Yıllardır yazarım; bıkmadan, usanmadan yeşil bir dünya için...
Biz yeşil bir dünya diye yazdıkça; kimileri tarikatın yeşiline bürünür, kimisi de teröristin paçavrasına sarılır...Oysa bizim sözünü ettiğimiz yeşil; orman yeşili, çimen yeşili, zeytin yeşili, tarladaki sebzenin, daldaki meyvenin yaprak yeşilidir.
İşte başka, başka yeşillerin peşine düşüldükçe;bulunamıyor kuru soğan bile...Ama yine de kimselerin umurunda değil; yeni doğan beslenir n'eyle?...
Nasıl ki kalem kılıçdan keskinse, bir kilo şeftali, bir kilo domates ya da patates ve soğan, gerektiğinde bir kilo altından değerlidir.Yine bir litre su; bir litre benzinden, petrolden çok daha değerlidir. Çünkü insanlar yaşamlarını sürdürebilmek için öncelikle havaya; bir başka deyişle oksijeni bol havaya, suya ve doğaldır ki besinlere gereksinim duyarlar.Bu temel gereksinimlerden birinin yokluğunda,insanlar yaşamlarını yitirmek tehlikesiyle karşı, karşıya kalırlar.
Onları yaşama döndürmek için; ne kasalarındaki altınları, paraları, ne de en gelişmiş teknolojiyle ürettikleri sanayi ürünleri, ne de son model arabaları yeterli olmaz. Yalnızca ve yalnızca yılın oniki ayında Güneş'le dans eden ülkemizin topraklarında üretilmiş sebze ve meyveleri kurtarabilir yaşama bağlı kalmak isteyenleri... İşte bu nedenle tarım toprakları talan edilmemeli, bu ülke yeniden tarımsal üretime kaynak ve emek ayırmalıdır. Bu ülkenin bereketli toprakları; kirletilmemelidir yabanın çürük soğanları, patateslerine ve GDO'lu ürünlerine el, avuç açmak zorunda kalmamak için...
Bu ülkede ekonomik kalkınma için...
Bu ülkede tok karınlar için...
Bu ülkede işsizliğe son vermek için...
Ve bu ülkede gönenç, mutluluk ve demokrasi için...
Yeniden yeşil bir dünya...Yeniden tarımsal üretim...Yeniden yerli tohumlarla gerçekleştirilecek tarımsal üretim...
Yeniden kendi yağımızla kavrulmak...Yeniden ülkemizin özkaynaklarını "yabana kaptırmadan" ulusça değerlendirmek...
Zararın neresinden dönülürse, kardır...Bu ülke bize ne geniş, ne de dardır...
Yeniden kardeşçe yaşamak, birbirimizle barışmak... İstersek biz her zorluğun üstesinden geliriz... Yedi düvele karşı Kurtuluş Savaşı vermişiz... Biz yeniden ekeriz, biçeriz...Ülkemizi yeniden ayağa dikeriz...Yeter ki isteyelim; zorlukları aşarız...Ve Kemal Atatürk'ün kurduğu bu Cumhuriyet'de; saygın yurtdaşlar olarak güven ve düzen içinde yaşarız.
Ama...
O'nun izinden...Devrimleri'nin ve İlkeleri'nin aydınlığından, ışığından ayrılanlar olursa...
Ne ulusal birlik ve dirlik, ne de uluslararası saygınlık ve güvenlik olmaz !...
Yurtda Barış, Dünyada Barış diyen Kemal ATATÜRK'ün yolundan sapıp, "yeni" Osmanlıcılık düşleri kuranların başına "ne yazık ki" her türlü musibet geliyor sıra, sıra...
Avrupa'dan dışlayanlar...Anti-demokratik olmakla suçlayanlar...Ekonomik sıkıntılar nedeniyle hor görüp, taşlayanlar...Yetmezmiş gibi... 11 Nisan 2019 günü bir de Ermeni Soykırım yapıldığı gerekçesiyle Türkiye'yi yaftalayanlar;öncelikle Fransa ve ardından İtalya...
Daha açık bir deyişle; Osmanlıcılık oynamak isteyenlere...Ermeni soykırımı iftirası hediye...
Bu gidişle...Osmanlıcılık hevesi sürdükçe; Sevr hortlatılır, ülke de parçalanır...Aklınızı başınıza devşirsenize!...
Ve 31 Mart 2019 gününden beri halkın iradesi ile çatışacağınıza; yoklukla, ekonomik sorunlarla savaşsanıza!...
Unutmayınız ki "ünlü Fransız düşünür Albert Camus'un dediği gibi" aç insan, inançlarını bile yer...
Çünkü insanlar önce EKMEK yer, sonra ALLAH der;bunu da iyi bilesiniz!...
Öyleyse ne yapmalı?...
Yeniden tarlalara, yeniden meralara, yeniden bağlara,bostanlara koşmalı!...
Kurtuluş Savaşı için yazılan kahramanlık destanları gibi... Halkının karnını doyuran, ekonomik sorunlarına çözüm bulan, ulusunu gönenç içinde mutlulukla yaşatan Devlet destanları da yazdırılabilmeli ülkemizin ozanına, yazarına...
Ancak o günler geldiğinde;herkes sevgi ve saygı duyar ülkeyi yönetenlere...