Olay Gazetesi yazarlarından Mustafa Özdal dünkü yazısına şöyle başlamış:
“Geçen hafta, Bursa'yı çok yakından ilgilendiren bir haber Ankara'dan geldi. Çevre Bakanlığı İnceleme ve Değerlendirme Komisyonu, DOSAB Termik Santralı'nın nihai ÇED raporuna vize verdi. Peki, özellikle halk sağlığını ilgilendiren bölümünde çok ciddi sıkıntılar varken, bu rapor nasıl geçti? Gelişmenin perde arkasını kısaca paylaşayım…”
Şimdi biz bu gün, bu meseleye ilişkin gelişmelerin hem perde arkasını hem de perde önünü yine paylaşacağız ama bakalım bizim köyün bu yerden bitme yeni oğlanı Mustafa Özdal azıcık utanıp da kızaracak mı?
Bu arada Türkiye Türkçesi Ağızları Sözlüğünden “papatya” anlamına gelen halk deyişlerine şöyle bir baktım dün, ilginçtir karşıma “dallama” sözcüğü de çıktı, baktım çünkü amacım en baştan beri Demirtaş Organize Bölgesi’ne kurulması planlanan buhar santraline karşı anlayıp bilmeden aleyhte bir kampanya yürüten Mustafa Özdal’ın en sonunda yapraklarını tek tek yolarak papatya falı bakacağım, “acaba gerçekte Bursa’yı mı seviyo yoksa, Cavit Çağlar’ı mı” diye!..
Meselenin “gerçek perde arkasını” daha önce ilk ben yazdım. Hatta sadece ben yazdım. Yani daha benden başka da yazan olmadı!
Yine en baştan beri, sahip olduğu gazete ve televizyonu vasıtasıyla DOSAB santraline karşı vıcık vıcık aleyhte bir kampanya yürüten Çağlar’ın asıl amacı, Organize Sanayi Bölgesi’ndeki ana yola cepheli fabrika binalarını Korupark örneğinde olduğu gibi alışveriş merkezi ve konut alanına dönüştürme isteğine onay vermeyen DOSAB Başkanı ve Bursa Sanayi ve Ticaret Odası’nın da Başkan Yardımcısı Ferudun Kahraman’ı baskı altına almaktı bu bir…
İşi Ankara’dan bitirmek için AKP Hükümeti’ni zorlamaktı bu iki…
Demirtaş sınırları dahilinde kurulacak buhar santralinin yakınındaki arazilerini hastane yapılmak üzere Araplara satmaya hazırlanıyordu Çağlar, bu nedenle değerinin düşeceğini ya da Arapların satın almaktan vazgeçebileceklerini düşünüyordu bu da üç.
Yani Bursa’yı sevdiği için filan karşı değildi santrale, kendini seviyordu, çıkarını, menfaatini seviyordu çünkü, yine kendisi de Olay gazete ve televizyon binasının hemen arkasındaki Yeşim Tekstil’de buhar üretmek için her gün 500-600 ton kömür yakıyordu zaten! Yazılarını o tesisin bacasının dibinde yazan Mustafa’nın burnuna gelen kokular misk-i amber kokularıydı, hem zaten belli ki yüzüne karşı yellenseler bile başka bir şey hissetmesi mümkün değildi ayrıca.
Santral aleyhinde çirkin ve hiç anlayıp dinlenmeden başlanan kampanyanın ardından “oraya kurulacak tesisin son sistem teknoloji ürünü olduğunu, asla havayı kirletmeyeceğini, daha ötesi bölgedeki mevcut hava kalitesini çok yükselteceğini, ayrı ayrı fabrikalarda yanan kazanların tek elde toplanıp kontrol altına alınacağını, daha verimli ve sağlıklı bir çözüm olduğunu, günün 18 saatini çocuklarıyla birlikte çalışarak orada geçirdiklerini, zaten aksi olsa buna en başta kendisinin karşı çıkacağını” bizzat anlatmak isteyen DOSAB Başkanı Feridun Kahraman tüm iyi niyetiyle, Cavit Çağlar’ı telefonla arayıp randevu ister.
Yorganı yokuşa sürmek için “İstanbul’dayım, 15 gün sonra döneceğim” yanıtını verir Çağlar.
Feridun Kahraman ısrar eder: “Cavit bey, helikoptere atlayıp hemen gelirim ben. Lütfen bana sadece 15 dakikanı ayır?”
Karşısındakini güya adam yerine koymayan Çağlar lakayt bir ağızla bu kez de “Bakam ben bi Bursa’ya gelem de müsait olduğum bi gün sana haber verem gülüm” yanıtını verince tepesi atan karşı tarafın tepkisi bu kez ağır ve sert olur:
“Başlarım şimdi senin gülüne de bülbülüne de! Doğru düzgün konuş, t..siz herif!..”
Ee karşısındaki insan da üstelik hiç öyle banka filan hortumlamaksızın fabrikalarını dişiyle tırnağıyla kendi alanında Türkiye’nin lideri konumuna getirmiş, en az 2 bin kişi çalıştıran başşaklı bir sanayicidir ne de olsa!
Mustafa Özdal’ın yazısından bazı bölümleri okumayı sürdürelim biz bu arada:
“Önce, Bursa Halk Sağlığı Müdürlüğü devre dışı bırakıldı ve olaya Sağlık Bakanlığı el koydu. Yani, raporla ilgili görüşü, Sağlık Bakanlığı'na bağlı Halk Sağlığı Kurumu verecekti… Sonra ne oldu dersiniz? DOSAB yönetimi, kapı kapı dolaşıp, "kömürlü termik santral, halk sağlığına zararlı değildir" diye rapor yazacak bir üniversite hocasını aramaya başladı. Aralarında Prof. Dr. Kayıhan Pala gibi namuslu halk sağlığı uzmanı hocaların görev yaptığı Uludağ Üniversitesi'ne yanaşamayan DOSAB yönetiminin, rotayı Ankara Hacettepe Üniversitesi'ne çevirdiği öne sürülüyor… Ne var ki burası Türkiye... Çünkü uzun uğraşlar sonucu, günde bin 200 ton kömürün yakılacağı, şehrin ortasına kurulacak bir termik santralin halk sağlığına zararlı olmadığını söyleyecek bir hoca bulunmuş!”
Len Mustafa, hakikaten sen anlayıp dinlemeden mi yazıyorsun bu yazıları, yoksa Bursalılar’ı salak yerine mi koyuyorsun?
DOSAB Yönetimi önce Uludağ Üniversitesi’ne başvurarak “biz böyle bir şey yapmak istiyoruz, yardımcı olur musunuz” dedi, “başta elbette, memnuniyetle” yanıtı veren Üniversitesi daha sonra DOSAB’a yazılı olarak “kusura bakmayın, bu talebinizi yerine getiremiyoruz çünkü bünyemizde bu işleri kotaracak uzman personelimiz ne yazık ki bulunmamaktadır” karşılığını verdi!
Yoksa senin adamın her zaman yaptığı gibi burada, burnunun dibinde gül gibi üniversite varken, niye gidip de başka yerlerde uzman arasın Feridun Kahraman?
Senin bu belgenin varlığından haberin yok mu gerçekten? Yoksa gel ben sana bi göstereyim?
Bir de sanki ÇED raporu işi Bursa’dan alınıp da Ankara’ya götürüldü filan gibi bir algı yaratmışsın. O da uyduruk! Çünkü ÇED için Ankara’ya başvurmak gibi bir prosedür yok zaten, ayrıca olamaz da. İlk başvuru Çevre ve Şehircilik Bursa İl Müdürlüğü’ne yapılıyor. Daha sonra da onlar araştırmalarını yapıp bürokratik silsile yoluyla onaylanması için Ankara’ya gönderiyorlar. Ve oradan da işin içine hiçbir siyasetçi ya da avanta filan girmeden sadece teknik verilere bakılıp rapor olumlu değerlendirmeyle yeniden buraya gönderiliyor.
Hapırsanız da köpürseniz de o santral oraya yapılacak Mıstafa!
Ama şimdi gelelim asıl mevzuya.
Biliyorsun Cavit abin Çelikpalas’ın hemen yanına eşek şeyi gibi o beton binayı dikti. Sadece bir gidiş, bir de gelişi bulunan Bursa’nın en önemli ana arterinin üzerindeki o arsaya ilave katlar ve üstüne bir de ticaret alanı imtiyazı veren AKP’li belediye başkanlarımız da bir cinayet daha işleyerek üzerlerine düşen görevlerini layıkıyla yaptılar.
Cavit Çağlar önce 93 odalı bir otel olarak planladı orayı. Çünkü bunun için ÇED raporu filan gerekmiyordu. Altepe ilave katları da geçirince meclisten, bu kez oda sayısını 140’a çıkardılar. Bu durumda artık ÇED raporu almak şarttı çünkü 25-11-2013 tarihli, 29186 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren “ÇED yönetmeliği seçme eleme kriterleri” hakkındaki değişiklikle, 100 odanın üzerindeki turizm tesisleri ve oteller için de rapor alınması zorunluluğu getirilmişti.
Oysa önceki gün yani, 8-4-2015 tarihinde Bursa Valiliği Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nün İnternet sitesinden şu duyuru yayınlandı:
“BURSA ili OSMANGAZI, ilçesi Çekirge Cad. No:81 adresinde; tapunun H22D06B2A pafta, 4164 ada, 7 parsel numarasında, 1.832,05 m2 tapulu arazi üzerinde 18.277,85 m2’lik kapalı alanda mevkiindeki NURSEL ÇAĞLAR (NURSEL ÇAĞLAR İNŞ. TAAH. TUR. OTELCİLİK İŞLETMELERİ) tarafından yapılması planlanan TURİZM KONAKLAMA TESİSİ (140 ODA KAPASİTELİ) projesi ile ilgili olarak Bakanlığımıza sunulan dosyayı incelenmiş ve değerlendirilmiştir ÇED Yönetmeliği’nin 17. maddesi gereğince TURİZM KONAKLAMA TESİSİ (140 ODA KAPASİTELİ) projesine Valiliğimizce “Çevresel Etki Değerlendirmesi Gerekli Değildir” kararı verilmiştir.”
Bursa Valisi Münir Karaloğlu’na soralım: “Bu ne iştir sayın Valim?”
Yine neler dönüyor, döndürülüyor ortalıkta? ÇED Yönetmeliği’nin 17’nci maddesi de bu konuya ait değil üstelik. Kaldı ki şu anda o binanın hiçbir şeyi ruhsatlı değil, yani bir tane bile ruhsatı yok! Daha ayrıntıları yazacağız, şu anda da mülkiye müfettişleri Osmangazi Belediyesi’nde görüşme ve incelemelerde bulunuyor, “inşaat ruhsatının mahkeme tarafından iptaline rağmen binanın bu hale gelmesine nasıl müsaade” edildi diye?!.
Sen milletin alnının teriyle, bilimsel ve teknik veriler sunarak aldığı ak raporlarla ilgili yalan yanlış bilgiler yayıp milletin gözünde gazetecilik mesleğini küçülteceğine, kendi burnunun dibindeki antin kuntin işlere ve dahi ilişkilere bak yavrım Mıstafa Mıstık!