Yazarlar

Bursa Büyükşehir Belediyesi öldürdü onu!

post-img
Toplam 6 kişilik ailemizin bir hafta boyunca biriken çamaşırını yıkamak için sabahtan akşama tam 1 gün boyunca uğraşırdı annem.   Rekormatik marka santrifüjlü çamaşır makinesi olduğu halde üstelik!   Çamaşırlar önce makinenin yıkama bölümünde bir pervane vasıtasıyla uzun süre köpük köpük dövülür, ardından yine orada durulandıktan sonra suyunun sıkılması için yan taraftaki santrifüjlü kısma aktarılırdı.   Bütün bir evi Omo çamaşır deterjanının kokusu kaplardı o günlerde.   Akşam olduğunda artık yorgunluktan kendisini kanepenin üzerine bırakıverirdi annem.   Bir de düşünün daha eskisini, çamaşır makinelerinin henüz hayatımıza girmediği, sıcak su kaynatılıp bir leğende elle yıkanan dönemleri?   Ne çok çile çekmiş validelerimiz!   Tam otomatik makineler hayatımıza girdiğinde babam hemen aldı ona AEG Lavamat marka bir cihaz.   Eskiden çamaşır günleri zaman zaman o da yardım ederdi anneme.   Yarı otomatik makinede biri yıkar, diğeri sıkardı esvaplarımızı.   Titreşiminden dolayı sıkma yaparken sürekli olarak yerinde gezse de Lavamat müthiş bir hediye oldu annem için; yıllarca birlikte çalıştılar.   Bulaşığı şöyle iki dakikada hallediverirsiniz ama çamaşır makinesi çok önemlidir bir kadının yaşamında.   Kamil Özdemir Tolon 9 Şubat 1912’de, İstanbul’da açtı gözlerini dünyaya.   İlk buluşu arkalı önlü tam 40 barındırabilen bir müzik kutusuyla yaptı.   Mühendisliğe çok meraklıydı ancak o dönemde henüz böyle bir okul olmadığı için hukuk okudu.   Sıra arkadaşı merhum Başbakan Adnan Menderes’tir.   PTT’de başladı işe; müfettiş yaptılar onu.   Anadolu’daki şubeleri teftiş etsin diye de bir beygir verdiler.   Daha ilk denetlemesini yapar yapmaz devletten istifa etti, özel sektöre yöneldi.   1937 yılında Bursa’da kurduğu makine imalathanesi ile ülkemizin ilk sanayicileri arasına girdi.    İkinci Dünya Savaşı’nda askere çağrıldı, bu alandaki bilgisini Çanakkale’de Milli Savunma Bakanlığı adına seri olarak mayın kesme makineleri üreterek gösterdi.   Bu arada Nara Burnu’nda kurduğu jeneratör de, sonraki uzun yıllar boyunca hizmet verecekti.    Askerlik görevinin sona ermesinin ardından, Bursa’da makine sanayisinde önemli girişimlere imza atmayı sürdürdü; 1945’te Türkiye’nin ilk dokuma tezgâhını,  1948’de ilk biçer-döveri,  1949’da ilk santrifüjlü su pompasını,  1950’de ilk ev tipi çamaşır ve bulaşık makinesini,  1952’de ilk elektrik motorunu tasarladı ve üretimini gerçekleştirdi.   Türk kadınları onun sayesinde çamaşır derdinden kurtuldular.   Bugün, o yıllarda üretilmiş olan çamaşır makinesi İstanbul, Haliç’teki Rahmi Koç Müzesinde sergilenmektedir.   İlk imalathanesi Cumhuriyet Caddesi’ndeydi Tolon’un.   Yazının içinde fotoğraflarını da göreceksiniz, büyük kapalı çarşı yangınının ardından Sırameşeler’deki Malcılar havlu fabrikasının arkasına Fransa’dan mimarlar getirterek yeni bir fabrika binası yaptı kendine.   Muhteşem bir tasarım örneğiydi o bina ve müştemilatı.   Kolonlarına, merdivenlerinin tasarımlarına bakın, yok şimdilerde öyle bir anlayış.   Dün itibarıyla Kamil Tolon bir kez daha öldü.   Bursa Büyükşehir Belediyesi öldürdü onu.   Kamil Tolon’un fabrikasını yıktılar.   Oysa mevcut haliyle korunup muhafaza edilebilseydi eğer, bu kentin en önemli ziynetlerinden biri olacaktı.   Müze yap, kültür merkezi yap, sergi salonları aç, her işe yarardı.   Kıymetini bilemediler.   Dozerlerle, kepçelerle, hiç kimseyle tartışıp konuşmadan paramparça ettiler Bursa’nın sanayi tarihini.   Örneğin Merinos gibi 1940’la 1960’lı yıllar arasında Bursa’da yapılan inşaatlar Alman ekolünden izler  taşır.   Çimento kalitesi, bina kalitesi Almanlara özgü bir titizlik ve sağlamlıkla yapılmıştır.   Kolay kolay kıramazsın, yıkamazsın o binaları.   Nitekim merhum Hikmet Şahin Merinos’u yeniden ayağa kaldırırken eski yapının pek çok unsurlarına hiç dokunmamış, onları korumuştur.   Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından kamulaştırılan Tolon fabrikasına hiç acımadı Recep Altepe.   Yıktı attı.   Oysa eski stadyumdaki ilk tribünü yerinde bırakıp sahayı da yeşil alan olarak düzenlemekle ne kadar hayırlı ve doğru bir karar almıştı Recep Altepe.   Dün telefonla aradığım Mimar Defne Benoladeta evladını kaybetmiş bir insan gibi hüngür hüngür ağlıyordu hattın öbür ucunda.   Belediye meclis üyeliği yaptığı dönemde binanın tescilini sağlayanların başında o geliyordu, çok emek vermişti.   Faruk Göksu isimli bir şehir plancısı tam yapının üzerinden 30 metrelik yol geçirmişti!   Önce o yanlış işi düzelttirmek için çaba gösterdi Defne Benol.   Belgesini gönderdiler, belediyenin fabrikada yaptırdığı dayanıklılık testlerinde kullanılan betonun dayanıklılık kalitesi C-27 tabir edilen bir standartta çıkmış.   Bunun eksi 3’lük bir toleransı olabiliyormuş yani, biz “C-25” diyelim hadi.   Bu ne demek biliyor musunuz?   Şimdi yeni yapılan binalarda bile normalde C-15’miş bu değer, anlayın artık hala ne kadar sağlam ve dayanıklı olduğunu Tolon fabrika binasının!   Alel acele, yangından mal kaçırırcasına indirdi aşağıya binayı birileri.   Aynı zamanda Uludağ Üniversitesi Mimarlık Bölüm Başkanı da olan Anıtlar (Koruma) Kurulu Başkanı Olan Profesör Murat Taş’a sordum, “koruma altında bulunan binanın yıkılmasına niye onay verdiniz” diye?   “Bursa Büyükşehir Belediyesi tarafından bize binanın yıkılmaya meyilli olduğuna dair bir rapor geldi. Röleveleri çıkarıldı. Aynısı, aynı malzemelerle yeniden yapılacak” dedi Murat Bey.   -Peki ileride koruma kararının kaldırılması söz konusu olabilir mi?   “Asla mümkün değil” yanıtını verdi Murat Taş.   Ben bir mimar olsaydım yerine yenisi de yapılacak olsa beton ve yığma tuğladan yapılmış o taş gibi binanın yıkılmasına kesinlikle müsaade etmezdim!   Yapılar da aynen insanlar gibi ruhlarıyla yaşarlar.   Duvara çakılmış bir çivi, tavandaki bir iz bile çok önemlidir; yaşatırsın onları da.   İnce bir teknikle güçlendirirsin ama asla yıkmazsın o nadide fabrika binasını.   Rahmi Koç Müzesi’nden söz ettim…   Koç ailesi o müzeyi kurarken yine haliçteki yığma tuğladan inşa edilmiş imalathaneleri seçmiş kendilerine bina olarak.   İsteseler yenisini yapamazlar mıydı?   Yine Haliç’te az ötede, Bilgi Üniversitesi’nin içinde, Abdülhamit döneminde İstanbul’un elektriğini sağlayan jeneratörlerin bulunduğu eski bir yapı ve o yapının bir de çok yüksek tavanlı bakımhanesi vardır.   Restore edilip güçlendirilerek öğrenciler için restoran ve kafeterya olarak yeniden düzenlenmiş.   Duvarlarında henüz bir tamir atölyesiyken kalan izler taşıyor.   Bursa’da, İpekerKozaklığı’ndaki Tofaş’a ait “araba müzesinin” binası da örnektir ona keza, yanında bacası da buluna eski bir ipek işleme fabrikasıdır.   Yüzlerce misal verilebilir bu anlayışa dair.   Olmadı, tarihi eserleri koruyup onları yeniden ayağa kaldırmasıyla nam yapmış Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne hiç yakışmadı bu tutum ve bakış açısı!   Yazık oldu.   Genel Sekreter Yardımcısı Bayram Vardar’la konuşunca bir nebze olsun yüreğim ferahladı biraz.   “Binanın zeminle ilişkisi yoktu, yatay deprem taşıyıcıları bulunmuyordu, güçlendirme maliyeti bina maliyetinin yüzde 80’ine ulaşıyordu, gerekli incelemeleri yaptırdıktan sonra karar verdik.  Deprem riskini de en aza indirdikten sonra aynı malzemeyi tekrar kullanarak, aslına uygun şekilde yeniden yapacağız, merak etmeyin. Ördekli’de kötü mü yaptık, Sümbüllü Bahçe Konağı’nda kötü mü yaptık” dedi Bayram bey de?   Eh hadi bakalım artık, yapacak bir şey yok!   Öldürdüğünü yeniden diriltecek artık Bursa Büyükşehir Belediyesi, bekliyoruz, göreceğiz?

Diğer Haberler