Yazarlar

İtibar

post-img

 

 

 

Hemoroidli makat gibi sürekli yazmaya başlayan yazar, yalan söyleyip duran politikacıya döner en sonunda!

 

Yazacak bir şey bulamayınca da kalemi ishal yapar bu tiplerin!

 

Önemli olan def-i yazı değil, içindeki bilgi, zamanlaması ve ulaştığı kitle dahası, etkisidir.

 

Şu son zamanlarda hiç atmadıysam bir düzine makalemi yayına göndermeden önce geri çektim!

 

“Pırt pırt pırt” sürekli söylensen ne olur, sussan ne olur?

 

Abi, basit bir öğle yemeği yiyorsun, iki kişi 500 liradan aşağı değil!

 

Gariptir, buna karşın restoranlar ağzına kadar dolu…

 

Bursa’nın Şam’ı olarak bilinen Darmstadt Caddesi’nde bile tavuk dönercilerin önü silme kuyruk.

 

Öte yandan, yollar şimdiye dek hiç görmediğimiz son model arabalarla dolu.

 

Tabii, olanı değil, olmayanı harcıyor toplum!

 

“Kredi” ve “faiz” ekonomisiyle yürüyor her şey…

 

Evler uzun vadeli yüksek faizle satın alınıyor, arabalar bir yatırım aracı olarak görünüyor artık.

 

Tıkanılan noktada bankaların kapısı aşındırılıp, “yeniden yapılandırma” isteniyor!

 

Da, nereye kadar?

 

“Stagflasyon” lafını ilk kez o vakit Bursa İktisadi Ticari İlimler Akademisi’nde, 1980’li yıllarda İstatistik hocamız Profesör Özer Serper’in asistanlığını yapan genç akademisyen Necmi Gürsakal’ın ağzından dinlemiştim kürsüden.

 

Ekonominin “cırt” dediği bu durumda işsizlik artarken fiyatlar da hızla yükseliyordu.

 

Floransalı Carlo’ya göre tüketicinin alım gücü düşüyor, enflasyon hızla yükseliyordu sayın seyirciler.

 

Bu bir kriz haliydi.

 

Zengin daha çok zenginleşmiyor, öyle sanıyordu hepsi o kadar!

 

Turgut Özal’ın yaşama geçirdiği 24 Ocak kararlarının bir sonucu olarak sıkı para politikası, yüksek faiz, Merkez Bankası’ndaki karşılıkların yükseltilmeye çalışılması gibi önlemler alınmaya çalışılsa da “olan” yine işçi ve memura oluyor, milletin toplu isyanı karşısında duruma göre ya darbeler planlanıyor ya da askeri ve polisiye önlem ve yasalarla sayıları gittikçe artan cezaevleri birer cennet bahçesine çevriliyordu.

 

Grev ve sendikal yasaların yeniden düzenlenmesi bunun sonucudur.

 

Dünün Turgut Özal’ı, Kemal Derviş’i neyse, memlekete yeniden çikolatayla çağrılan Mehmet Şimşek de aynen odur!

 

Herşeye yazılan cezalarla sıkı para politikası uygulanmaya başlandı bile!

 

Eline makbuzu alan “kotamı doldurmak zorundayım” diye çıkıyor yola.

 

Asıl soru şu:

 

Peki, yerel seçimden sonra konut fiyatları artar mı?

 

Bence “hayır” lakin, bağ, bahçe, tarla, arazi rakamları yıldırım hızıyla yükselmeyi sürdürür.

 

Son seçimden sonra yüzde 35 arttı zaten; döviz de 40 lirayı şappadanak öper!..

 

İşte onun için millet banklardan yüksek faizle kredi çekiyor döviz ve “toprağa” yatırım yapıyor.

 

“Toprağa yatırım” bir “güven” sorunu!..

 

İki büyük risk var insanları kaygılandıran:

 

“Birincisi deprem, ikincisi orta vadede meydana çıkabilecek bölgesel savaşlar!..”

 

Bizim mahallenin yeni “turşu kurucusu” Yaman Kaya ki, kendisini severim karetanın…

 

Adına “tiny hause” denilen bungalov tarzı tekerlekli karavanların artmasına fena halde bozuluyormuş meğerse…

 

Kendine 300-500 metrekare kıraç da olsa bir toprak parçası edinebilen vatandaş şimdilik hafta sonları kapağı oralara atıyor…

 

Peki ya yarın meydana gelebilecek büyük bir İstanbul ya da Bursa depreminde bu yapılar birer “can simidi” olursa ne olacak Yaman?

 

Realist bak biraz bu işlere.

 

Gerçeklikler karşısında engel mi olabileceksin yaşananlara?

 

Adına “Down Town” denilen beton ucubeye şinanay, vatandaşın üç kuruş parayla her durumda “can simidi” olarak gördüğü tekerlekli kulübelere “hayır”!

 

Erdönmezlerin inşaatlarındaki “yürüyen merdivenleri”, “dönme dolaplarını” konuşalım burada önce birlikte! Ne dersin?..

 

Her şeyi belirleyen “ekonomidir” Yaman, uyu sen mışıl mışıl aman aman!..

 

Bademli’den akan kalkan balığı artıklarıyla, Geçit’te birleşen Balat’ın sınırındaki patlıcan musakkalı derenin bulunduğu bölgeyi konuşalım mesela…

 

Bundan kısa bir süre önce atadan uyanık Vedat Kantar, “Şuraya bir imar çıkartıp betondan inşaatlar yapsam, hayatım kurtulur” diye geziyordu ortalıkta.

 

Edindiğim bilgiye göre bir Mali Müşavir de ortakmış oraya…

 

Emlakçı Hacı Fuat Algöz de aracılık etmiş alım satım işlerine.

 

Hikayenin geçmişi enteresan; konu çok, bu çorba daha epey su kaldırır; ne uğraşırsın milletin bungalovlarıyla, kantarın topuzuyla ilgilensene?

 

Bu arada benim değil bungalovum, çadırım bile yok hala, meraklılarına duyurulur!

 

Ve hangi belediye başkanı o b.klu derelere beton yığınından inşaat izni verirse bilsin ki, Vedat Kantar’ın hayatının kurtulmasıyla mutlaka bir alakası vardır!...

 

Alo, Hakan, çık aradan!..

 

Severim seni lakin cızırtı yapıyorsun!

 

Dinçtürk Hukuk Bürosu vasıtasıyla aleyhimde organize bir biçimde şikayet etmeyen adam kalmadı memlekette!

 

Öyle bir İnternet sitesiyle filan da susturamaz kimse beni; “bal porsuğu” gibiyimdir bendeniz, “adım “Mehmet Ali” soyadım “Yılmaz”…

 

İnsana insan gerek, itibar gerek, sen sen ol benim de hayatta bir süre düştüğüm yanılgıya uğrama, itibarsız, bilgisiz, egoist insanlarla sakın dolaşma yoksa düğüm olursun Hakan!     

Diğer Haberler