Yerel yönetim seçimleri…Genel yönetim seçimleri…Cumhurbaşkanlığı seçimleri…Sürekli siyasete ilişkin seçimler yapmaktayız… Ve bu seçimlerin sonrasında da yine sürekli bu seçimlerin sonuçlarını tartışmaktayız…
Bilindiği gibi 2019 yılında bir başka seçim daha var;bir başka oydaşma daha yapılacak, belki de yönetim sistemimiz rafa kalkacak, ardından da başkanlık seçimleri yapılacak bu ülkede… İyi de beni kaygılandıran bu seçimler mi ?… Elbetteki değil…
Çünkü benim ilgilendiğim bu denli devlet yönetimiyle ilgili seçimler değil, elbetteki benim ilgilendiğim seçim de siyasetle, siyasal kararlarla doğrudan ilgili ama, bir hükümet boşluğunun doldurulması ya da Cumhurbaşkanlığı koltuğunda kimin oturduğu ya da bundan böyle orada oturan kişiye cumhurun başkanı mı yoksa devlet başkanı mı denileceğiyle ilgili bir seçim değil… Değinmek istediğim seçimin konusu daha başka bir soruna ilişkin… Dolayısıyla bu bağlamda benim bir sorum olacak:
– Sebze, meyve, buğday ambarı mı yoksa sanayi atıkları, araba mezarlığı mı ?…
Şimdi denilebilir ki; bu nasıl soru böyle ?…
İşte öyle bir soru değerli dostlar; kısaca buğday ambarı mı, araba mezarlığı mı ya da sanayi çöplüğü mü?…
Bana bu soruyu sordurtan nedene sıra gelince; bilindiği gibi son yıllarda buğday fiyatları yükseliyor, bağlantılı olarak buğday hammaddesinden üretilen besin maddelerinin de fiyatları yükseliyor. Neden ?… Çünkü buğday ekecek alan kalmadı… Çünkü yoksulun ekmeği; varsılın kasasına girecek paracıklara, bir başka deyişle sanayileşme uğruna yitirilmiş tarım topraklarına kurban edilmiş. Tarım alanları; sanayi alanlarına dönüştükçe, tarımsal yatırımlar dışlanmış, öncelik de sanayi ve ticarete verilmiş. Ama yoksulun kuru ekmeğinin ederi büyümüş de büyümüş, kimsenin umurunda olmamış…
En birinci besin kaynağı ekmek, makarna olan Anadolu halkı; giderek aydınlık yarınlara değil, yokluğa, yoksulluğa yaklaşıyor ve bu yoksulluğu fırsat bilenlerin yönlendirmesiyle de karanlığa bulaşıyor. Bir de soranlara diyoruz ki; TÜRKİYE, kendi kendisini besleyen bir ülke… Sorarım dostlar; gerçekten de mi öyle ?…
Neredeyse 1980 sonrasında, TÖ’nün yanlış politikalarının daha da yanlışı politikalarla dış ülkelerden aldığımız pirinçler, buğdaylar, mercimekler söz konusuyken böyle bir savı ileri sürebilir miyiz ?… Sürsek bile; bu sözlere kanabilir miyiz ?…
Olumsuz yanıtlarınızı, HAYIRlarınızı duyar gibiyim… Üstelik dostlar Adapazarı’ndaki patates tarlalarına, Bursa’daki sebzelik, meyvelik, zeytinlik alanlara araba fabrikaları kuruldukça ve buğday ambarı Konya Ovası kurutuldukça da yabanın eurosona, dolarına avuç açtığımız gibi, buğdayına, pirincine,mercimeğine, arpasına daha çok avuç açarız… Bu sözlerim ileriye dönük karamsar bir gelecek kurgusu değil, yaklaşan karanlık yarınların bir uyarısı olarak değerlendirilmelidir.
İşte bu nedenledir ki değerli dostlar bir seçim yapmalıyız; yurttaşımızı ele güne avuç açmadan doyurabilmek için… Üstelik de çok ussal bir seçim yapmalıyız; buğday ambarı mı, araba mezarlığı mı, sanayi çöplüğü mü diye…
Yeşil alanlarımız, verimli tarım topraklarımız; yedi düvelden sakınılırcasına sakınılmalı, bu sakınmanın ardından da ortaya çıkacak olumlu koşulların sonucunda sağlıklı bir nesil, mutlu bir ülke düşleri kurulmalıdır. Yoksa dostlar bu gidişle ekmeği sofralara getirmek oldukça güçleşecektir. Ve bu olumsuzluklar sonucunda; bir kuru dilimle beslenebilenler şöyle dursun, yurttaşlarımız “sofrasına ekmek götürebilenler ve de götüremeyenler” diye ikiye bölünecektir ki işte bu bölünme ne ırkçılık, ne de kökden dincilik bölünmelerine hiç benzemez ve bu bölünmenin sonucunda ülkeye barış hiç ama hiç gelmez…
Umalım ki ülkemizde yönetenlerle, yönetilenler; en doğru seçimi yapabilsinler, ülkedeki geçimlerin ve dolayısıyla barışın sürekliliği için…