı da yanınıza…

 

Hatta Nurhayat da çay bişirsin size…

 

Beton neymiş, betonlaşma neymiş oralarda görün ve bağırın şu kadarcık yüreğiniz ve samimiyetiniz varsa yine?

 

Biralar da benden…

 

İçince ağaç diplerine işemeyin ama çalılara ayıp oluyor!

 

 İŞTE BİNANIN ESKİ HALİ:

 

               

 

               

               

              

              

                               

    

Na işte bu görüntüler yapının eski halinden!..

 

 

Diğer Haberler