Yazarlar

Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Bey

post-img
18 Ocak 1919 günü Paris’te Barış Konferansı toplandı.   Emperyalist devletler dünya haritasını yeniden çizmek için tekrar bir araya geldiler.   Ve bu çalışmaya da “yeni dünya düzeni” dediler.   Yani sizin anlayacağınız bu gün post-liberallerin dillerindeki “yeni dünya düzeni” söylemi aslında hiç de yeni değildi ve bu söylem yeni nesilleri kandırabilmek için bir kılıftı sadece.   İşgalciler o devirde de, şimdi olduğu gibi bu kılıfları yaymak için basını kullandılar.   Barış Konferansı büyük ümitlerle manşetlerden verildi.   Ama o konferansta Türklerin değil, Ermeniler’in istekleri açıklandı.   İyonya devletinin yeniden kurulmasına, Osmanlı’nın parçalanmasına karar verildi.   O günkü Vakit, Zaman ve Sabah gazeteleri başta olmak üzere yandaş basının ümit bağladığı konferanstı bu konferans.   Buna rağmen gazeteler bu kararlara hiç tepki göstermediler, Mustafa Kemal’in gazetesi istisna!   Tüm bu gelişmelere sessiz kalan Başbakan Damat Ferit için şu benzetmeyi yaptı Minber Gazetesi:   “Soba borusu!..”   İngilizler Kars, Ardahan ve Batum’un bir an önce boşaltılmasını istediler.   Güneyde Yemen elden çıktı.   İngilizler oraya da girdiler.   Mekke ve Cidde zaten Mekke Emir’i Hüseyin’in İngiliz oyunuyla isyanı sonucu 1916’da elden çıkmıştı.   Tüm bu olaylar karşısında o günkü basın “İttihat ve Terakki” düşmanlığını yayarak habire oyalıyordu milleti!..     …………………..     Paris Konferansı’nda Siyonistlerin lideri Weizmann, İngiltere Dışişleri Bakanı A.J. Balfour’la Filistin sorununu tartışıyordu.   Weizmann devlet başkanlarına seslenerek, “Filistin’e aynı kuşaktan 4-5 milyon Yahudi yerleştirilmesini ve buranın bir Yahudi yurdu yapılmasını” istedi:   “Önce sizin yönetiminizde kalalım. Şu anda orada 600 bin Müslüman, 65 bin Yahudi var. Göçlerle çoğunluğu sağlayınca bizi bağımsız yaparsınız.”   “Onlar Konseyi” huzurunda Weizmann bu konuşmayı yaparken Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Faysal da pür dikkat dinliyordu kendisini.   Babası Osmanlı’ya karşı İngilizlerle bir olup isyan etmiş Faysal’ın yanında İngiliz İstihbarat Albayı T. E. Lawrance oturuyordu.   Hicaz Kralı Faysal’la, Yahudi Lider Weizmann“Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için gizli bir anlaşma” imzaladılar.   Bu anlaşma tam 27 sene sonra hayata geçti ve Birleşmiş Milletler 1947 yılında Filistin topraklarını ikiye böldü.   Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, 3 Nisan 2003 tarihinde Başbakanlık koltuğuna oturduğunda zamanın ABD Dışişleri Bakanı Powell’la yaptığı iddia edilen -ki, Gül daha sonra Vatan Gazetesi yazarı Sedat Sertoğlu’na bunu itiraf etmişti- 2 sayfalık bu gizli anlaşmanın maddelerinden ikisi şöyleydi:   “Irak’ın kuzeyinde kurulan devlet Türkiye tarafından resmen tanınacak. Türk Devleti’nin, bu devletin kuruluşunu savaş nedeni sayan Milli Güvenlik Siyaset Belgesi ve bu yöndeki politika ve kararlar kaldırılacak.   Türkiye, Ermenistan’la ilişkileri normalleştirecek ve iyileştirecek; sınır ticaretinde Ermeniler lehinde düzenlemeler yapılacak. Ermenilerin, Türkiye’ye giriş çıkışlarındaki bazı kısıtlamalar kaldırılacak.”     ……………………..     Tarih, 5 Ocak 1919…   Yeni dünya düzenlerinin ortaya atılıp, bu kez de “Kürdistan” talepleri gündeme getirilirken, çeşitli cephelerde savaşmış “paşalar” bir bir tutuklanmaya başlandı. Sadece paşalar değildi elbette, bunların arasında gazeteciler de vardı!   Trakya’da işgallere karşı halkı örgütleyen ve direnmeye çağıran Kırklareli Valisi Hilmi Paşa tutuklanarak Bekirağa Bölüğü’ne kapatıldı.   Hükümet aynı zamanda eski valilerden Sabit ve Cemal Azmi Bey’i, Ermeni olaylarında suçlu bularak tutukladı.     Aynı gerekçeyle Boğazlıyan eski Kaymakamı Kemal Bey’le, Çorum Jandarma Komutanı Mehmet Ali Bey de tutuklandı.   Tutuklamalar tüm hızıyla sürerken özel Osmanlı Mahkemeleri kuruldu ve bu mahkemelere yeni atamalar yapıldı.   Atamalar tamamlandıktan sonra kapatılan İttihat ve Terakki Partisi’nin Genel Merkez binasında arama yapıldı.   Bu arama gazetelerin gündemine bomba gibi düştü.   Gazeteler, “Parti genel merkezinden birçok belge kaçırıldı” diye flaş haberler yaptılar.   Öte yandan Ermeni tehcirinde Ermenilere kötü muamele yaptığı iddiasıyla tutuklu bulunan Diyarbakır eski Valisi Doktor Reşit Bey, 25 Ocak’ta Bekirağa Bölüğü’nden kaçtı.   O kaçınca Hükümet de zılgıtı yedi tabii ama padişahtan değil, İngilizler’den!   Reşit Bey kaçınca, “İttihatçı” diye niteledikleri insanların evleri polis tarafından abluka altına alınarak tek tek arandı.   Ardından yine toplu tutuklamalar başladı. Artık ne adalet, ne siyaset, resmen “intikam” konuşuyordu!   Ziya Gökalp, Hüseyin Cahit, Hüseyin Canpolat, Kara Kemal, Hüseyin Kadri ve Tefik Rüştü başta olmak üzere tam 27 aydın ve yazar “İttihatçı” oldukları gerekçesiyle Bekirağa Bölüğü’ne ve Sansaryan Hanı’na kapatıldılar.   Bu olaylar karşısında “yandaş medya” susup, yapılanları desteklerken bir tek Yenigün Gazetesi’nde Yunus Nadi tepki gösterdi.   Yazdığı “Türklük ve milliyetçilik” başlıklı yazısı nedeniyle gazetesi kapatıldı. Bu kapatmayla Karagöz Dergisi bakın nasıl dalga geçti:   “Karagöz: Rastgeleni tutukluyorlarmış. Hacivat, seni de yakalarlar, zamanında diline üç defa “ittihat”, beş defa “terakki” kelimesini almıştı derler!..”     ………………………     Ve Nemrut Mustafa’nın başkanlığındaki mahkeme Yozgat’ın Boğazlıyan İlçesi eski Kaymakamı Mehmet Kemal Bey hakkında Ermenilere kötü davrandığı savıyla “idam kararı” verdi.   10 Nisan 1919 akşamının alacakaranlığında 35 yaşındaki gencecik bir vatanseverin cansız bedeni darağacında sallanıyordu, beyaz bir kefen içinde, Beyazıt Meydanı’nda.   İdam sehpasının etrafı çok sayıda polis ve Jandarmayla çevriliydi.   Şöyle seslenmişti İngiliz baskısıyla asılan Kemal Bey Beyazıt Meydanı’nda toplanan kalabalığa:   “Sevgili vatandaşlarım, ben bir Türk memuruyum. Vicdanım rahattır. Sizlere yemin ederim ki ben masumum. Son sözüm bu gün de budur, yarın da budur. Asil Türk milletine çocuklarımı emanet ediyorum. Vatan uğruna cephede ölen bir insan gibi şehit gidiyorum. Allah vatan ve milletimize zeval vermesin…”   Bu sözleri duyar duymaz hiddetlenen devrin Adliye Müsteşarı Sait Molla, meydanı gören eski rektörlük binasının penceresinden cellatlara doğru hışımla şöyle bağırmıştı ağzından köpükler fışkırarak:   “Söyletmeyin bu alçak herifi! Hemen asın bu köpeği asın!..”   Cellatlar sehpayı altından çekmek isterlerken Kemal Bey de haykırıyordu. Ağzından çıkan son sözler şunlar oldu:   “Yabancı devletlere yaranmak için beni asıyorlar!.. Eğer buna adalet diyorlarsa kahrolsun böyle adalet!..”   Ne acıdır ki Kemal Bey, şeyhülislam fetvasıyla asılmıştı!   Mehmet Kemal Bey, tıbbiye öğrencileri başta olmak üzere üniversite öğrencilerinin organize ettiği büyük bir gösteriyle 11 Nisan 1919 günü Kadıköy’de toprağa verildi.   Törende bulunanların gözlerinden yaş yerine kan dökülüyordu adeta.   Kazıcılar küreklerini kırdılar.   Kadim dostları mezarlıkta şafağı beklediler birbirlerini teselli ederek.   Bir süreden beri her 10 Nisan günü ellerinde Türk bayrağı olan bazı insanlar ve İşçi Partililer Beyazıt Meydanı’nda toplanarak Kemal Bey’i anarlar.   Ancak bundan 2 yıl önce, Kemal Bey’in 89’ncu ölüm yıldönümü için Beyazıt Meydanı’na hiç kimse gidemedi!   Çünkü genel başkanları Doğu Perinçek’evarıncaya kadar pek çok İşçi Partili“Ergenekon üyesi oldukları” iddiasıyla tutuklanıp hapse tıkılmıştı 91 yıl sonrasının günümüz Türkiyesi’nde!   Neden acaba, hiç düşündünüz mü?     (Bundan yaklaşık 7 yıl önce kaleme alınmış bir yazı. Bu milletin içinde yurtseveri de haini de pek çok. O gün Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyi asanlar 15 Temmuz’da başarılı olabilselerdi eğer, aynı şekilde pek çok vatan evladını daha katledeceklerdi hiç kuşkusuz. O günlerde İngilizlere sığınanlar, bu gün Amerika’nın dizinin dibinde oturuyor. Ergenekon’du, Balyoz’du derken insanları yıllarca zindanlarda çürüttüler. Bilmeden alet olanlar istisna, FETÖ’cüleri bir kez daha lanetleyip kınıyorum, Boğazlıyan Kaymakamı Kemal Beyin anısına.)

Diğer Haberler