– Hocam acil bir hasta getirdim. Kanaması varmış.
– Kadınlar koğuşundan mı?
– Hayır travesti.
Cezaevi doktoru Selim, yeni karıştırdığı çayından bir yudum alarak, henüz yaktığı sigarasını kül tablasına bastırıp revire seyirtti.
Muayene odasında bir gardiyanla birlikte bekleyen travesti Fehmi’ye, şikayetini sordu.
– Dr. bey, kanamam var. Kaç saattir durmadı.
– Ne kanaması?
– Basurum sabaha karşı kanamaya başladı, hala kesilmedi.
Doktor saatine baktı. Neredeyse mesai bitiyordu. Bu kadar uzun sürmesi çok garipti. Fehmi'yi muayene etti. Basur filan değil, resmen anüsündeki üç – dört yırtık kanıyordu. Acil müdahalesini yaptıktan sonra, gerekirse devlet hastanesine sevk edeceğini söyledi.
– Fehmi, başka birşey oldu mu? Çünkü bu kadar uzaması anormal.
– Yok hocam. Zaten arkadaşın biri tahliye oldu, diğeri de hücrede, cezalı. Yalnız kalıyorum.
Gardiyan da Fehmi’nin söylediklerini teyit etti. Doktor ‘başka bir mahkumla teması yoksa nasıl olur’ diye düşünürken, hükümlü Hüseyin’in anlattıkları aklına geldi. Hüseyin, gardiyanların şeker koğuşundaki hükümlüleri suistimal ettiklerine dair söylentiler olduğundan söz etmişti.
Dr. Selim, travestilerin kaldığı koğuşa başka hükümlülerin girmesinin yasak olduğunu biliyordu. Revirden sorumlu baş memuru çağırdı. Fethi’nin durumunun normal olmadığını, koğuş dışından kimseyle temasının olup olamayacağını sordu.
Baş memur kesin bir dille; “Hayır hocam, olamaz. Sadece berber ve terzi girebilir, onlar da yanlarında gardiyan olmadan asla. Aksi durumda, kamera odası blokta görevli gardiyanları uyarır, derhal müdahale edilir. Yani imkansız.”
“Görünen o ki, imkansız dediğiniz olmuş. Fehmi ile konuş, işin aslını öğren!”
Baş efendi, Fehmi’yi sıkıştırınca; gece yarısı beş gardiyanın koğuşuna geldiğini, beşinin de tecavüz ettiğini, ağzını sıkı tutmazsa başına gelecekleri hayal bile edemeyeceğini söylediklerini bir bir anlattı. Gardiyanların isimlerini sorduğunda ise, biri haricinde diğerlerini daha önceden tanımadığını söyledi. Baş efendi personel özlük dosyalarını getirtip “hangileri, göster bakalım” deyince de, bahsettiği olayın faili gardiyanların beşini de teşhis etti.
Olay diğer mahkumlar arasında da konuşulmaya başlanmış, Fehmi’nin beş gardiyanla grup yaptığı ve failleri teşhis ettiği kulaktan kulağa yayılmıştı.
Hüseyin, daha önceden de bazı duyumları olduğu halde bu son olaya inanası gelmemiş, “o kadar da değil, adamların işi korumak. Münferiden bazı duyumlarımız olsa da, beş kişi birden ekmeğini yedikleri işlerine hainlik edip, kendilerine emanet edilen birine böyle yapacak kadar şerefsiz olamazlar” diyerek söylentileri durdurmaya çalıştı.
Gardiyanların bir kısmıyla ahbap – çavuş ilişkisindeki bir hükümlü; “Ağabey, vallahi birinci ağızdan dinledim. Fehmi’nin kanaması durmayınca revirin sorumlusu baş efendi işin aslını öğrenmiş, gardiyanları resimlerinden teşhis ettirmiş. Hele teşhis edilenlerden birinin ismini söylesem, ihtimal vermezsin.”
Hüseyin; “Dediklerin doğruysa, daha da hiçbir şeye şaşırmam. Söyle bakalım, kimmiş?”
“Vasfi gardiyan. Hani karısı da bu kurumda gardiyan olarak çalışan!”
“Yok deve!”
. . .
Hüseyin bir yandan inanmak istemese de, diğer yandan idarenin telaşı, şüpheli gardiyanların sık sık baş müdürün odasına çağrılması, gardiyanlar arasında daha fazla ayrıntı konuşuluyor olması olayın gerçekliğini destekliyordu.
Koğuşta sohbetin yine bu mevzuya geldiği bir anda Hüseyin mevzuyu kapatmak için; “İş idareye yansımış artık. Bu şerefsizler görevlerinden el çektirilir, bir de yargılanıp hapis cezası alırlar. Artık sapık koğuşunda serbestçe alem yaparlar.”
Bu sırada birinci müdürün postası İbrahim geldi. Hüseyin, 25 yıldır cezaevinde yatan ve mahkumların ‘ne zaman emekli oluyorsun‘ diye dalga geçtiklerinde, ‘günüm doldu da yaşı bekliyorum‘ diye cevap veren İbrahim’e dönerek; “İbrahim, bu işi yapanlar ne olur?”
“Bence yok sayılır.”
“Olurmu İbrahim? İrzci sapıklardan biri bunu bir gardiyana yapsa yok sayılır mıydı?”
“Olur ağabey, bal gibi olur. Ben 25 yıldır cezaevi cezaevi gezdim, iyi bilirim. Adamlar kariyerlerini düşünür. Fail gardiyan ise, bir süreliğine nöbet yeri değişir, olayı yok sayarlar. Fail mahkumsa, hücreye koyarlar, olayı yine yok sayarlar. Ama bir sabah, çağrılan savcı gelir, görgü tanıkları ve görevlilerin ifadeleri alınır, tutanaklar tutulur, hükümlünün yatak çarşafı ile kendini asmak sureti ile intihar ettiği ve öldüğü yazılarak dosya kapatılır. Yani yok sayılır.”
Katkıda bulunan : Mustafa KARAGÖZ