Yazarlar

Nevruz, Bahar, Yeniden Doğuş...

post-img
Mart ayı kedilerin cilveleşme ayı olarak bilinirdi, oysa küresel iklim değişikliğini yaratdığından beri hırslı insanın eli; artık onlar da Ocak ayından bu yana sürekli yavrulamakdalar, sürekli üreyen "cahil ahali" gibi...Dolayısıyla kediler ya da insanlar sürekli çoğaldıkça; onların neden olduğu sorunlar da çoğalmakda, bu kez de sorunlara çözüm arama, önerme, hiç değilse dikkatleri çekme amacıyla pek çok günler türetilmekde...Elbette ki Dünyamız'ı daha yaşanabilir duruma getirmek, yanlışlardan, yanılgılardan geri dönebilmek amacıyla...Takvimlere baktığımızda gerçekten de en hareketli, önemli gün sayısı en çok olan ay; Mart... Mart ayına şöyle bir bakarsak; 8 Mart; kadınların günüymüş... 14 Mart; hekimlerin 18 Mart; Çanakkale'nin geçilemeyeceğinin tüm Dünyalılar'a söylendiği günmüş... 20 Mart; mutluluk günü olarak belirlenmiş... 21 Mart; şiirlerin ... 21 Mart;Nevruz Türkler için yeni bahar, yeniden doğuş denmiş... Ve yine 21 Mart;suyun yaşamsal önemini vurgulamış... 27 Mart; tiyatroya adanmış... 31 Mart vakalarıysa; Osmanlı'dan beri hiç unutulmamış... Yine de ve ne yazık ki... Bütün bu günlere karşın ÖLÜM; hayasızca ülkemize dadanmış... Bundan böyle; ülkemizde ölümler durmadıkça Bakmayacağım önemli günler sıralamasına... "Acaba anlamlı olan ne var bugün?" diye... Ne zaman ki olacaktır tüm günler; "doğal ölümler" dışında,yalnızca YAŞAM GÜNLERİ... İşte o gün geldiğinde; başlayacaktır benim için özel günleri anma ve kutlama şenlikleri... Özellikle de 21 Mart; Nevruz, yeni bahar... Ve Türkler için Nevruz, bir başka deyişle yeniden doğuş, yeni bahar, Ergenekon Destanı'nda da yer alan... Ama bahar dediğimizde, ömrünün baharında aramızdan göçüp gidenler düşdükçe usumuza; içimiz doluyor acı, keder... Mehmedçiklerimiz, bağrımıza bastıklarımız; her biri 20'li yaşlarının baharını sürerken, kalleş kurşunlarla şehid... Ve diğerleri; yine 20'li yaşlarında, kurgulanmış beyinleri ya terörist olup dağ başında, ya da canlı bomba kentin en kalabalık bölgesinde, sıradan insanların içinde can verirken bile can alan uyuşturulmuş beyinler... Nasıl aldatırlar ya da nasıl aldanırlar?... 20'li yaşında bir genç Sen gel yaşamdan vazgeç ve yanında başkalarını da ölüme sürükle... Bu nasıl bir düşünce(sizlik) ?... Nasıl kanıyor; nasıl aldanıyor, nasıl oyunlarda bir oyuncak ve "acımadan can yak" komutlarına uyabiliyor;?... Ve ana-babası; Hiç mi olmaz tasası?... Yaşı ne kadar önemli ki?... Çocuk ya da genç; nasıl bırakırsın başkalarının denetimine, güdümüne?... Nasıl için rahat eder; akşam olduğunda oğlun ya da kızın gelmediğinde evine?... Nasıl ana-babalıktır bu; nasıl acımazsın kendi dölüne, nesebine, evladına?... Nasıl bir ilgisizliktir, sorumsuzluktur bu?... Yoksa bu beyni yıkanmış katillerin; ana-babaları da aynı yolun yolcusu mu?... Yoksa bunların benliğindeki "acımasızlık, zalimlik, katillik, canilik; Freud'un ileri sürdüğü gibi çok mu genetik?... Yoksa...Yoksa... Yoksa... Ya gerçekten de insanın, insana uyguladığı caniliğe, zalimliğe, acımaszılığa, işkenceye; bir çözüm yoksa... Vay ki vay; böylesi korkunç ve utanç verici insanlık durumlarına !... Nedir bu böyle; ülkemize yazılan yazgı?... Ya terör ya da savaş...Yok mu başka seçeneğimiz?... Anadolu; kan dolu diye kaygılanırken... Bir türlü şu Ortadoğu bataklığından da çıkamıyoruz... Hele bir çıksak; işte o günler geldiğinde, bize yalnızca 21 Martlar değil, kara kışlar bile bahar olacak... Nevruz, Bahar, Yeniden Doğuş... Ama bizlerin payına düşen; nedense ölümcül bir gülüş... Yalnızca Ölüm Meleği'nin gülüşü...

Diğer Haberler