Yazarlar

Bremen Mızıkacıları

post-img
Geçen akşam “En Bursa” isimli ne olduğu, nereden geldiği, neden geldiği, niteliği, kısacası “kimin değirmenine su taşıdığı” belirsiz bir İnternet sitesinde yayımlanıp da sosyal medyada paylaşılan, adına “haber” diyemeyeceğim, “manipülasyon” kokan ve “göz boyamak” için yazıldığı her halinden belli olan bir metinle karşılaştım. Başlığındaysa, “Ahan da işte size skandal” demek için kullanılmış,  “Bunu da gördük! Ulu Cami’yi stüdyoya dönüştürdüler” şeklinde “beşinci sınıf” bir ifade vardı. Kitlesel propagandanın “büyük yalan” olarak bilinen tekniğini kullanmakla nam salmış, Adolf Hitler’in en sadık bendelerinden Joseph Goebbels bile bu kadar basit ve Ramazan ayında Müslümanların dini duygularıyla oynamaya niyetli böyle bir haberin yayınlanmasına asla izin vermezdi! Kendi kendime şöyle bir ihtiyat payı da bırakmadım değil doğrusu: “Zeki Triko 2020 Yaz Kreasyonunun tanıtım mekanı olarak Bursa Ulucami’yi mi seçmişti acaba?” Kapitalizm bu, hani olur ya belki bayanlar için tesettürlü ya da erkeklerin kullanımına sunulmak üzere diz altı mayoların çekim iznini almış olabilirler miydi Diyanet’ten? “Olmaz” demeyin! Tam çeyrek yüzyıldır her minarenin tepesini astronomik fiyatlarla baz istasyonları için kiraya verip, paraları kasaya indiren Diyanet, bu ıssız korona günlerinde iki saat için günlük kullanım ücreti alamaz mıydı modacılardan da? Yok öyle değilmiş… Ramazan Ayı’nın başlaması sebebiyle Bursa Eski Müftüsü Mehmet Emin Ay’la birlikte televizyonda yayınlanmak üzere bir iftar programına katılan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş, üstelik de Ulucami’de böyle bir işe kalkıştığı için vatandaşlar tarafından tepkiyle karşılanmış-mış!.. Ulucami, TV stüdyosuna dönüştürülmüş-müş! Caminin içinde böyle bir programa nasıl izin verildiği tartışma konusu olmuş-muş! (Carrtt kaba kağat!..) Sözde her nasılsa artık, bu çakma haberin yayımlanmasını aportta bekleyen vatandaşlar Alinur Aktaş’a, “Camiye girmek size serbest de bir tek garibana mı yasak” diyesilermiş? Bir diğeri de “Yere otursanız ölür müsünüz be mübarekler” diye yazmış-mış! En Bursa’nın zırvaladığı bu ölmüş eşek gibi kokan cıvık habere yapılan bir diğer yoruma göre, “Camiler ibadet yeri olmaktan çıkıp, televizyonlara program seti olmaya başlamış-mış!..” (Bu ifadeleri yazan/yazdıran kişinin ömründe kaç kez camiye gittiği konusu da ayrı bir tartışma meselesi?) Bu caminin hiç mi bahçesi, dış mekanı yokmuş? (Anlaşılan ibadet yerlerinin bahçelerinin hacı yağı satıcılarına tahsisli olduğunu unutmuş bu cahil cühela takımı!..) Ulan armut! Kandillerde mevlid okunur, dualar okunur camilerden; hocalar minbere çıkarlar, cemaate tavsiye ve telkinde bulunurlar camilerden, ilim irfan sahipleri kürsüye çıkıp vaaz verirler, camilerden; cenazeler kalkar, helallik istenir, camilerden… Tüm bunlar yıllardan beri televizyonlardan naklen ya da banttan verilir, camilerden! Seda Sayan’la “Kocam Olur musun” yoksa, Zühal Topal’la “İçli Köfte” programı mı yapılıyor orada, boyun kadar konuş, “En’siz” adam!.. Şöyle bir baktım, Ulucami’nin o muhteşem ambiyansının içinde, hat sanatının muhteşem örneklerinin bulunduğu ortamda efendiden iki kişi terliklerini giymişler, program sunucusunun din, diyanet ve geleneklerle ilgili sorularını yanıtlamaktalar… Dikeceğim yeni beton binanın elektrik taşeronu olarak hangi müstakbel belediye başkan adayının şirketini kullanayım, projesini hangi milletvekiline çizdireyim, kentsel dönüşümünü kime dönüştürteyim filan gibi “cin fikirleri” değil! Adına “stüdyo” dedikleri aslan ayaklı antika üç berjer koltukla, lükens ayaklı Afyon Onniks mermer ve gomalak cilalı iki sehpaya da  bayıldım ayrıca. Keşke tüm yayınlarda böyle zarif objeler kullanılsa. Ve keşke tüm iftar programları Bursa’nın tarihi cami ve türbelerinde yapılabilse. İnsanlar bu sayede o mekanların geçmişi ve güzellikleriyle  tanışabilseler. Alinur Aktaş’ı ve ekibini buradan bir kere daha tebrik ediyorum, böylesi güzel bir fikri yaşama geçirdikleri için. Darısı, caminin tam ortasındaki muhteşem şadırvanın yanında “su sesi” eşliğinde yapılacak yeni programların başına! Kimileri ibadet yerlerini “Allah’ın evi” sanır! “Ben size şah damarınızdan daha yakınım” diyen bir El Müheymin’in “evi” olabilir mi hiç? Oralar Allah’a değil, gerçekte insanlara ait olan, insanların ona ulaşabilmek için sığındıkları özel alanlardır. "İçin temiz olmadıktan sonra Hacı hoca olmuşsun, kaç para! Hırka, tespih, post, seccade güzel; Ama Mevla kanar mı bunlara?" Ö.H.  Ve camiler en az ibadet yeri kadar hatta, belki ondan da öte birer  “meşveret” yeridirler. Konuşulur, tartışılır, danışılır ve oralarda yapılan görüşmelerin sadece cemaate değil, naklen yayın yapan bir televizyon kanalınca tüm Müslümanlara izletilip, dinletilmesi kanımca bir ayıp değil, dinen büyük sevaptır. Devamını da getirdi “En Bursa’nın” gazetecilik açısından bu “ensiz yazı şeysi” artık talimatları her kimden alıyorsa: “Ulu Cami'nin TV stüdyosuna dönüştürülmesine sert tepki!..” Öyle “sert” filan denilince sanırsınız ki birileri belediyenin önünde toplanıp “Haka Dansı” yapmış; o derecede yani! Haberin dayandığı kapıysa sert değil, çıka çıka “yumuşak” çıkıyor! Toplam 5-6 tane sahte Twitter hesabını dayamışlar altına kaynak diye, Bursalıları acaba “En çok” biz kandırabilir miyiz hesabıyla? (Bu namussuz pelesenklerden bir kısmı sürekli fotoğraf ve isim değiştirerek ona buna çamur atmakla para kazanıyorlar oturdukları yerden!.. Ben çok tutup duvara vurdum bunların benzerlerini kuyruklarından!..) Yine ne idüğü belirsiz bu “trolleri” devreye sokarak,  akıllarınca bu kentin siyasetine düzen vermeye kalkışacaklar! Bu tür kımıl zararlılarının önlerindeki yegane engelse en başından beri, uzattıkları plastik kaplarına kısırlaştırılmamış kısa tüylü evcil insanlar için hindi etli ve somonlu mama koymayı reddeden Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’tan başkası değil. Ta aday adaylığı döneminden beri Aktaş hakkında olumsuz algı yaratmaya dönük tüm aleyhte kampanya ve haberlerin odağında bu ekip var! Kendilerini sallayan kimse olmayacağını bildikleri için de bazen gözü ferfecir oynayan malum “Rizeli gevşek” vasıtasıyla, yalan yanlış haberler paslayarak “Oda TV’nin çipil gözlü kızını” da kullandılar bunlar!.. Hadi gelin, isterseniz olayın biraz da perde arkasına bakalım? İlk önce çöp poşeti, market çantası gibi ürünler imal eden Kaan Yeşil isimli Bursalı bir vatandaş yeşilleniyor bu İnternet sitesi işine ve işsiz kalan sağda soldaki birkaç gasteciyle birlikte “sponsor” olarak En Bursa’yı kuruyor. Kentimizin ünlü beleşçisi Rafet Alan’a (Alan Rafet) göre bu “sponsorluk” müessesinin adı eskiden “kerizlikti”!.. Sonra görüyor ki Yeşil, bu işler öyle göründüğü gibi kolay değildir, O da alıyor siteyi, Olay TV’de bir ara kameramanlık yapan Uygar isimli bir çocuğa devrediyor. Sonra gel zaman git zaman, bu Uygar da kendine münasip bir “sponsor” arayışına giriyor ve O da Emin Adanur isimli başka bir çocuğu buluyor. Emin Adanur, Mehmet Adanur’un oğlan. Baba Adanur geçmişte inşaatlarda sıva, kartonpiyer işleri filan yaparken, Yıldırım’a en büyük bayrak direğini diken, o da lodosta ortadan ikiye bölünen unutulmaz icraatın sahibi Özgen Keskin döneminde belediye meclis üyesi yapılıyor. Mehmet Usta bu dönemde Faruk Çelik’in oradaki en yakın adamlarından biridir aslında. Sonra Allah “Yürüyün ya kullarım” diyor ve baba oğul Adanur’lar, metro çalışmadığı için o sıra “yol işleri” filan yapan müteahhit Burhan Ergün’ün yanına kadar yürüyerek, O’na ait Ergünler Yapı isimli şirketi parasıyla satın alıyorlar. Adanur’lar bu kez de Yıldırım’dan, Nilüfer tarafına doğru yürüyüp, kapağı bu kez de batıya atıyorlar. Emin Adanur hareketli bir çocuk; kısa yoldan ünlü ve zengin olmanın yollarını arıyor. Fakat hala bilmiyor ki, hızlı koşan atın boku seyrek düşer! Sana bana kalsa gider gözlük alırız, Emin meşhur olmak için kendine iki adet sözlük alıyor! İnternet tabanlı Uludağ ve İnci Sözlük’ün yüzde 50 hissesini 10 milyon liraya elde edip, her yerde de haberleri yayınlanmaya başlanınca havaya giriyor ve En Bursa’yı da satın alıp, sponsor olmaya niyetleniyor. Peki Emin’de 10 milyon lira verip sanal sözlük alacak para var mıydı? Valla vergisi, algısı, geldisi, gittisi bir bakmak lazım aslında. Hani Emin Adanur da En Bursa’ya sponsor olabilmek için kendine bir sponsor arıyor da o yüzden dedim yani! Herhalde, sözlükleri aldığı Serkan İnci’yle, Aşkenaz Yahudisi olduğu söylenen proje canavarı İsmail Alpen bu Emin’e akıl fikir veriyorlar ve “Sen orada bir site kur. Alıver yanına da bir-iki yazar-yazmaz bişeyler. Kendini göster şöyle bir-iki meydanda. Sonra biz senlen Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş’ın seçim kampanyası işini alalım” diyorlar kapalı kapılar ardında. Ardından bu ekibe Emin Adanur’un akıl vericisi son derece “Kibar” bir kardeşimiz daha katılıyor her nedense?.. Anlatılanlara göre niyetleri sadece 25-30 milyoncuk kampanya işini kapmak değil, seçim kazanıldıktan sonra büyükşehirde her yere nüfuz edilerek imar, mimar, kentsel dönüşüm, kentsel öpüşme, rantsal koklaşma, ön sevişme, sevinçten zıplayıp hoplaşma gibi organizasyonlarla yol alıp yürümektir. Allah “Yürü ya kulum” demiştir ama Nilüfer’e kadar! Bu arada, AK Parti Bursa İl Başkanı Ayhan Salman’a da operasyon çekip, akıllarınca O’nu yıpratarak, yerine başkasını getirmeye çalışırlar bu insanlar biliyor musunuz?!. Ayhan Salman da yokuş aşağı bunlara doğru bir salıyor! Aktaş seçim kampanyasını İnternetçilere değil de “Sinerji” isimli başka bir şirkete verince, karşısına rakip olarak çıkan bir başka adayı desteklemeye de girişirler bizim Bursa’nın, kifayetsiz muhteris  “Bremen Mızıkacıları”!.. Sonrasını anlatırız bir gün yine de... Yani mesele basit bir “Camiyi stüdyoya çevirdiler meselesi” filan değil sizin anlayacağınız, gizli kapaklı, karanlık yollarda yürünen ayakkabı köselesidir bu!..

Diğer Haberler