Yazarlar

Ensest İtiraflı Bir Söyleşi

post-img
-Günümüzden Bir İokaste ya da Ensest İtiraflı Bir Söyleşi-   14 Mart 2013 günlü yazımızı arkası yarın diye bitirmiştik… Bugünkü yazımızda; geldi sıra o şaşırtıcı söyleşiyi paylaşmaya…  Ve bu arada GM; adı bizde saklı, itirafçıyı simgelemektedir, S olarak simgelediğim de, elbetteki bendenizin adının baş harfidir, bilginize…   GM: Anne olmak gerçekten zor…Evlat mı yoksa kendinizi mi düşünürdünüz seçim yapmak zorunda olsanız ?... S : Sanırım ne kendimden, ne de çocuklarımdan vazgeçerim…Vazgeçmedim/geçmem de… Annelik becerisi de budur bence…Özellikle de çocuklarınızı babasız büyütmek durumunda kalırsanız; kendiniz de sağlam, dayanıklı kalmalısınız. GM: Teşekkürler S : Ne demek ?...Siz ne yapardınız; sizin seçiminiz ne olurdu ?... GM: Aslında ben bu soruyu farklı bir sebepten dolayı sormuştum. Oğlumla problemimiz var S : Anlıyorum…Ne gibi sorunlarınız var; eğer özel değilse sormak isterim… Ve oğlunuz kaç yaşında ?... GM: Ben eşimi bir yıl önce trafik kazasında kaybettim. O sıralar çok ağır psikiyatrik ilaçlar kullandım, bir de oğlum var. Şu anda 17 yaşında…İlaç kullandığım sıralarda oğlum sürekli benle olmuş. Şimdi de bir hafta falan önce ilaçları kullanmayı bıraktığım sırada yine oğlum yatağımdayken uyandım ve dünyam yıkıldı. Kafam o kadar karışık ki napıcam bilmiyorum. Gizli kalması gereken bir konu S : Elbetteki gizli kalacaktır bu konu aramızda ama…Buna çözüm bulmanız gerek…Yardım almanız gerek sanırım…Ben de eşimi kansere kaptırmıştım 1977 yılında ve eşim 28, ben 23 yaşlarımızdayken…Babası öldüğünde oğlum 4.5 ve kızım da 1.5 yaşlarındaydı…Ergenlik çağlarında söz dinlemeyen, başkaldıran çocuklarla uğraşmanın az, çok ne olduğunu bilirim de…Sizin başınıza gelen bambaşka bir şey…Anneler hastalanınca ya da ölünce babalar ve kızları hakkında bu tür olaylar bütün dünyada, değişik ülkelerde yaşanır da anne-oğul arasında ender olur…Ve bu bildiğiniz gibi ensest olarak tanımlanan bir çeşit ruhsal rahatsızlıktır… Bence siz yardım almalısınız uzman kişilerden…Yoksa sonucunda çok daha korkunç olaylar bile yaşayabilirsiniz…Örneğin; oğlunuz ya sizin ya da kendisinin canına kıyabilir…Vb. korkunç şeyler… Sanırım babası ölünce, oğlunuz kendisini onun yerine koymuş; hani şu toplumda bir söz vardır ya “artık bu evin erkeği sensin”…Oysa kadınlar da sorumluluk alabilir, ailenin kalanlarının geçimini sağlayabilir vs…Ve sanırım oğlunuzun yetişmesi sırasında yanlış tutum ve davranışlar oluşmuş ki bu tür bir sonuç ortaya çıkmış…İşiniz gerçekten kolay değil…Siz kesinlikle bir psikologtan yardım almalısınız. GM: Olay şu anda karmakarışık…Olanları videoya almış ve bunlarla tehdit ediyor. O günden sonra da ilişki yine oldu, oluyor. S : Videoya alması ve sizi tehdit etmesi başlı başına çok büyük suç…Bu yaşananlar sizin isteminiz dışında, zorla ya da sizin ilaçların etkisi altındayken bilinciniz dışındaysa…Bu durumda kesinlikle yardım almalısınız; psikologtan başka, polisten, hukuktan… Ve gerekirse evinize bir yakınınızı çağırın; annenizi, kızkardeşinizi ve onlarla aynı odada yatın…Olağandışı bu olaylara karşı yakınlarınızdan yardım alın…Susmak çözüm değil… Demek ki siz öylesine bunalmışsınız, öylesine zordasınız ki…Bu yaşadıklarınızı hiç tanımadığınız birisine anlatmak durumunda kalıyorsunuz…Bilemiyorum ne diyebilirim ?... Benim olayı yorumlayışım akademik kariyerim boyunca aldığım psikoloji derslerinden edindiğim bilgiler ışığında yapabileceğim yorum…işte ancak bu kadar olabilir…Siz kesinlikle yardım almalısınız…8 Mart Kadınlar Günü diye ortalık ayağa kalkmış, kadın hakları diye coşarken herkes; siz evinizde, üstelik de oğlunuz tarafından saldırıya uğradığınızı belirtiyorsunuz. Bu durum çok üzücü…Sizin başınıza gelenler; benim anlayışımın, algımın oldukça zorlandığı ve oldukça  ender rastlanan, pek sık duyulmayan bir olay…Bence siz gerçekten de yardım almalısınız… GM: Ben onu kazanmak istiyorum…Kaybetmek değil…Bu yüzden polise gitmiycem… S : Polise değil de, sanırım psikologa gitmelisiniz…Çünkü bazı sınırlar aşılmış aranızda…Gerisi elbetteki sizin bileceğiniz iş…Kalın sağlıcakla… GM: Teşekkürler… S : Size bir önerim var; İngilizce adı “Savage Grace” olan Vahşi Cazibe filmini izlemeniz…Julianne Moore baş rolde…Filmi; D&R satış yerlerinden edinebilirsiniz…Kesinlikle izleyin filmi…Orada da bir ana ve oğul ilişkisi var ve sonu pek de hoş bitmiyor…Film deyip geçmeyiniz; çoğunda yaşamlardan, yaşanmışlıklardan izler var, izdüşümler var… GM: Peki bugün izlemeye çalışırım. Teşekkür ederim ilginize   GM: dediğiniz filmin fragmanına baktım. Evet anne oğul ilişkisinin sonu kötü olmuş. S : Olasılıklardan biri filmdeki sonuç…Dahası ruhsal bozukluklar…İleriye dönük pek çok olumsuz olasılıklar…Yaşamlarınıza başkaları girdiğinde yaşanacaklar… GM: Filmi beraber izledik oğlumla ama yine de vaz geçmiyor S : Başkalarıyla da paylaştınız mı bu durumu; örneğin akraba ya da arkadaş çevrenizle ?... GM: Hayır tabiiki…O yüzden tanımadığım birine yazdım S : Yakınlarınızla paylaşmadığınıza göre bu yaşadıklarınızı neden bana anlatma gereğini duydunuz ?...Ve filmi oğlunuzla izlemek…İzlerken filmden nasıl etkilendiniz ?... GM: Olayların gelişimi aslında değişik ama sonuç olarak anne oğul ilişkisi var. Midem bulandı ama ne bileyim değişikti film… Yakınlarıma anlatamam. Çünkü onların yüzüne şimdi bile bakamıyorum, herkesten kaçıyorum. S : Yakınlarınıza açıklayamadığınıza göre; yaşadığınız ilişki belli ki sizi rahatsız ediyor…Ve bu sözlerimi sakın göz ardı etmeyiniz; bu yaşadıklarınız her ikinizin de ruhsal sağlığının bozulmasına neden olabilir. Kuşkusuz ben uzman değilim ama toplumsal değer yargıları bağlamında konuya yaklaşmak bir yana; sizin yaşadığınız ilişki bir ensest ilişkisidir ve ne dinsel, ne cinsel (sağlık anlamında), ne tinsel  (ki moral değerler, ahlak bağlamında) onaylanmayan bir ilişki biçimidir. Üstelik burada hukuksal anlamda da  bir suç var (ki siz uykudayken oğlunuzun sizinle ilişkiye girmesi) cinsel saldırı, tecavüz demektir. Bununla birlikte sizin suskun kalmanız, olayın sürdürülmesine göz yummanız da ki 18 yaşından küçük birisiyle ilişkiye girmek de sizi suçlu duruma düşürür. Elbette ki ben ne yargı makamıyım, ne de konunun psikolojik sapmalarını hesaplayacak, sorgulayacak bir uzmanım…Ben öncelikle bir kadınım; benim değer yargılarım ne tinsel, ne tensel olarak bu tür ilişkiyi onaylamaz, bu tür ilişkiye geçit vermez, elbetteki  bu tür olayla karşı, karşıya kalan özne ben olsaydım… Kadınlığımın yanı sıra, ben de bir anneyim; çocuklarımla bebekliklerinden, yetişkinliklerine değin, arama koyduğum sınırlar, cinsel eğitim ve terbiye ve en önemlisi id-ego-süperego anlamında değer yargılarımla böylesi bir yanılgı, yanlışlık yaşamam söz konusu bile olmaz, olamaz… İzninizle bazı sorular sormak istiyorum: Sizin eğitim durumunuz nedir ?...Ev kadını mısınız, yoksa çalışıyor musunuz ?...Oğlunuz öğrenci mi ?... Oğlunuzun kız arkadaşı var mı ?...Ve rahmetli eşiniz nasıl birisiydi ?... Oğlunuza ve size karşı sert miydi yoksa sevecen miydi ?... GM: Elektrik mühendisiyim…Oğlum lise sonda…Eşim evet bize karşı sert bir yapısı vardı… S : Anlıyorum…Çünkü çocukların kişiliğinin oluşmasında ana-babaların yanlışlarının olumsuz dışsallıkları etkendir. Böyle bir olayı ancak sıradan, alt kültürden aileler yaşar sanırdım. Ama sizin gibi eğitimli bir kadının başına gelmesi; şaşırtıcı… GM: Evet, inanması güç bir durum… S : Gerçekten de öyle…Eğitimli bir kadın olduğunuza göre size Sophokles’in Kral Oidipus’unu da okumanızı önersem… GM: Olur tabi…Yunan kralı demi ?.. S : Evet GM: Biliyorum S : Annesiyle “bilmeden” ilişkiye giren ve sonra da Oidipus Kompleksi kavramının ortaya atılmasına neden olan Yunan tragedya kahramanı… Ne yapmayı düşünüyorsunuz ?... Suskun kalmak mı ?... Çözüm üretmek mi ?... Uzman kişilerden özellikle oğlunuz için yardım almak mı ?... GM: Daha önce okumuştum S : Onun derslerine, davranışlarına olumsuz etkisi olmuyor mu yaşadıklarınızın ?... GM: Çözüm üretmeye çalıştım uzun bir süre ama yoruldum artık S :Ve diyelim ki sizin yaşamınıza yeni bir erkek girse (ne de olsa eşiniz geri gelecek değil), o zaman ne olacak ?... GM: Hayır, oldukça başarılı, okul 2.si S :Anlayamıyorum… Oldukça ilginç…Genelde bu tür ilişkilerde insanların anormal davranışlar gösterdikleri izlenir, gözlenir. Bu durumda, böyle yaşayıp gitmeyi mi yeğleyeceksiniz ?... GM: Oldukça uysal, çevresinde sevilen biri…Serserilikle ilgisi olmayan  sosyal biri… S : Ama size yaptığı hoyratlık… GM: Selma hanım ben de memnun değilim tabii ki S : Çözüm ne olacak sizce ?...Ben çıkamadım işin içinden de… GM: Çözüm; yargıya taşınmadan vazgeçirmek…Çünkü yargıya taşınırsa bütün hayatını etkileyecek… S : Elbetteki yargı riskli…Ama psikolog gerekli kanımca… GM: Anne olmak vazgeçmek değil, kazanmak olsa gerek… S : Kuşkusuz öyle de…Bu yaşananlar ana-oğul ilişkisinin sınırlarını çok aşmış… GM: Yeri geldiğinde kendinden ödün vermek değil midir ?... Farkındayım aştığını… Korunmaya başladım bu yüzden… S : Ödün verilir; dışarıdan çocuğunuza yönelik saldırılar karşısında, onun yetişmesi  aşamasında özverili maddi-manevi yüklenimler bağlamında… GM:Hamile kalmamak için… S : Ama bu konu; us dışı… GM: Evet S : Hamile kalmamak için mi dediniz ?… GM: Siz psikolojik yardım alın diyorsunuz ama kabul etmiyor S : Böyle sürüp gitsin mi istiyor ?... GM: Korunmaya başladım; ilaç alıyorum… Şu an için öyle…Tek dileğim bıkıp vazgeçmesi… S: Çevrenizdeki ana-oğul ilişkileri onu hiç etkilemiyor mu ?...Herkesin öyle mi yaşadığını sanıyor ?... GM: Tabii ki hayır S : Biz neden böyleyiz diye sorgulamıyor mu ?... GM: Karşılık vermiyorum zaten…Sözde aşık kendince…Kendini babasının yerine koyuyor galiba…Sahiplenme içgüdüsü… S : Her çocuk anasına ya da babasına aşıktır ama 3 ya da 5 yaşına kadar…Daha sonrası hastalıklı bir ilişkidir. Burada anlaşılan o ki yalnızca babasının sert kişiliğinin değil, sanırım sizin de yanlış tutum ve davranışlarınız olmuş ki bu durumdasınız. Sahiplenme içgüdüsü başka bir şeydir; sizi tehlikelerden, saldırılardan korur. Oysa burada anneyi tehlikeye iten, ona saldıran durumunda bu çocuk… GM: Olabilir, yeterince ilgi gösteremedik bence… S : Bilemiyorum…Sorun da sizin, çocuk da sizin…Elbetteki sizin çözüm bulmanız gereken bir konu… GM: Evet S : Ben ne diyebilirim ?... Siz açıldınız, ben de değer yargılarım doğrultusunda yaklaşıyorum konuya…Başka ne diyebilirim ?... Sizler köken olarak nerelisiniz ?... GM : Kayseri…Ankara’da yaşıyorum… S : Anlıyorum…Üstelik bizlere göre muhafazakar sayılan bir toplumsal yapıdan geliyorsunuz ama…İlginç… GM: Bence bu olay din, dil, ırk, mezhep seçmiyor S: Biz bu konuda öyle sert yetiştiriliyoruz ki 7 kuşak aranır evlenirken…Komşu çocukları bile kardeş sayılır, evlenmelerine izin verilmez… GM: Siz derken ?... S : Ama yine de kapalı toplumlarda daha sık yaşanmakta… Biz; Rumeli kökenliyiz… GM: Anladım… S : Güneydoğu’da bu tür olaylar çok sık yaşanıyor ama sizinki gibi eğitimli bir ailede yaşanması… GM: Gerçekten mi ?...Doğu’da oluyor mu ?... S : Cinayetler işleniyor ya… Babalar ve kızlar arasında…ya da kardeşler…ve oğullarını gelinlerinden kıskanıp, onları ayrı yatıran kayınvalideler kapalı toplumlardaki cinsel sapmalar…Oysa özgür bıraksalar kızları ve erkekleri; sağlıklı ilişkiler yaşasalar… GM: Ensest olarak düşünmüştüm… S : Aile içinde yaşanan ilişkilerin tümü ensest ilişkisidir; yalnızca ana-oğul arasındakiler değil… GM: Evet biliyorum…Baba-kız… S : Enişte-baldız ilişkisi bile ensest olarak tanımlanır GM: Kardeşler… S : En çok duyulanlar genelde bu saydıklarınız ama sizinki gibi ana-oğul ilişkisi oldukça ender duyulur…Gerçi duyulmayan kim bilir neler yaşanıyordur da bizler bilmiyoruz… GM: Evet…Oldukça çok…Genelde yurt dışında daha fazla duyuluyor… S : Gerçekten mi ?... Çok mu olduğunu düşünüyorsunuz ya da öyle olduğunu mu biliyorsunuz ?... GM: Araştırmalarım bu yönde…Filmi bile yapıldığına göre…Bir de “ma mera” diye film var, anne oğul ilişkisiyle ilgili… S : İşin doğrusu ben araştırmacı-yazar kimliğimle bu tür bir konuyu araştırmadım, araştırma gereği de duymadım…Benim size önerdiğim film… Julianne Moore filmlerini genellikle izlediğimden bir rastlantı sonucu arşivime girdi…Ve Kral Oidipus konusu da psikiyatriye ve psikolojiye olan ilgim nedeniyle… Ama sizin sorunsal ilginiz nedeniyle araştırıp, ulaştığınız çoğul sayı kuşkusuz doğrudur… GM: Uzun süredir; neredeyse her gün…Araştırmaya çalışıyorum… S : Kişilerle yüzyüze ilişkiye girip, açıklamaları sonucunda mı yoksa Google soruşturmasıyla mı ulaştınız bu çoğunluğa ?... GM: Google ile… Sizinle beraber 2 kişi daha var konuştuğum ama…Çözüm bulabilmek adına… S : Google ne derece güvenli sonuç verebilir ki ?...Pek çok sapkın kafasındaki fantezileri gerçekmiş gibi yazabilir… GM: Evet S : Konuştuğunuz diğer kişiler de aynı sorunları yaşayanlardan mı ?... GM: Hayır, sizin gibi kişiler…Yaşayan birini bulmak, konuşmak isterdim ama… S : Onların önerisi ne ?...Ne yapmanızı öneriyorlar size ?... GM: Pek bir öneri yok… Aslında genelde psikolojik yardım… S : Aklın yolu bir…Başkaları size ne diyebilir ?...Herkes kendi doğrularıyla toplumsal yaşamda yerini alır… Sıradan, eğitimsiz bir kadın olsaydınız; başınıza gelenler alt kültüre özgü, içgüdüsel, usdışı davranışlar derdim ama sizin koşullarınızda bunu söyleyemiyorum. Bununla birlikte; sorununuzu başkalarıyla paylaşmayı sürdürdükçe, ben gibi düz cinsel, sıradan, doğal olan kadın ve de anne kimliği olan bireyler size ya sağlık kurumlarını ya da hukuk kurumlarını adres göstereceklerdir. Belki benim sıra dışı, olağandışı ve sorun olarak algıladığım bu durum başkalarına göre olağan ve sıradandır…Ve belki siz de bilinç altınızda yaşadığınız bu ilişkiyi onaylayacak birilerini aramaktasınız…Dolayısıyla hiç tanımadığınız yabancılara yaşadıklarınızı anlatmaktasınız… Gerçekten yakındığınız, sizi tedirgin eden bir sorun varsa ortada; daha ilk kez yaşandığında tepkisiz kalmamalıydınız… Çocuğunuzu kaybetmek istemediğinizi söylüyorsunuz ama gün geçtikçe geri dönüşü olmayan bir yolda yürüdüğünüzü ve bu yolda hem kendinizi, hem de çocuğunuzu kaybedeceğinizi düşünüyorum… Ve işin doğrusu çok şaşırttınız beni…Ben ki kadınlar için kaygılanan, onların daha iyi yaşam koşulları için savaşım vermekten yana olan benliğimle; “Boşver be kadın, sana ne ?... Doğrularıyla, yanlışlarıyla, yanılgılarıyla; herkesin yaşamdaki seçimi kendini var ediş biçimi usunun erdiğince…Kimin ne yaşadığından sana ne ?... Baksana sen kendi işine” demekten kendimi alamıyorum… Bu konunun bana göre yükü çok ağır; sanırım ben daha fazla taşıyamayacağım… Sağlıcakla kalın…   * Söyleşimiz burada bitiyor… Bir sonraki yazımızda da olacak son sözlerimiz, bizi yoranlara yönelik yorumlarımız…            

Diğer Haberler