Geçen gün gazetelerde sanki basit bir kent haberi gibi görünen bir gelişme yayımlandı.
Öyle gibi görünüyordu ama bendeniz haberi okuyunca içimden, “yok artık! Ne yapıyorlar, nerelere koyuyorlar bu 6 nokta körler paraları” demekten alamadım kendimi.
Ama önce birlikte habere bir göz atalım:
“Merkez Yıldırım İlçesi Karaağaç Mahallesi’nde dün gece saatlerinde 6 otomobilin üzerine çöken istinat duvarı mahalle sakinlerini isyan ettirdi. Büyük bir gürültüyle çöken istinat duvarı park halindeki 6 aracı kullanılamaz hale getirdi. 6 Nokta Körler Derneği’nin bahçe duvarının daha önce de çökerek bir otomobili kullanılamaz hale getirdiği öğrenildi.
Duvarın diğer bir bölümününde geçtiğimiz aylar bir otomobilin üzerine çöktüğünü iddia eden mahalle sakini Vahdet Kutlusaltık, ” Kimi kime şikayet edeceksin ki ? Daha önce çöktü, ancak Anıtlar Kurulu yıkılmasına izin vermedi. Buranın çökeceği ile ilgili şikayet dilekçemiz ve müracatımız var. Ancak bu vurdumduymazlık 6 otomobil kullanılamaz hale geldi. Diyaliz hastası eşimin otomobili duvarın altında kaldı, eşimi tedaviye nasıl götüreceğim?” diye konuştu.”
Şimdi gelelim yıllar önce yaşadığım bir anıma:
Ömrü bereketli ve uzun olsun, bizim validenin Setbaşı’ndaki evinin altında 30 metrekare küçük bir dükkanı var.
Bazen halıcıya verir, bazen televizyon tamircisine kiraya, öyle mahalle arasında bir küçük esnafa yıllardır ev sahipliği yapar durur orası.
Yerden yukarıya doğru da koca koca camları vardır.
Bir gün annemi ziyarete gittiğimde gördüm ki vitrinini içeriden gazete kağıtlarıyla tamamen kapatmışlar ve kapı da sıkı sıkı kapalı.
Dışarıdan içerisi asla görülmüyor.
Yukarı çıktıktan sonra sordum valideye “hayırdır kime verdin bu sefer dükkanı?”
“Valla oğlum” dedi, “bilmiyorum ki, “depo olarak kullanacağız dediler bana ama.”
Gel zaman, git zaman…
Yine gittim valideyi ziyarete.
Bu kez kapının önünde bir Skoda kamyonet var, iki kişi de o aracın üzerindeki yarıya yakını doldurulup, ağzı da bağlanmış beyaz un çuvallarını güçlükle dükkana doğru taşımaya çalışmakta.
Kapı da aralık olduğu için “hayırlı işler” diyerek direkt daldım içeriye.
Yine, orada da iki adam var.
İçerisi torna makinelerine benzeyen garip cihazlarla dolu.
İşin sahibi olduğu her halinden belli olan şişmanca beye kendimi tanıttıktan sonra sordum:
-Hayırdır, ne iş yapıyorsunuz siz burada?
Güldü adam, “para sayıyoruz” dedi.
-Nasıl yani, nasıl para sayıyorsunuz?
Şöyle para sayıyorlarmış:
Özellikle alt geçitler başta olmak üzere, kentin işlek her yerinde bulunan ve kemiği ayrı, yağı ayrı ölçen tartı makineleri, titreşimli yorgunluk giderme cihazları, şimdilerde de oyuncak ayıyı dandik bir mekanizma vasıtasıyla çıkarıp alma düzenekleri yok mu?
İşte şimdiye kadar doğru belli hiçbir etkinliğini, körler ya da sağırlarla ilgili hiçbir çalışmasını okuyup işitmediğimiz bu “6 Nokta Körler Derneği’ne” aitmiş o makinaların tümü.
Hoş derneği yönetenlerden hangisi kör, hangisinin gözü açık onu bilemiyoruz ama belediyelerden alınan izinlerle bir kuruş dahi para ödemeden “körüz biz abi” denilerek konulmuşlar yıllardır durdukları yerlere.
“Ee, bunun sizin dükkanla ilgisi ne” diyeceksiniz?
Olur mu hiç? Hem de çok büyük ilgisi var.
Ben o gün Skodanın üzerinden indirilip içeriye konulan içi bozuk para dolu yedi adet çuval görmüştüm.
Para saymak için kiralamış meğerse validenin dükkanını o adam.
İçerideki cihazlar da “bozuk para sayma” makineleriymiş.
Her gün düzenli olarak bir görevli eşliğinde kent içindeki makinelerin kumbaralarını boşaltıp, çuvallara koyarak oraya getiriyorlar...
Ardından makinalarda sayıp, onlu ya da yirmili paketler altında kağıtlara sararak bantladıktan sonra da aynı günün akşamı bankaya götürüp yatırıyorlarmış.
Dibim düşmüştü doğrusu!
Bir körler derneği bırakın topladığı paraları koyacak yer bulmayı, günlük olarak sayıp bankaya teslim etmek için bile “ihaleyle” adam tutuyor, düşünebiliyor musunuz?
İşte o vatandaş da 6 Nokta Körler Derneği’nin “para sayma ihalesini” almış o yıl.
Hala alt geçitlerde cihazları duruyor.
Buna rağmen şu vaziyete bakın ki, Vakıflar’dan üç kuruşa kiraladıkları dernek binasının duvarını bile tamir ettirmekten acizler!
Hem de uzun yıllardan beri o paraları kim, nasıl, nerede kullanıyor bilemiyorum ama “engelini” bahane ederek duygu sömürüsü yapanlara ben oldum olası çok gıcık oluyorum arkadaş!
Sonra baktım bir gün dükkanı boşaltmışlar.
“Ne oldu, niye gittiler anne” diye sordum?
“Bizim dükkan küçük gelmiş oğlum, daha büyük bir yere taşınmışlar” dedi!..