Günlerdir, hatta artık neredeyse haftalardır Suudi Gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ölümüyle meşgul ediliyoruz.
Kaşıkçı aşağı, kaşıkçı yukarı!
Rahip Brunson olayı da bir güzel unutturuldu böylece topluma ama!
Hora geçti devleti yönetenlere.
Her iki olayla ilgili ortalıkta bir bilgi kirliliğidir gidiyor.
Suudi Arabistan rejimini rahatsız eden, Amerika’da yaptığı konuşma ve kaleme aldığı yazılarla onlara rahat huzur yüzü vermeyen Kaşıkçı, memleketinden gönderilen bir ekibe öldürtülüp, çatır çatır doğrandı, hepsi bu!
Türkiye’deki insanlar yalan yanlış bilgilerle resmen salak yerine konuluyorlar.
Suudi Kral’ın bir tek “Takdir-i ilahi” demediği kaldı, inanın yakında onu da der!
Hoş, olması gereken zaten elbette bu ama Türkiye de sudan çıkmış ak kaşık gibi bin bir hevesle bu olayı aydınlatmanın peşine düştü bu arada.
Cumhuriyet aydınlanmasının Aziz Nesin ve Rıfat Ilgaz’la birlikte 3’ncü neferiydi Sabahattin Ali.
Ülkeyi yönetenleri eleştirdiği, onlara “Koca teres” diye şiirler yazdığı için önce Sinop Zindanına atıldı, sonra da öldürüleceğini anladığı için Bulgaristan’a kaçarken devletin görevlendirdiği bir astsubay tarafından kafasına odunla vurula vurula katledildi!
Bizim Kaşıkçılarımızdandı Sabahattin Ali; kime, neye hizmet ettiği belli olmayan elin Arabından daha çok anılmaya, daha çok hatırlanmaya ve hatta heykeli dikilmeye fazlasıyla değer.
Devlet öldürdü, Suudilerin değil, bizim devletimiz öldürdü O’nu!
Mustafa Suphi’yi bilir misiniz?
Türkiye Komünist Partisi’nin kurucusu ve ilk genel başkanı Mustafa Suphi.
“Trabzon'da bir motör açılıyor
sahilde kalabalık
motörü taşlıyorlar
son perdeye başlıyorlar…”
Böyle anlatmaya başlıyor Nazım Hikmet cinayeti.
Yahya Kahya isimli bir katil ve beraberindekiler bir bir bıçaklayıp denize atıyorlar yanlarına aldıkları 14 kişiyi.
Sonra olayı kapatmak için Yahya Kahya’yı, Topal Osman öldürüyor peki, Topal Osman’ı kim?
Kendisini rahatsız edeni hiç acımadan katillerine öldürtüyor devlet.
Kimini bıçakla, kimini kurşunla, Nazım Hikmet gibi olanlarıysa memleket hasreti içinde yaban ellerde!
Elin Arabının derdine düştük, bizimkileri unuttuk!
Mesela…
Uğur Mumcu değil miydi devleti rahatsız eden?
Arabasının altına döşenen bir bombayla paramparça edilen kişi Uğur Mumcu değil miydi?
Peki ya, Bahriye Üçok’tan illallah etmemiş miydi birileri?
Ve daha niceleri…
Geçen akşam bir sohbette “Başka toplumların heykelini dikecekleri bir kahramanları bile yok, onun için toprağını sıksan şüheda fışkıracak bu topraklardan şüheda” dedi bir arkadaşım.
Doğru…
Kahramanı çok ama mazlumu, devlet tarafından katledileni de çok memleketimin.
Onların uğradığı cinayetler de aydınlatılmalı artık…
Bir küçük büst de olur hani…
Bir kenara da minik bir heykelcikleri dikilmeli.