Yazarlar

Sırlarla Dolu Kaplıkaya Vadisi

post-img
Bursa, son 30-40 yıl içerisinde, batıdan-Balkanlar’dan, doğudan-Anadolu’nun birçok şehrinden akın akın gelen göçlerle, hormonlu bir meyve gibi, hoyratça-anormal bir şekilde büyümüş hatta belki abes bir kelime olacak şişirilmiş bir vaziyette. Muhteşem tarihi birikimiyle “ULU”, harika doğasıyla “YEŞİL” unvanlarına layık görülmüş bu kadim şehre yönelen yoğun ve hızlı göç akımları en büyük darbeyi de özellikle şehrin tarihi kimliğine ve eşsiz doğasına vurmuşlar. Ancak tüm bu olumsuzluklara rağmen Bursa, halen doğayla, bağrına kurulduğu Dağla iç içe yaşamakta. Bursa sokaklarında gezinirken veyahut oldukça faal bir caddesinde yürürken bir anda kendinizi ormanda bulabilirsiniz veya Uludağ’ın vadileriyle de kesişebilir yolunuz! İşte benim başıma da tam böyle bir şey geldi. Kaplıkaya civarındayım. Hava bozuk, arada bir yağmur atıyor. Hemen caddenin yanı başında içerisinde kamelyalar, banklar olan, yeşil çamların, ulu çınarların gölgelediği bir park. Parka giriyorum, havanın yağmurlu olması sebebiyle olacak ki, pek kimsecikler yok. Parkın hemen yanı başından işlek bir cadde geçmekte. Çevre apartmanlar- villalar, balık lokantalarıyla oldukça hareketli. Parkın diğer yanı ise yemyeşil ağaçlar yurdu Uludağ. Parkta şöyle bir gezineyim derken bir anda kendimi Uludağ'ın bağrında, ormanın ortasında buluverdim! Parkla, Uludağ arasında, dev kayalarla dolu kurumuş bir ırmak yatağı var. Irmak yatağının çevresinde ise çınarlarla beraber değişik türde asırlık ağaçlar sıralanmış. İlk bakışta sıradan bir manzara gibi görünmesine rağmen, ağaçlarla kayalar arasında oluşan ilişkileri görünce olağan dışı bir ortamda olduğumu fark ettim. Anlaşılan zamanında bu kuru yataktan deli-dolu coşkun bir ırmak akmaktaymış. Belli ki bazen öylesine kabarmış ki, yatağına sığmamış etrafını çevreleyen ulu çınarlara, asırlık ağaçlara da sataşmış ve “sel gider kumu kalır” misali, taşı-toprağı katıp önüne götürünce dağın bağrındaki dev dev kayaları meydana çıkarmış. Sonra neden olmuş-nasıl olmuşsa suyu buralardan çekilmiş ve şimdi o coşkun ırmağın aktığı yatak, şaşırtıcı hatta ürkütücü bir hale bürünmüş! Dev cüsseli iri kayalar ve her yanı kaplayan taşlarla heybetli ağaçlar arasında ilginç, ilginç olduğu kadarda yaman-acımasız bir mücadele başlamış ve görünüşe göre tamda bu amansız mücadelenin en çetin yerinde zaman donmuş, herkes olduğu yerde dona kalmış. Kimi ağaç, kocaman bir kayayı bir lokma gibi, ısırmış, yarısı ağzında yarısı dışarıda öylece kalmış, kimi taşlarda bir çakal sürüsü gibi, bazıları ağacın köküne saldırmış, bazıları da sırtına-karnına yapışmış! Ağaç ise, can havliyle kaçmaya çalışır bir vaziyette kala kalmış!  Bu efsanevi ortamda, kayalar üzerinden atlayarak ve birbirinden ilginç kaya-ağaç manzaralarını fotoğraflayarak yukarılara, Kaplıkaya vadisinin girişine doğru yöneldim. Biraz ilerledikten sonra gürül gürül bir su sesi duymaya başladım, kısa süre sonrada tam vadi girişinde çok hoş yapay bir şelaleyle karşılaştım. Ve şaşırıp kaldım! Çünkü yapay çağlayandan gürül gürül dökülen su,  içerisinde bulunduğum kuru ırmak yatağına doğru akıyor ve hemen çağlayanın 5-10 metre ilerisinde kayalar arasına sızıp kayboluyordu! Ormanın ortasında, gerçek bir ırmağın yanı başında olmasam burayı park ve bahçelerde düzenlenen süs havuzlarına benzeteceğim. Ancak durum öyle değil, karşımda gerçek bir ırmak ve bir çağlayan var, öyle küçücük bir su akıntısı da olsa bu kadar şaşırmazdım tabi ki. Kaplıkaya vadisinden coşkuyla akıp gelen ırmak, yukarıda da bahsettiğim gibi yapay çağlayandan gürleyerek dökülmekte ve dökülen su hemen çağlayanın önünde kayalar arasına sızıp kaybolmakta! Anladığım kadarıyla yapay şelale gibi suyun yer altına sızması da aslında doğal bir olay değil yapay bir durum. Rivayete göre burada yer altında oluşturulan bir kanal marifetiyle su, Şehrin alt başına aktarılmaktaymış. Çağlayan vadinin girişine kurulmuş. Her iki yanı, birkaç mağara oyuğunun da bulunduğu oldukça dik ve sarp kayalıklar. Çağlayanın sağ yanından tırmanıp, büyükçe bir mağaranın bulunduğu alana çıktım, buradan da fotoğraflar çektikten sonra vadinin içlerine doğru, Zeyniler Köyünün alt tarafına ilerlemeye başladım. Kaplıkaya, Uludağ'ın bağrında oldukça görkemli bir vadi. Heybetli ağaçlarla örüntülü ve orta yerinden de gürül gürül bir ırmak akmakta! Bir süre vadi içerisinde yürüyüş yapıp fotoğraflar çektikten sonra, dağa tırmanarak, vadinin yukarısında, tepeye yakın bir yerde bulunan Zeyniler Köyüne ulaşmaya niyetlendim. Reşat Nuri Güntekin’in meşhur 'Çalıkuşu' romanının başkarakteri Feride'nin çocukluk yıllarının geçtiği köy olarak bilinen Zeyniler'e, tırmanmaya başladım. Ancak hiç de kolay olmadı! Yerlerin çalılarla kaplı olduğu sık bir orman içerisinde yürümek oldukça yorucu ve zordu. Beni köye çıkaracağını umarak bir patikayı izlemeye başladım fakat patika köye değil, Teleferikten başlayarak Zeyniler Köyüne çıkan, ‘Z’ yolu olarak adlandırılan yolun epeyce alt tarafından yamaç aşağı dönerek şehre indirdi. Merak ediyorum, acaba Bursa Büyükşehir veya Yıldırım Belediyesinin bahsettiğimiz kayalık alan ve Kaplıkaya vadisiyle ilgili projeleri var mıdır?    Başka bir gezi yazısında buluşmak umudu ve dileğiyle hoşça kalın.. Not: Bu yazıyı hazırladıktan sonra tekrar yolum Kaplıkaya civarına düştü. Fırsat bulmuşken, yazı da henüz yayınlanmamışken acaba Kaplıkaya dere boyunda herhangi bir değişiklik olmuş mudur diye bir bakayım dedim ve yazıda bahsettiğim güzergâhı takip ederek Kaplıkaya Vadisi girişindeki yapay şelaleye kadar yürüdüm. Şelaleye kadar, ortamın biraz daha kirletilmesinden başka bir değişiklik yoktu. Birde önceki gezimde gözümden kaçan, yaralı ağaçların yakınlarında yapay, derme çatma mağara-kulübe karışımı bir yapıyı fark ettim. İçerisine göz attım. Tabanına bir karton serilmiş, duvarına da “lütfen tuvalet yapmayın” diye bir not yazılmış. Bu ilginç yapıyı da fotoğrafladıktan sonra şelaleye ulaştım. Ancak daha şelaleyi karşıdan görür görmez biraz şaşkınlık birazda da hayal kırıklığı yaşadım! Çünkü şelale kurumuştu! İyice yaklaştım, betondan yapılmış şelalenin dibine kadar gittim. Daha önceleri gürül gürül çağlayarak suların döküldüğü bu yapay şelaleden şimdi şırıltıyla küçük bir su akıntısı vardı. Fakat şelalenin hemen önünde, üzerlerinde durduğum kayaların altından homurtuyla akan bir su sesi gelmekteydi. Herhalde su, şimdide şelalenin ardındaki kayaların altına sızmakta ve anlaşılan ırmak halen yer altında akışını sürdürmekte.   

Diğer Haberler