Kulakları çınlasın, Bursa’nın yetiştirdiği son derece donanımlı ve eğitimli, duayen sanayicilerimizden biridir Celal Beysel.
Türkiye’deki siyasetin liyakat, birikim ve yeteneğe göre değil de adamcılık ya da bölgeciliğe göre şekillendiğine dair en güzel örnektir Celal beyin pek de uzun sürmeyen siyasi yaşamı.
Düşünün, Bursa’da doğacaksın, ilkokulu Bursa-Osmangazi’de, ortaokulu Avusturya Lisesi’nde, liseyi Robert Koleji’nde, üniversiteyi de Zürih Teknik Üniversitesi’nde okuyup, kimya mühendisi çıkacaksın.
Kendi işinin patronu, başarılı bir yönetici ve sanayici olarak bilgi ve birikimlerini bu toplumla paylaşmak üzere ANAP’tan milletvekili adayı olacaksın ve seni en sona, 16’ncı sıraya yazacaklar!
Sonra, hadi bu bir “yol kazasıdır” diyecek, daha sonra yapılacak seçimlerde tekrar aday olacaksın aynı partiden ve seni yine 16’ncı sıraya koyacaklar!
Yoruma açık bir konudur bu, hani niye ille de “16”?
Hakaret mi var burada yoksa ironi mi?
Fakat çok ciddi bir edepsizlik ve nezaketsizlik olduğu kesin!
İkinci “16’yı” da yedikten sonra bir daha da politikaya bulaşmadı Celal Beysel, işine döndü.
Her halde 25 sene kadar oldu…
Celal beyle “çevre” konusunda sohbet ediyoruz ve Bursa’da akar sularımızı ciddi bir şekilde kirleten sanayi kuruluşlarından yakınıyoruz kendisine.
Hiç unutmam, “Ben” dedi Celal Beysel, “İngiltere ve Avrupa örneklerini inceledim. Onlar da önce çevreyi kirleterek istim almışlar bu ülkelerinde. Sanayileşmeyi çözdükten sonra bu meseleyi de halletmişler. Ne yazık ki göç yolda düzülüyor. Merak etmeyin, önümüzdeki süreçte bu ülke gerekli tedbirleri fazlasıyla alacaktır.”
Yıllar sonra, Celal beyin firması Floteks’in üretim yaptığı Demirtaş Sanayi Bölgesi’ne öylesine modern bir arıtma tesisi yapıldı ki arkadaş, yıllardan beri her seferinde ödüller, takdirnameler alıyor.
İşadamları artık fabrikalarından çıkan sıvı ve katı atıkların temizlenip, doğaya öyle salınması için gerekli olan her türlü bedeli yasalar gereği tıkır tıkır ödemekteler.
Sadece Demirtaş değil, Bursa Organize Sanayi Bölgesi de işletmelerden çıkan tüm zehirli ve kimyasal atıkları bertaraf edip, geriye kalan suyu öyle bırakıyor doğaya.
Eskiye göre işin güzel yanı ister özel kuruluşların, isterse sanayi bölgelerinin olsun tüm arıtma tesisleri Ankara’ya, Bakanlığa online bağlı.
Öyle eskisi gibi gündüz çalıştırdın, gece çalıştırmadın yok!
Saniye saniye izliyorlar seni, gelen ve çıkan sulardan düzenli olarak numuneler alınıyor, kendi bünyelerinin haricinde birden fazla yeminli laboratuvarda test yaptırılarak kontrol ediliyorlar.
Vicdanı pörsümüş, bilgisiz ya da ön yargılı insanların “Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın bu kente henüz kalıcı büyük bir eser bırakmadığına” dair haksız bir söylemleri var!
Eskiden Bursa’da yine BUSKİ tarafından işletilen iki büyük arıtma tesisi vardı:
“Doğu ve Batı.”
Bu şehre, Marmara Denizi’ne ve kıyısı olan kentlere öyle büyük bir hizmet yaptı ki Alinur Aktaş, adeta 100 yılın eserini bıraktı şimdiden!
Kimsenin pek duymadığı, tanıtımlarının yapılamadığı yüzmilyonlarca liralık çok hayırlı dev yatırımlardı bunlar.
Bursa Büyükşehir Belediyesi onbinlerce koli gıda yardımı yaptı ve hala da yapıyor, Alinur Aktaş, “Halka şu kadar yardım yaptım” diye bir kere olsun elinde pastırma paketleri, önünde iki kangal sucuk, beş paket beyaz peynirin önünde resim çektirip de bunu gazetecilere verip, reklamını yapmaya kalkışmadı!
Sanki kendi cebinden ödüyor parasını!
Ne kadar ayıp, sakil, Türklerin İslamiyet anlayışına aykırı bir durum…
Tabii bu biraz da görgü meselesi!
Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz iki dönemdir 20 tane tuvalet dahi yapamamışken ilçeye, bu gün artık Büyükşehir eliyle Mudanya’nın arıtma tesisi var, Gemlik’in var, İznik’in var, Kumla’nın var, Kurşunlu’nun var, Orhangazi’nin var, Nilüfer’in var, Yenişehir’in var, Orhaneli’nin bile var, Orhaneli’nin!..
Üstelik de bunların planlamaları ve gelişimi çoktan yapılmış, her birine sürekli yeni tesis ekleniyor.
Bursa’nın bu konuda aldığı hizmeti, geldiği noktayı merak edenler açsınlar BUSKİ’nin sitesinden inceleyip, görsünler tabloyu.
İŞTE SÖZÜNÜ ETTİĞİM YERLERDEKİ BÜYÜKŞEHİR YATIRIMLARI:
Şimdi geliyoruz kentin doğu yakasına…
Her sene mutlaka Samanlı Deresi’nden ama ille de o bölgede çalışan “Yeşil Çevre Arıtma Tesisi İşletme Kooperatifi’nden” çıkan temizlenmiş suyun kanala deşarj edildiği borunun ucundan fotoğraf ya da videolar gönderir yöre halkı yazarınıza.
Bir miktar koyu renklidir bu mayi.
İnsanda sanki yeterince temizlenmemiş kanaati oluşturur.
Geçenlerde yine konuyu dile getirip, yetkililere sormuştum “Nedir bu tablo hala” diye?
Sağ olsun, tesisin Genel Müdürü Mehmet Aydın davet etti bazı bilgiler vermek üzere.
Kalktım gittim.
Ne şeker, ne mütevazı bir adam o öyle.
Size önce Yeşil Çevre Arıtma Tesisinin kuruluşundan bahsetmem lazım kısaca.
Dönemin Bursa Valisi Orhan Taşanlar’ın büyük emeği ve hizmeti var orada.
Keza, rahmetli sanayici Şükrü Şankaya’nın da öyle…
Sene 1998…
Şehrin doğu bölgesinde faaliyet gösteren Gürsu, Kestel, Barakfakih organize sanayi bölgelerinde faaliyet gösteren fabrikalarla, İsabey bölgesinde bulunan boyahaneler sürekli kimyasal sıvı atık üretiyor ve bu suları çaresiz Bursa Ovası’ndaki derelere bırakıyorlar!..
Sadece endüstriyel atık da değil söz konusu olan şey, yine Gürsu ve Kestel havzasındaki, köylere varıncaya değin evlerin deterjan ve biyolojik atıkları da karışıyor kanallara.
Bunların da arıtılması gerek.
Orhan Taşanlar’ın önderliğinde başlayan bu girişim, süreç içerisinde 57 sorumluluk sahibi sanayicinin ortaklığı sonucu bir kooperatif kurulmasıyla başlıyor.
Gerekli arazi meyve bahçelerinden değil, Gürsu Belediyesi’nin vahşi çöp depolama alanının satın alınıp, ıslah edilmesiyle sağlanıyor.
Ve bir “imece efsanesinin” doğumu başlıyor dünyaya.
Kar amacı gütmeyen, sadece hizmeti amaçlayan anlayışla şekilleniyor Yeşil Çevre.
Zaman içerisinde üye sayısı 400’e yaklaşıyor.
Tesisin yükselmesiyle birlikte doğu yakasındaki tüm fabrika ve konutların giderleri ana borularla oraya bağlanıyor.
Ve 2006 Haziran ayıyla birlikte, üstelik de planlanan tarihten önce tüm imalatları tamamlanarak hizmet vermeye başlıyor.
“Kirleten, temizlik bedelini öder” prensibiyle şimdi her işletme ürettiği atığın metreküp temizleme ücretini üstelik de sadece maliyetine Yeşil Çevre’ye ödüyor.
Küçük bir not:
Evlerden çıkan kirli sular tesise BUSKİ kolektörleri vasıtasıyla ulaşıyor.
Buski de tüketimine göre vatandaştan tahsil ettiği atık bedelini daha sonra hizmet aldığı Yeşil Çevre’ye aktarıyor.
Başlangıçta 60 bin ton suyu arıtarak girişilen iş şimdi her gün 150 bin tona çıkmış durumda.
Kapasite artırımı için sırada yeni yatırımlar var.
Bir göreceksiniz, oraya her saniye tonlarca gelen katran gibi simsiyah kimyasal madde, yanık yağ, deterjan ve patlıcan musakka artıkları pek çok bilimsel yöntem kullanılarak ayrıştırılıp, çamur haline dönüştürüldükten sonra dev bir tesiste yakılarak bertaraf ediliyor.
Çevredeki fabrikalara verilen danışmanlık hizmetlerinin yanı sıra pek yakında katı atık imha ve ekonomiye kazandırma ünitesi de kurulacakmış.
Türkiye’de eşi benzeri görülmemiş, örnek ve model bir uygulama bu.
Çevre Bakanlığı 12 ilde daha aynı yapılanmayı teşvik etmek için çalışmaları başlatmış bile.
Türkiye’deki diğer tüm arıtma tesisleri gibi elektronik sistemle Ankara’ya bağlı.
Kurum kendi laboratuvarında sürekli test yapıyor bu bir, Bakanlık özel anlaşmalı birden fazla laboratuvarda sürekli test yaptırıyor bu iki, sisteme ayrıca dışarıdan hiçbir şekilde müdahale edilemeyen, kirli ve temiz suyu otomatik bir şekilde çekerek, kendi içinde tahlil ettikten sonra sonuçları yine Bakanlıktaki merkeze bildiren bilgisayarlı kapalı bir ünite var bu da üç.
Yeşil Çevre Arıtma Tesisini Mehmet Aydın ve İşletme Sorumlusu Çevre Mühendisi Çağatay Çetinkaya’yla birlikte gezdik.
Peki, neydi bu kanaldan hafif renkli çıkan arıtılmış su hikayesi?
Temizlenmiş suyun deşarj edilmek üzere alındığı derin, son havuza bakarsanız koyu renkli bir mayi görüyorsunuz.
Suyun aktığı sığ kanala baktığınızdaysa şeffafa yakın bir tonla karşılaşıyorsunuz.
İlgili literatür ve mevzuata göre arıtılmış suda eser miktarda renk pigmentine izin veriliyor ve bunda da doğa sağlığı açısından hiçbir sakınca görülmüyormuş.
Deredeki çıkış kanalındaki su kuvvetli, yoğun bir debiyle aktığı için insan gözü siyahmış gibi algılıyor başlangıçta.
Oraya da gittik baktık, sığ kısımlarda suyun çok açık bir renk barındırdığı gözleniyor.
Peki bu renkten de tamamen kurtulmak mümkün değil mi?
Elbette mümkünmüş ama bunun için çok daha büyük bir yatırım gerekirmiş.
Dahası, Yeşil Çevre bu tesisi kurmaya da hazırlanıyormuş pek yakında ancak, elde edilecek su geri dönüştürülecek, yeniden sanayicinin kullanımına sunacakmış.
İlk etapta günlük gelen 150 bin tonun 50 bin tonunu içme suyu kıvamına getirip, ekonomiye kazandıracaklarmış.
Bir göreceksiniz teknolojiyi, diğer arıtma işlemleri tamamlandıktan sonra geriye kalan azot, fosfat gibi kalıntıları milyarlarca bakteriye yedirerek tüketiyorlar.
Sonra o canlılar imha edilerek, yenileri üretiliyor.
Yapılan işi çok beğendim ve mutmain oldum!
Ülkemin geldiği noktayla da gurur duydum.
Çevrede yaşayanların yöredeki derelerden artık balık tutmaya başladıklarını öğrendiğimdeyse kıvanç ve sevincim daha da arttı.
Müdür beyin kapısı herkese açık.
Dileyen kişi ya da kurumlar gidip ziyaret edebilir.
Yeşil Çevre’nin görev alanında bulunan bölüm, Barakfakih’teki kola fabrikasından, Et Balık Kurumu’nun yanından akan Deli Dere’ye kadar.
Peki, sonrasında diğerleriyle birleşip, Balat üzerinden Nilüfer Çayı’na, oradan da Karacabey Boğazı’na doğru uzanan iğrenç, leş gibi kokan, bazen mavi, bazen kırmızı akan deredeki kimyasal atıklar nereden geliyor dersiniz?
Vali Orhan Taşanlar’ın geçmişte bu kente önemli hizmetleri oldu.
Orhan bey gittikten sonra O’nun kadar çalışkan ve üretken hiçbir vali göremedi Bursa.
Yeşil Çevre Kooperatifi’nin kuruluş sözleşmesi gereği yönetim kurulu başkanlığını o dönemki Bursa Valisi yapıyor.
Demek ki o derelere hala yasalara aykırı biçimde kirli sularını boşaltan boyahaneler, fabrikalar var!
Bu meseleyi isterse üç günde çözecek, devletin gücü ve yasalarını hayata geçirecek kurumun adı şöyle:
“Bursa Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü”
Vali Yakup Canbolat’a bağlı bu birime Mehmet Ersan Aytaç isimli bir bürokrat vekaleten müdürlük ediyor.
Orhan Taşanlar her hafta toplardı tüm bürokrasiyi karşısında bir araya, işini eksik yapanlara da basardı gamatayı, basardı gamatayı!
Organize sanayi bölgelerindeki diğerleri fazla fazla bedelini öderken Bursa’nın, Marmara’nın geleceğiyle oynayan birkaç aç gözlü sanayicinin fabrikalarını kapatıp, giderlerini arıtma tesislerine bağlatmak bu kadar mı zor Vali Bey?
Üstelik de Celal Beysel’in öngörüsünü doğrulayarak, Bursa artık bu konuda fersah fersah yol katetmişken!
YEŞİL ÇEVRE’DEN GÖRÜNTÜLER: