Yazarlar

Ayak Takımı

post-img

“İnsanların arasına ilk kez geldiğimde, yalnız olan kişinin çılgınlığını işledim:

Kent meydanına gittim” der  “Seçilmiş Düşünceler” isimli deneme kitabında ünlü Alman filozof  Nietzsche.

Kütüphanemde kendime ayırdığım, kimselere vermediğim az sayıdaki yayınlar arasındadır düşünürün kitapları.

Düşünmek için de idealdir hepsi.

Raftan çekilip bir daha, bir daha, bir daha okunacak kadar da kıymetli bulurum “posbıyıklı” bu amcamın fikirlerini.

“Kent meydanlarıyla” ilgili paylaşımlarına devam etmiş.

Hani Roma’da “agora” denirmiş ya bunlara; içinde meyhanesi, kumaşçısı, kitapçısı, lokantası bulunan…

1890 yılında Rum bir kaptan olan Asteri, Balat’ta bir meyhane açar ve ucuz şarapları, demlenmek için kurulan ahşap fıçılarıyla şarkılara nağme olur mekan:

 

“Cama vuran her damlada seni hatırlıyorum ve sana susuzluğumu…”

 

Oysa Fred  her zaman olduğu gibi hep gerçekçidir yine:

 

“…Kent meydanına gittim. Herkesle konuşarak hiç kimseyle konuşmadım. Akşamleyin ip cambazlarıyla cesetlerdi arkadaşlarım; kendim de bir cesettim hemen hemen…”

 

İşte içinde meyhanesi olmayan ama akşamları ip cambazlarıyla cesetlerin ve dahi orospularla, pezevenklerin kol gezeceği ve adına “kent meydanı” takılan betondan bir AVM (alışveriş merkezi) daha sokuyor Bursa’nın böğrüne Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar.

 

İçi dükkan dolu.

 

Kim bilir şimdiden kaç partiliye söz verilip el altından kaporaları toplanmıştır Doğanbey rezaletinde olduğu gibi! 

 

Meydan olmayan meydan Osmangazi Belediyesi’nin dibinde.

 

Hemen üst tarafında adına artık “Şam” denilen Suriyeli gettosu var.

 

Aşağı mahalleler tamirci ve çıraklarının barındığı bölgeler.

 

Tam belediye binasının arkasında yeni modaya göre göbeği açık, çatalı meydanda bir kadın bağırıyordu geçen sene oradan geçerken akşamüstü; kafası da hafiften kıyak mıydı neydi?

 

Yoksa bu kentin her köşesinde artık leblebi gibi satılan sentetik uyuşturuculardan mı kakmıştı bu hayata katlanabilmek için?!.

 

Kulaklarımla duymasam inanmazdım:

 

“Aranızda erkek yok mu layn?!. Bana ayda bin şey yüz lira masraf edip bu hayattan çekip çıkaracak bir tane delikanlı yok mu buralarda?..”

 

Eski Türk filmlerinde ve dahi Günaydın Gazetesi’nde genelevden “sermaye” çıkarıp telli duvaklı düğün yapan delikanlılara rastlardık.

 

Baya baya aşık olurlardı sevdiklerine ha!..

 

Eskiden gelinliklerin duvaklarına simli tel takılırdı hakikaten; şimdilerde sıkma başlı, tesettürlü kıyafetler seçiyor zamane yavukluları.

 

Ve bir kadın bağırıyor bu günlerin kent meydanlarında çığlık çığlığa: 

 

“Aranızda erkek yok mu layn?!.”

 

Osmangazi ve Büyükşehir’in “işten el çektirilmiş” eski başkanı Recep Altepe Yıldırım’da hasbelkader belediye meclis üyeliği yaparken son dönemlerde her celsede kalkıp bağırırdı:

 

“Balıklı’daki genelevler ne zaman kalkacak?..”

 

Ebenin mezarına kırmızı kar yağdığında kalkacak ey Altepe!

 

Şimdi olmuş Osmangazi Belediyesi’nin dibi kerhane, içerideyse zabıtalar hasılat saymakta…

 

Altıparmak’ın arka sokakları olmuş kerhane, Altepe yeniden adaylık hesapları yapmakta!..

 

Yahudiliğin yamaçları dolmuş masaj salonlarıyla, gidenler ekstra takılıyor nasılsa…

 

Hey gidinin o heybetli koskoca Altıparmak Caddesi, yol seviyesindeki dükkanlarında “limitsiz” mesajlarıyla kauçuk eşek kafaları, kırbaçlar, kelepçeler, partner iş sırasında bağırmasın diye enseden kilitli bilardo topları satılıyor, kerhanelerden de öteye gitmiş mesele, bizim eskinin “takunyalıları” Cuma namazlarında yer kapma peşindeler!

 

Ey Recep Altepe, Bursa’nın böğrüne sapladığın Doğanbey hançerinde yani, yüksek katlı koskoca bir mahalledeki daireler de kerhane olup çıkmış” haberin var mı?

 

Siz bir daha aday olun da millet ucuza rahat rahat didişsin!

 

Halka hizmet, hakka hizmet nasılsa!

 

Yarın Mahkeme-i Kübra’da nasıl yargılanacaksınız Allah bilir!

 

Nietzsche’yle devam edelim:

 

“-Kent meydanında- ip cambazlarıyla, cesetlerdi arkadaşlarım, kendim de bir cesettim hemen hemen.

 

Fakat sabah olunca bir yeni gerçek doğdu içimde…

 

Bunun üzerine şöyle demeyi öğrendim:

 

“Neme gerek kent meydanı, neme gerek ayak takımı(!), ayak takımının gürültüsü, ayak takımının uzun kulakları!..”

 

Üstün insanlar, şunu öğrenin benden:

 

Kent meydanında kimse inanmıyor üstün insanlara.

 

Ayak takımına söz söylemek istiyorsanız kendiniz bilirsiniz!

 

Ama ayak takımı göz kırpacak:

 

“Hepimiz eşitiz!”

 

“Siz üstün insanlar! –ve ayak takımı, göz kırpacak üstün insanlar yoktur; hepimiz eşitiz; Tanrı önünde insan insandır, hepimiz eşitiz!..”

 

Tanrı önünde!

 

Ama o Tanrı öldü şimdi.

 

Ayak takımı önünde eşit olmak istemiyoruz biz.

 

Üstün insanlar, kent meydanından uzaklaşın!..”

 

Hele hele Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ın “hizmet” diye yutturduğu her şeyden uzaklaşın!..

 

Adam bomboş araziye binalar dikip, “kentsel dönüşüm” diye önce millete, sonra da Cumhurbaşkanına kakalamaya kalktı be!

 

Hele hele O’nun yaptığı “kent meydanının” altından önümüzdeki günlerde daha başka neler çıkabilir, merakla bekliyorum?!.

 

Tam yedi senede, üstelik de “paket sipariş usulü” tamamlayabildiği, benzerleri eski Sovyet Sosyalist Devletler ülkelerinde bolca bulunan modası geçmiş panaromik bir müzeyi de “ayak takımına” yutturmaya çalışmakla meşgul şimdilerde!..

 

Modern müzeciliğin de içine etti bu arada!..

 

Ufuk yok, vizyon yok, görgü yok; cumadan cumaya geçen bir hayatla, eve çabuk yetişebilmek için kışın mesai bitimine 5 dakika kala lüks makam aracında çalıştırılmış kaloriferle, yazın da klima var!..

 

Kısmete bak: 

 

Dündar’ın “ayak takımına” “fetih müzesi” diye sunduğu binanın bulunduğu alan eskiden “Bursa Kerhanesiydi” biliyor musunuz?

 

Eğer ufku, vizyonu, görgüsü bulunan bir belediye başkanı olsaydı Turgay Erdem gibi yaratıcı davranıp, oraya bir de geçmişte yaşanan acıları, çekilen sıkıntıları temsilen gözü yaşlı, elinde bavulu, başında teli ve duvağıyla bir genelev kadınının heykelini dikerdi gelecek nesillerin hafızalarına armağan olsun diye!.. 

 

O güzelim arkeoloji müzesi, kent müzesi, göç müzesi, teknoloji müzesi, Esat Uluumay Osmanlı Takı ve Kıyafetleri Müzesi, bıçakçılık müzesi gibi geçmişte Bursa’ya bırakılan kadim mirasın yanında, birkaç resimden oluşan çakma müze sırf “ayak takımının” gönlünü hoş etmek için “tarih” diye yutturuluyor millete, cep telefonlarıyla fotoğraf çekip hava yapabilsinler diye!

 

Yıllardır Mustafa Dündar yönetimindeki Bursa Osmangazi Belediyesi o kadar kötü, o kadar uluk bir portre çiziyor ki, yazık oluyor koskoca ilçeye.

 

Bu gün gidin Kale içinde Kale Otel’in bahçesine, hemen yan tarafta üstü şöyle bir açılmış, toprağın iki metre altından uzanan eski şehri göreceksiniz.

 

O dönem yapılmış su boruları, adeta her santimine dek uzanan mozaik yer döşemeleriyle tarih fışkırır oradan.

 

Kaynaklar, Roma ordusuna defalarca kök söktüren dönemin askeri dehası Kartacalı Hannibal’in ömrünün son döneminde Bursa şehrini kurduğunu ve sulama sistemlerini O’nun yaptığını yazarlar.

 

Pınarbaşı suyunu Hannibal açmıştır.

 

Bu gün çakır Hamamı’nda ziyan olup giden bu kaynak sağ olsun, Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın açtığı tarihi hanlar bölgesinden güzel bir çevre düzenlemesiyle akıtılabilse eğer, kentin çehresi daha da anlam kazanır.

 

Yıllardır kılını kıpırdatmıyor Mustafa Dündar orası için!

 

Ne anlama geldiğinin bile farkında değil ki!

 

Cuma’dan Cuma’ya süren bir yaşam!

 

Oysa sırf Hannibal’in adı bile bu şehre yabancı turist doldurmaya yeter de artar bile!

 

Hem böylece “ayak takımı” da bir şeyler öğrenmiş olurdu!

 

Bir de asmış Bursalıların milyonlarca lirasını boşa döktüğü reklam tabelalarına, “Dünyanın en büyük panoramik müzesini yaptık” diye!..

 

Ak Partililerin bu “büyüklük” takıntısına hastayım ben!

 

Önemli olan boyu değil işlevi, Sayın Dündar işlevi!

 

Bir zamanların Yıldırım Belediye Başkanı Özgen Keskin de çalışma raporuna benzer bir ifade yazdırmıştı:

 

“Türkiye’nin en büyük bayrak direğini biz diktik!..”

 

Sonra o direği Bursa’nın lodosu aldı da orta yerinden kırıverdi!

 

Fazla büyüyememiş bayır turpu gibi kaldı zavallı direk!

 

Bursa 6 Nisan’da ele geçirildiğine göre, erguvan çiçeklerinin mayıs başında açtığından bile habersizmiş orayı hazırlayan panorama yiyicileri.

 

Resimlerin her yanını erguvanlarla süslemişler!

 

Balkanlardan hasbelkader göçle gelen, sonra da bu nedenle sınavsız üniversiteye alınan biri Bursa’yı tanımaz tabii; Cuma’dan, Cuma’ya yaşar gider işte Mustafa Dündar’da gördüğünüz gibi.

 

Baldızı önce memur, sonra belediye başkan yardımcısı yapar, Orhan Molla Salih’i de özel kalem…

 

Hadi gelin biraz “komik” şeylerden de bahsedelim.

 

Milletvekili adayı olduğu dönemde millet kendisine oy versin diye Zeynel Kirte’den aldığı ucuz “hamam keselerini” dağıtan şimdiki geçici CHP Geçici İl Başkanı Avukat Turgut Özkan’ın hediyelerini kimse kullanmamış, “Sen git önce partinin kirini temizle” demişti  herkes O’na!..

 

Bıkmadı gitti, canı yine önce İl başkanı sonra da milletvekili olmak istedi Turgut’un…

 

Hatta kartondan kendi ebatlarında resmini bile yaptırıp, CHP il binasının önüne koymuştu Turgut Özkan belki millet bunu görüp de beni seçer diye.

 

Ne var ki bir gece kağıt toplayıcılar alıp gitmişler binadan kartonu!

 

Şimdi bi Turgut istiyo İl başkanlığını, bi eskisi Gürhan Akdoğan, bir de Yıldırım’dan Sivaslı Nihat Yeşiltaş.

 

Gürhan Akdoğan’ın seçilmesi çok zor çünkü delegasyon ağırlıkla yine Alevilerden oluşturuldu.

 

Bunu bilen Akdoğan Turgut’la bir araya gelip, “Anlaşalım, seçime birlikte girelim” demiş.

 

Ardından da eklemiş:

 

“Bu görüşmeden kimsenin haberi olmasın rica etsem?..”

 

Daha 15 dakika geçmeden haber yayılıvermiş partililer arasında, “Turgut, Gürhan’a verecek” diye!

 

Turgut kendisinde olmayan delegasyonun tamamını verse kaç yazar, yine keselenecek farkında bile değil.

 

Nitekim adaylığını açıklayacağı gün Turgut Özkan’ın telefonlarına bile çıkmayan Mustafa Bozbey, sıra Yeşiltaş’a gelince “şak” diye oturdu yanına!..

 

Turgut da çaycı ve muhbirlerle beraber duyurdu adaylığını.

 

Şimdilerde İnegöl’deki otobüsleri donatan birileri, belediye otobüslerini üzerinde “tesettür tarz mıdır farz mıdır” yazan çıkartmalarla donatmışlar.

 

CHP’nin mezhepçilik kontenjanından ikinci kezdir Meclis’e giren Nurhayat Altaca Kayışoğlu’na soralım buradan:

 

“Plakasını değiştirterek kocasını makam aracına bindirmek farz mıdır tarz mıdır? İşittiğime göre seninle evlenmeden önce kahvede eskimiş tokyolarıyla pişpirik oynayan kocan Yusufçuk’un, Ege’de otel yaptığına dair iddialar doğru mudur farz mıdır? Yakınlarını Meclis’te işe aldırarak yıllarca maaş ödetmek tarz mıdır farz mıdır Nurhayat?..”

 

Neyse, İslam dinine göre “tesettürü” merak edenler Nur Suresi’nin 31’nci ayetine bakıversinler hele.

 

Bu arada otobüslere ilanları İnegöl Din Görevlileri Derneği vermiş, hani İslam’da ruhban sınıfı yoktu?

 

Bunlar da bir alem, neyin görevlisisiniz siz?

 

Peki, Nur 60’ncı ayetten niye hiç bahsetmesiniz:

 

"Artık evlenme ümidi beslemeyen, hayızdan ve doğumdan kesilmiş yaşlı kadınların zinetlerini göstermeksizin dış elbiselerini çıkarmalarında kendileri için bir günah yoktur…”

 

Kendisi için en doğrusunu kendisi bilir elbette, CHP Bursa Geçici İl Başkanı keseci Avukat Turgut Özkan’ın kendisi gibi avukat olan karısı da sımsıkı tesettürlüymüş.

 

(Turgut, şu kürek kemiğimin oraları da bi kesele, büyüyünce oyumu sana vericem haberin olsun!..)

 

Olsun, eski başkan yeni aday Gürhan Akdoğan için de “Sık sık Hollanda’ya lale bahçelerini ziyaret etmeye gidiyor” denirdi eskiden!

 

Hollanda’da ne lalesi var ki?

 

Çamlıca Mahallesi’nde anlatılanlara göre Turgut’un karısıyla, komşusu bir kadın papaz olmuş!

 

Hatta saç saça baş başa kavga bile etmişler de Bayan İl Başkanının tesettürü yırtılmış.

 

Kavgacı komşunun Bayan İl Başkanını ısırmaya çalıştığı bile söyleniyor.

 

Karakolda biten bu cenk sonrasında kavgacı CHP’li hanım, tesettürlü hanıma bağırmış:

 

“Bu memleket hep sizin gibiler yüzünden batıyor!.. Yaşasın Atatürk, yaşasın laiklik ve de Cumhuriyet”

 

Güler misin yoksa, ağlar mısın?!.

 

Kavgacı aceleci bacı CHP Bursa İl Başkanının tesettürlü eşini gerici diye aşağılamaya kalkıyor bizim memlekette.

 

Bursa İl Başkan adayı kendisine oy versinler diye makarna bulgur değil ama kese dağıtmaya girişiyor.

 

Kartondan birebir portresini kağıt toplayıcıları çalıp kaçıyor!

 

Daha da ilginç ve komiği Turgut Alevi, İl, ilçe yönetimlerini  aleviler sarmış, Bursa milletvekilleri Nurhayat, Orhan Sarıbal, Lale Karabıyık, Kayıhan Pala da olmak üzere, örgütteki pek çok delege Alevi.

 

Asla yanlış anlaşılmasın; benim demem Alevilere değil, Alevicilik yapıp bundan ekonomik ve siyasi rant sağlamaya çalışanlara karşıdır!

 

Armutçu Alevi toprak ağası CHP Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal…

 

İki dönemdir ne gördü Bursalı tarım üreticileri ondan?

 

Kendi sesine hayran narsist bir kişilik yapısı var Sarıbal’ın…

 

Türk tarihine düşman, Türk devletine düşman, seçildikleri vakit ilkin PKK yandaşı Kürtçü belediye başkanlarını ziyaret edecek kadar da  dost hepimize!

 

La bunlar mı merhem olacak yarelerimize?!.

 

Neyse ki Nilüfer’de Özgür Şahin isimli eşbeh bir oğlan çıktı da aldı ilçe başkanlığı seçimini.

 

Yumuşak yüzüne rağmen oldukça sert ve göründüğü kadarıyla oradaki Ekinci ve Sarıbal yapılanmasını kırmak istiyor!

 

Partiye ve Nilüfer’e Mustafa Bozbey zamanında “oy durumundan” ötürü çöreklenen bu Aleviciler, dilediklerini astırıp, dilediklerini ihya edebiliyorlardı!

 

Kulislerde konuşulanlara göre Özgür Şahin Belediye Başkanı Turgay Erdem’le konuşup noktayı koymuş!

 

Demiş ki, “Başkan eğer yerel seçimde örgüt olarak seni desteklememizi istiyorsan, falancanın kucağından inmeyen filancayı, falancanın fincanından su içmeyi sürdüren  feşmekancayı oradan derhal def edeceksin!..” 

 

Şemsi’yeye varıncaya kadar tüm isimler konuşulmuş masada!..

 

Neyse ki Nilüfer’de ağırlığını koyan bir ilçe başkanı çıktı ortaya…

 

Bu durumda eli de güçlenen Turgay Erdem tek tek mısırları ayıklamaya başlamış bile!..

 

Darısı yıllardır “Alevicilik” yaptığı, Mudanya Belediyesi’ndeki kadrolaşmanın baş “mimariyesi” olduğu  konuşulan Gülbahar’ın kocası Hayri Türkyılmaz’ın başına.

 

Gülbahar’ın sözünden dışarı çıkmadığı dillendirilen Hayri’nin böylece belki giderayak bir hayrı da olur Mudanya’ya! 

 

Benim pos bıyıklının bir lafıyla bitirelim bu günkü yazıyı…

 

“Gerçek erkek iki şey ister:

“Tehlikeyle kumar.

Onun için de en tehlikeli kumar olan kadını ister.”

 

Bakalım oyunun sonu nasıl biter, onu da zaman gösterir.

 

Amacına ulaşmak için kimi sekreterini düdükler, kimi Sur’u üfler…

 

İşte o sur çalındığı vakit, kıyametin geldiği gündür bazılarına!..

 

Hazır olun ey ayak takımı!

 

Diğer Haberler