Bilmiyorum, Bulgaristan’ın Plodiv kentine gidip de oradaki Osmanlı Mahallesi’ni gezdiniz mi hiç?
Gerçi Bulgarlar “Bunlar Borok tarzında süslendiği için Osmanlı eseri değildir” diye inkar etmektedirler ama atalarımızın geride bıraktığı bu buz gibi Türk eseri olan yapıları gezince insanın içine tek kelimeyle “huzur” doluyor…
Ve turist kaynıyor bu sokaklar biliyor musunuz?
Üstelik her birine de bir işlev yüklenmiş; kimi sanat galerisi, kimi kafe, kiminde de hediyelik eşyalar var.
İnsanlar şehrin betonuna, köprüsüne, stadına gelmiyor; “anıt yapılarını” görmek için varıyorlar oralara.
Geçenlerde On TV’de birlikte hazırladığımız Yüzyüze Programı’nda Can Ertan söyleniyor yine, “Eski Atatürk Stadı yıkılmamalıydı. Her kentin anıt yapıları var; orası da bir anıt yapıydı” diye…
Beton ve teneke yığınıydı, üstelik estetik hiçbir yanı yoktu, kent içinde kalarak işlevini artık yitirmiş, kaldırılması gereken bir yapıydı Atatürk Stadı!..
“Anı” olabilirdi belki ama “anıt” hiç değildi!..
Geçmişte sen orada maç seyrettin diye bin sene mi kalsın orada o mezbelelik?!.
Adına “anıt” denilen şey Eyfel Kulesi’ydi, Pizza Kulesi’ydi, Roma’daki Aşk (Trevi) Çeşmesi’ydi…
Ve elbette Bursa’da Mahfel’di, geçmişte Ağa Han Mimarlık Ödülü alan Kale Sokak’tı örneğin…
Osmanlı dönemi Bursa’sını yaşatan nadide yerlerden biridir Kale Sokak.
Sivil mimari örneği 10 kadar evi barındırır bünyesinde.
Rahmetli Muhlis Pamuker’in muhteşem konağına bitişik “19” numarada uzun süre ben de oturdum.
Bir vakitler Pınarbaşı suyunun her eve girip çıkarak mahzenlerdeki erzakı serin tuttuğu yapılardaki ahşap, tuğla ve kerpicin büyülü dokusu…
Özgün yapıları, cumbaları, işlemeli ahşap doğramaları, yüksek duvarlı bahçeleriyle ne de güzeldir Osmanlı evleri.
Tarihsel dokunun korunması adına Bursa belediyeleri son yıllarda çok güzel işlerin altına imza attılar.
Ama bu çalışmalar daha çok camii, hamam ya da eski hanların ayağa kaldırılması şeklinde oldu.
Şöyle demiş kent sevdalısı Harita Mühendisi Gürkan Kanbir mesajında:
“Camii, han, hamam ve köprülerin dışında Osmanlı mimarisine özgü ev ve sokaklarımız betonlara karşı korunamadı, yok edildi.
Yok edilen Osmanlı sokaklarında beton yığınlarının arasında gezinirken hoş bir sürprizle karşılaşabiliyorsunuz.
Osmangazi Belediyesinin yaptırdığı Muhtarlık hizmet binaları ilginizi çekebiliyor.
Kadim tarihimizi, yapısı ve çevresiyle canlandırabildiğimiz takdirde, öne çıkarabildiğimiz takdirde, her şeyimizle çok değerler kazanabileceğiz.
Osmangazi, Osman Gazi ile kazanacaktır, dolayısıyla Bursa'mız kazanacaktır.
Bursa sokaklarını, evlerini konaklarını inşa etmemizin zamanı gelmiştir.”
Ne hoş değil mi?
Osmangazi Belediyesi muhtarlık binalarını artık pvc barakalardan ya da konteynerlerden değil, eski Bursa evi tarzı minyatür binalardan oluşturuyor.
Başkan Mustafa Dündar’ın şahsında belediyeyi yönetenleri kutluyorum.
İçim ısındı doğrusu.
Bir benzerini bundan uzun yıllar önce yine Bulgaristan’da görmüştüm.
Plevne kuşatmasını ve Osman Paşa savunmasını anlatıyordu oradaki panorama müzesi.
Sovyet döneminden kalma bir anlayışla kubbe ve duvarlara yağlı boya resimler yapılarak canlandırılıyordu savaş.
İzleyicilerle araya manken ya da araçlar konarak üç boyutlu hale getirilmeye çalışılıyordu.
Benzerleri eski Sovyetler Birliği ülkelerinde çoktu.
Ne yalan söyleyeyim, başlangıçta ben de biraz burun kıvırıp küçümsemiştim bir benzerinin yapımına Bursa’da başlanınca.
Ne yani, koskoca Osmangazi Belediyesi’nden proje olarak çıka çıka bir panoramik müze mi çıkmıştı şimdi?!.
Geçen gün geçerken gördüm, etrafı turist otobüsü kaynıyordu Panaroma 1326 Bursa Fetih Müzesi’nin!
Kentimizi ziyaret eden yerli veya yabancı turistlerin mutlaka ayak basmak isteyecekleri yeni bir çekim noktası yaratmayı başarmıştı Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar.
Ve kent turizmi açısından bir Ulucamii, Kapalıçarşı, Tophane ya da Hanlar Bölgesi kadar değerli bir uğrak noktası çıkmıştı ortaya.
Vallahi bravo!
“Helal olsun” diyorum, başka da bir şey demiyorum!
Belediyelerde esas olan hizmet…
Hizmeti yapanı baş üstünde taşımak lazım!