Yazarlar

Şanlı 1 Mayıslar'dan, Kanlı 1 Mayıslar'a

post-img
Belki kan dökülmedi ama 1977 1 Mayıs'ından beri… Ne yazık ki "Camiler kışlamız, minareler süngümüz" diyenlerin yönetiminde; fabrikalar kışlası, sanayinin bacası süngüsü olan emekçi güçsüz bırakılmıştır… İşçinin, emekçinin gücü yok edilmiştir…Kanı,iliği emilmiştir. Her yıl işçi bayramı düzenlensin diye “1 Mayıs Alanı” olarak tanımladığımız Taksim Meydanı; işçiye emekçiye açılacak mı, açılmayacak mı diye tartışmalarla geçti yıllar...İşçi 1 Mayıs Alanı için savaşım verirken; gücünü de yitirdi, kazanımları, edinimleri teker, teker elinden kayıp gitti. Bugün,bu alan; işçiye, emekçiye açılmış olsa ve bundan böyle de açılacak olsa ne olur ki ?... Çünkü Şanlı 1 Mayıslar bitmiştir…Özgürlük, eşitlik ve demokrasi umutlarıyla yaşadığımız o coşkulu 1 Mayıslar artık anılarda kalmıştır…Yağlı kurşun atılmasa da işçiye, emekçiye; küreselleşen kapitalizmin acımasızlığında 1 Mayıslar her geçen yılla birlikte daha da kanlı olmuştur ve bu düzen değişmedikçe de hep kanlı olacaktır bundan böyle…Belki 1977'den beri; kan dökülmedi ama 1 Mayıslar bitti… Şanlı 1 Mayıs’dan, Kanlı 1 Mayıs’a gelindiğinde; bu ülkede 1 Mayıslar bitti… Çocukken aldatırlardı bizleri 1 Mayıs Bahar Bayramı diye… Geçmişde değil ama günümüzde gerçekten de 1 Mayıs oldu bahar bayramı… Emeğin değil, eğlencenin bayramı… Üstelik Şanlı 1 Mayıslar; sanıldığı gibi 1 Mayıs 1977’de değil, 1 Mayıs 2007’de bitti… Anımsarsak 1 Mayıs 2007’yi; Şanlı 1 Mayıslar’ın neden o günde bitmiş olduğu daha kolay algılanacaktır, anlaşılacaktır… 14 Nisan TANDOĞAN, 29 Nisan ÇAĞLAYAN buluşmaları’na katılmayan, üstelik de katılmayacaklarını açıklayan DİSK, KESK, TTB, TMMOB ile birlikte, 14 ve 29 Nisan Buluşmaları’na katılmayan sivil toplum örgütleri, sanatçı, aydın ve yazarlar; 1 Mayıs 2007 kutlamaları için “Taksim Meydanı”nda olacaklarını günler öncesinden duyurmaya başlamışlardı… Cumhuriyet için kaygılanan ulusun büyük çoğunluğunun alanlarda buluştuğu günlerde; onlarla TANDOĞAN’da, ÇAĞLAYAN’da buluşmayacaklarını, birlikte olmayacaklarını açıklarken… Laiklik için, Cumhuriyetimiz için, en önemlisi de ULUS DEVLETİMİZ için; TANDOĞAN’a, ÇAĞLAYAN’a gelmeyenler, gelmeyeceklerini duyuranlar, 1 Mayıs için Taksim’de olacaklarını neredeyse davul, zurnayla duyurmuşlardı. Oysa Taksim çoktan taksimlenmişdi; erkeklikten dönenlerce, Kemal ATATÜRK’ün özgürlük anıtının yerine cami kondurmak isteyenlerce, terörü dağdan düze/kente indirenlerce…Orada artık hiç yer yoktu gerçek işçiye, emekçiye, halka, ulusa... Pekiyi ya geçmişde ?... 27 Mayıs 1960 Devrimi’nin ardından “Bu Anayasa, bu ülkeye bol geldi, daraltalım” diyen 12 Martçılar’ın ve 12 Eylülcüler’in elinde kuşa çevrilen 1961 Anayasası’nın tanıdığı özgürlük ve demokratik haklar doğrultusunda oluşan ortamda;yediden yetmişyediye herkesin “1 Mayıs, 1 Mayıs; işçinin, emekçinin bayramı /Çağdaş uygarlık yolunda yürüyen halkın bayramı” diye ezgiler söylenirdi bu alanda...Ne zaman ki gerçek emekçilerin kutladığı ŞANLI 1 MAYIS İŞÇİ BAYRAMI, 1 Mayıs 1977’de yaşanan olaylarla KANLI 1 MAYIS olarak tarihimize geçti ve o günden beri hep öyle kanlı kaldı. Çünkü 1 Mayıs 1977’den beri; ne işçinin, ne memurun, bir başka deyişle ne mavi yakalı, ne de beyaz yakalı emekçilerin sosyal ve ekonomik hakları eskisi gibi olmadı, kazanılmış haklar birer, birer yitirildi ki kamu kesimindekilerin böyle hakları hiçbir dönemde zaten olmamışdı… Bilindiği gibi; kamuda memur sendikaları için yıllarca türküler söylendi, havanda su dövüldü ama memura toplu sözleşmeli sendika hakkı verilmesi bir düş olmaktan öteye geçmedi… Her dönem bir parmak bal çalındı ağızlara… Gerçi kamu işçisinin durumu memurunkinden başka değildi; her dem hükümetin son sözüne “olur” diyen, onay veren, baş eğen SARI sendikalar vardı kamu sektöründe (1 Mayıs 2010’da kutlamalar sırasında TEKEL işçilerince yaka, paça kürsüden indirilen TÜRK-İŞ Başkanı’nın benzeri sendikacılar), elbetteki özel sektörde de…Bir dönemin ŞANLI MADEN-İŞ’i olsa da… Onların grevli, toplu sözleşmeli sendikal hakları olsa da…Bununla birlikte ister işçiden yana ki bu dönemin Kemal SÜLKER’li DİSK’inde, ister patrondan yana SARI sendikası sayılan TÜRK-İŞ’inde “sendika ağalığı” kurumsallaşmıştı… Anımsanırsa; 12 Eylül sabahı, DİSK’in sendika ağası “pardon” başkanı, Intercontinental (bugünün Etap Marmara’sı) Otel’de sevgilisiyle yakalanmıştı, yine anımsanacağı gibi bir dönem de MADEN-İŞ başkanı Şemsi DENİZER’in Jaguar arabası nasıl da dillere düşmüştü… 12 Eylül 1980 sonrasında, birkaç yıl sendikacılık askıya alındı…Daha sonra ortaya TÜRK-İŞ salıverildi…Ne sağ, ne sol; tek yol kamuda hükümetle, özel sektörde patronla uzlaşma, gerçekteyse IMF koşullarına uyma, boyun eğme… Turgut ÖZAL’la elini IMF’ye veren bu ülkede, günümüzde değil kolunu, çoluğunu-çocuğunu kurtaramayan bu ülkede; sendikacılık, işçi hakları sözde kaldı, SARI sendikacılık bile… Yıllar boyunca kamuda işçinin-memurun yiyeceği lokmalar; IMF’nin buyruklarıyla sayıldı, özel sektördeyse işçi-emekçi daha da kaygılıydı, çünkü işçinin, emekçinin yükselen ücretleri, IMF’ye göre enflasyonun tek nedeniydi… 1980’lerde tohumları atılan küreselleşme, 1990’larda düşünce yavaş, yavaş dillere, 2000’lerde uluslararası sermaye serbest dolaşımda…Ulusüstü/ulusötesi şirketler; Birleşmiş Milletler’de sandalye edinmiş…Nasıl ki ülkemizde egemenlik ulusun değil, ekonomininse (anımsayınız; TUSİAD ne derse o olurdu), uluslararası alanda da, bir başka deyişle Birleşmiş Milletler’de de söz hakkı/egemenlik gücü; milletlerde/uluslarda değil, ekonomik gücü ellerinde bulunduranlardadır… Uluslararası barışın yerini, uluslararası ekonomik yarış aldığından beri; işçinin, emekçinin sömürüsü iyice arttı…Sendika sözleşmeli işçiliğin yerini; “taşeronluk” kurumu aldı… Küreselleşme kavramının, sınırları tanımayan sömürü düzeni; öncelikle işçinin, emekçinin haklarını sömürdü, yuttu ve buyurdu: -Ne kızıl, ne yeşil,ne sarı sendika… Yalnızca taşeron firma ve sınırlı sözleşmeli işçilik, yok öyle iş için ömür boyu güvence, acımam ben ne yaşlıya, ne de gence… Beğenmezsen sıradan çık… Nasılsa sarmış ortalığı açlık…İşsizler ordusu giderek büyümekte… Ama burada ücretler bana göre yüksekse; sıra başka memlekette… Doğanı da (ki toprağını, suyunu, havanı, yer altı, yerüstü tüm kaynaklarını) ve de doğanını (ki işçisi, emekçisi, ayırmaksızın tüm halkını) dilediğimce sömürebilirim… Dünya’da sınırlar kalkmış ya; ama kimlere ?...İşte böyle acımasızca Dünyamız’ı da, Dünyalımız’ı da sömürenlere… Bu sömürüde tek engel; ULUS DEVLET… Ulus Devlet; öncelikle ULUS’un (ki en başta işçinin, emekçinin, köylünün, esnafın) en önemli güvencesi, ulusal birlik, ulusal kimlik için ve de bu koşullarda önemi çok daha artan NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE söylemi için… ULUS DEVLET bir engel; özkaynaklarımızın sömürülmesinde, satılmasında, dilediklerince kullansınlar diye yedi düvelin önüne atılmasında… Nedir özkaynaklarımız ?... Öncelikle tarımsal topraklarımız, yeşil alanlarımız, ormanlarımız, nehirlerimiz, göllerimiz, denizlerimiz, madenlerimiz, “petrol bulunmadı” diye kapatılan, daha sonra yabana satılan petrol kuyularımız, bor madenlerimiz, Dünya’da en çok Anadolu topraklarının altında yatan altın madenlerimiz… Bütün bunlar bizim özkaynaklarımız ve bunların küreselleşme adına uluslararası talanına, sömürüsüne tek engel; ULUS DEVLET ve en önemlisi de ULUSU’nu küresel sömürgenlerin, sömürü düzeninden koruyacak tek güç de yine bu ULUS DEVLET… 14 Nisan 2007’de TANDOĞAN’da, 29 Nisan 2007’de ÇAĞLAYAN’da olmayanlar, olmayacaklarını duyuranlar; 2007 ve sonrası yıllarda işçinin-emekçinin bayramı olarak bilinen 1 Mayıs’da Taksim’de hep oldular…Ama sanılmasın ki onlar gerçekten de işçinin, emekçinin geleceği için kaygılıydılar… 1 Mayıs onlar için bir şenlikdi… Çalsın davullar; oynasın kaygısızlar… Kesmeyin hızınızı; sırada 6 Mayıs’da da Hıdrellez var… İşçi için, emekçi içinse 1 Mayıslar’da ne var ?... Yalnızca kan var… 1 Mayıs 1977’den beri; ŞANLI 1 MAYISLAR bitti… 1 Mayıs 1977’den beri KANLI 1 MAYISLAR var… İşçinin, emekçinin giderek artan sömürülüşü var… İşçinin, emekçinin; işsizliğe, açlığa terk edilişi var… Kan dökülmemiş 1 Mayıs 2010’da ve de tek kurşun atılmamış diye pek öğünmüşdü ya şu AKBABALAR… Yalan !... Onların egemenliğindeki bu ülkede; her yerde vahşi kapitalizmin acımasız kurşunlarıyla vurulmuş, kan gölünde boğulan işçiler, emekçiler var… Ve 1 MAYIS 2017 sonrasında; ACABA YAŞANACAK DAHA NELER VAR İLERİ DEMOKRASİ DÜZENİYLE NAKAVT EDİLMİŞ ŞU ÜLKEMİZDE ?... Kuşkusuz her birimizin içinde derin endişeler var ne yazık ki...

Diğer Haberler