Başlangıçta dünyadaki tüm kara parçalarının güney yarım kürede bulunduğunu, sonra yüz milyonlarca yıl boyunca yavaş yavaş kıtalar halinde parçalanıp, kuzeye doğru ilerlediğini biliyor muydunuz?
Evet, aynen öyle.
Bundan 20 milyon yıl kadar önce Anadolu Ekvator kuşağına yakın bir yerdeydi örneğin.
Isparta’nın, Yalvaç İlçesi’nde bulunan iri hayvan fosilleri o dönemde aynı bölgede yaşayan şimdikilerin atalarına aittir mesela ve coğrafyamız Ekvator’a yakınken ölmüşlerdi!
Dünyadaki kara parçaları bu gün de her yıl 1-2 santim kadar kuzeye doğru ilerlemeyi sürdürüyor.
Arkadan gelenlerin öndekilere yavaş yavaş baskı yapmaları sonucu oluşan gerilim birden bire yay gibi boşalınca büyük zelzeleler meydana geliyor.
Anadolu bu açıdan diğer coğrafyalara göre çok daha şanssız çünkü, bir yandan kuzeye doğru ilerlerken aynı zamanda sıkışıp altına giren Arap Yarımadası tarafından da batıya doğru itiliyor.
Ülkemizde bulunan antik kadim kentlerin yüzyıllar içinde harabeye dönüşmelerinin nedeni insan yıkımları değil, geçmiş yüzyıllarda oluşan bilmediğimiz büyük depremlerdir.
Hülasa tarihin gizemli derinliklerinden gelen o muhteşem saraylar, tiyatrolar, tapınaklar, anıtlar nasıl çöküp yıkıldılarsa, gelecek yüzyıllarda da İstanbul ya da Bursa gibi büyük kentlerin de yerle bir olması kaçınılmaz bir durumdur.
Çünkü depremsiz geçen her gün çok büyük zelzelelere gebedir!
Bursa’da tam 161 yıldır önemli bir sarsıntı yaşanmadı.
Demek ki kent 161 yıldır karnında büyüyüp duran bir deprem canavarına hamile!
Doğum ne zaman gerçekleşir bilinmez ama 1855’te yaşanan son depremin yarattığı yıkım ve hasarı düşündüğümüzde aslında hiç birimizin uyku bile uyuyamaması gerekir!
1855 Bursa Depremi soğuk bir Şubat ayında yakaladı insanları.
Merkezi Mustafakemalpaşa İlçesi’ydi.
Bursa’da ve yakın şehirlerde şiddetli bir yıkıma neden oldu.
İlk anda yüzlerce insanın öldüğü sarsıntı sırasında binlerce ev ve işyeri harabeye döndü.
Bazı tarihi anıtlar ve camiler tümden çöktü.
Yanmakta olan sobalar devrilip de büyük yangınlar oluşunca felaket misliyle arttı.
Ama asıl kıyamet daha gelmemişti, hemen kapıdaydı.
Nisan ayında, Şubat depreminin artçısı olarak gelen o son sarsıntı sonucu Gemlik’ten, Mudanya’ya kadar pek çok yerleşim bölgesinde binlerce insan yaşamını kaybetti.
Biz tüm bu bilgileri Bursalı Gökmenzade Hacı Çelebi’nin yazdığı, “İşaret-numa” adlı eserinden öğreniyoruz.
Muhteremin asıl adı GökmenzadeSeyyid Hüseyin Rifat Efendi'dir.
Özellikle 19’ncu yüzyılda güneydoğu Marmara Bölgesi'nde büyük yıkım yaratmış olan 1855 Bursa depremlerini ele aldığı "İşaret-nüma" adlı çalışmasıyla,Türk tarihinde bilimsel veriler içeren ilk deprem tarihi yazarı ve Türkiye'de sismoloji biliminin öncülerinden biri sayılır Gökmenzade Hacı Çelebi.
Kendisinden önce yazar “Recep Kostantini” isimli bir kişi 1726 yılında "Risale-i Zelzele"isimli bir deprem kitabı yazarak padişah II. Ahmet’e hediye etmişse de, bu çalışmanın“depremlerin dünyayı sırtında veya boynuzunda taşıyan bir öküzün kıpırdanmalarıyla oluştuğu” gibi çok bilimsel (!) veriler içermesinden dolayı kıymeti tamamen ayrıdır!
Hacı Çelebi,"İşaret-nüma" kroniğinde 1820-1859 döneminde memleketi Bursa'dan hissedilenbütün depremleri günü, saati, şiddeti ve sebep oldukları tahribatla birlikte titizlikle kaydetmiştir.
İşaret-nüma'da özellikle 1855 yılı başlarında Bursa ve civarında yaşanan iki deprem hakkında çok zengin bilgiler yer almaktadır.
İlk şiddetli deprem 16 Şubat 1855 Çarşamba günü, saat 09:10'dan itibaren gün içinde üç kez aralıklarla tekrar etmiş ve Susığırlık’tan (Susurluk) Bursa'nın doğusunda bulunan Değirmenlikızık Köyü’ne kadar büyük tahribat yapmıştır.
Bu ilk depremde artçılar ertesi sabaha kadar 10-15 dakikada bir sürmüştür
Yazarın o güne dair kitabındaki ifadesi şöyledir:
"Arz karar etmeyip yer titredi durdu"
Sonraki günlerde 3-5 deprem daha olmuş.
Kırkıncı günden sonra artık son buldukları düşünülüp hayat da normale dönmeye başlamışken, 31 Mart 1855 Perşembe gecesi saat 01:00'de, "kudret topu gibi havadan bir gürültü kopup" çok şiddetli bir zelzele daha meydana gelince, çok uzun süren bu deprem sonucu Ulucamii’nin tüm kapıları yıkılmıştır.
Bu ikinci depremin artçıları da sabaha kadar saatte 5-6 kere daha gelmiştir.
Varın ortamı siz düşünün?!.
Yazara göre, “eğer artçılardan biri ilk deprem kadar şiddetli olaydı, Uludağ parça parça, dere-tepe dümdüz” olurdu!..
Hacı Çelebi “Uludağ’dan şehre kayaların düştüğünü, yerlerin yarıldığını, Kükürtlü Hamamı yanındaki Hatice Sultan Türbesi’yle, Bademli Bahçe’nin üst tarafında ve Kara Mustafa Hamamı civarında yol üstünde yerden sıcak suların kaynayıp fışkırdığını”yazmaktadır.
Bu ikinci depremKirmastı (Mustafakemalpaşa) ve Karacabey tarafında da büyük tahribat ve zayiat yaratmış, ancak Mudanya, Gemlik ve Orhangazi’de fazla kayba sebep olmamıştı.
Hacı Çelebi, Bursa'nın köylerinin uğradığı zarar hakkında ayrıntılı bilgiler de vermekte, örneğin“50-60 haneli Kete (Ürünlü) Köyü’nde 47 kişinin öldüğünü, bütün evlerin, hamamın ve caminin yıkılarak sadece bir samanlığın ayakta kaldığını, 300 haneli Kayapa Köyü’nde 110 kişinin öldüğünü, sadece 10 evin ayakta kaldığını, Çalı Köyü’nde 17, Yaylacık’ta 72, Hasanağa köyünde 42 kişinin yaşamını yitirdiğini”yazmaktadır.
Ayrıca Tahtalı, Görükle, İrfaniye, Akçalar, Soğanlı, İzvat, Yenice, Çeltik, Armut, Yunuseli, Çavuş, Panayır, Küçükbalıklı, Demirtaş, İğdir, Dikencik, Kestel, Tepecik, Değirmenlikızık gibi diğer köylere ilişkin olarak da bilgiler vermektedir.
Bursa’da "3.600 nüfus telef oldu dediler ise de” deyip, “hakîkat üzere adedinden malumunun olmadığını”yazmaktadır.
İşte burası da çok ilginç:
Bursa’da depremin farklı semtlerde farklı şiddette hissedildiğini ve farklı tahribat yaptığını Hacı Çelebi kitabına hayretle kaydetmiştir!
Muradiye tarafı deprem şiddetinin en az hissedildiği bölge olurken, Bursa ovası, Meskenler Deresi ve Ulu Cami tarafı en çok harap olmuş yerlerdi.
Ahmetpaşa’da 30-35 haneden bir hane kalmış, Altıparmak, Yahudilik, Veledisaray, Şehreküstü, Kazzazoğlu, Hacıyakup, Doğanbey, Kiremitçi, Attarhüsam, Mizanoğlu, Narlı, Hocamenteş, Dayehatun, Süzenküfen, Sarıcasungur, Veledienbiya, Mantıcı, Yenipazar, Reyhan, Zaferanlık mahallelerinde çok büyük tahribat yaşanmıştı.
Başka bir deyişle Bursa’nın ova tarafındaki ve hisarın altındaki semtleri en fazla tahribatı görmüştür.
Kale duvarlarının bir kısmı da bu depremde yıkılmış, sur dibinde bulunan (Bu günkü Romans Çay Bahçesi’nin bulunduğu bölge) bir ipek fabrikası yıkılıp yangın çıkmış, fabrika sahibiyle birlikte 40'tan fazla kadın işçi ölmüştür.
1855 depremlerinin kış aylarında yaşanması, depremin tahribatını daha da arttırmıştır.
Zelzeleler sırasında devrilen sobalar şehirde birçok yangına neden olmuş, deprem vakitleri kentin pek çok yerinde büyük yangınlar çıkmıştır.
Hayrettinpaşa, Karakadı, Yiğitköhne, Hasanpaşa, Ebuishak, Bedrettîn, Kirişçikızı, Köseleciler, Şerefüddîn mahalleleri yangınlar ve depremden en büyük zararı gören yerleşim alanlarıdır.
Çarşıda da 1100 dükkân ile Karakadı ve Kayguluzade tekkeleri yanmıştır.
Yazar kitabında"Bursa'nın işi bitti" demektedir.
Bursa’da sadece konutlar değil, taştan sağlam bir şekilde inşa edilmiş resmi ve dini yapılar da yıkılmıştır.
Hacı Çelebi'ye göre Bursa’daki 150 cami minaresinden sadece 3-4 tanesi ayakta kalabilmiştir.
Kayıhan Camii yerle bir olmuş, Hayreddinpaşa (Kümbet Camiî), Şehabeddînpaşa (Karamanlı Camii) ve Veledimîzan Camiî tümüyle yıkılmış, Yıldırım Camii büyük tahribat görmüş, Ulucami’nin iki kubbesi yıkılmış, dört kubbesiyse büyük zarar görmüştür.
Kiremitçi, Veledsarayı, Veledikazzaz, Ertuğrul, Mollagürani, Üftade, Bezci, Hacıseyfeddîn, Kuzgunluk, Dibekli, Hasırcı, Selîmzade, Hacı Cami'i, Müftüönü, Babazakir, Abdalmehmet, Darbhane, Tomrukönü, Bitpazarı, Taşkın camileri de tümüyle yıkılmıştır.
Çakır, Pınarbaşı, Veziri, Alipaşa, Zeminkapı, Simkeş, Karakadî, Ebuishak, Yenipazar, Ahmetpaşa, Tekyemescit, Zeyniye camilerininse son cemaat yerleri yıkılmıştır.
Yiğitköhne ve Kanberler gibi bazı camiler dışında depremde sağlam kalan cami sayısı onu geçmemiş.
Tophane’de, Orhangazi’nin türbesi bulunan ve "Manastır" olarak anılan ünlü yapı da tümüyle yıkılmış.
Ayrıca I. Murad türbesi yıkılmış, Yeşil Türbe, Emir Sultan ve Üftade Türbeleri de ağır hasar görmüştür.
Mudanya, Pirinç, İpek, Sırmakeş, Geyve, Emir, Kapan, Tahtakale, Kuşbaz, Karacabey, Eski-Yeni, Demir, Tuz ve Kütahya Hanı bu depremde ya kısmen, ya tümüyle yıkılmış, Mahmutpaşa Hanı’ndan başka tahrip olmayan han kalmamıştır.
Çarşıdaysa Bedesten, Sipahî Çarşısı, Kazazlar, Demirkapı ve İpek Han başta olmak üzere büyük bir yıkım yaşanmıştır.
Hamamlardan dört hamam kalmış, okulların da çoğu harap olmuştur.
Önceki gün Bursa’da yaşanan ve yürekleri ağızlara getiren sarsıntıdan sonra, bu pek bilinmeyen gerçekleri de sizlerle paylaşayım istedim.
Deprem yine gelecek.
Mutlaka ama mutlaka gelecek.
Üstelik de günün birinde o acımasız yüzüyle vahşice gelecek.
“Eğer hayattayken değil de bizler bu dünyadan ayrıldıktan sonra gelirse, çocuklarımız adına gelecek için neler yaptığımızı bir kez daha düşünmek ve ona göre davranmak lazım”diyorum.
KAYNAKLAR:
-Bilim Tarihi Yaklaşımıyla Osmanlı İmparatorluğunda Sismoloji Çalışmaları, Sayı: 37, Jeofizik Bülteni, Eylül, Sayfa:86-90.
(istanbul.edu.tr/eng/jfm/ozcep/jeofiziktarihi/OsmanliSismoloji.htm.)
-Bursa tarihçisi Raif Kaplanoğlu araştırmaları.
-Bursa İl Kültür ve Turizm Eski Müdürü Vatan Ercan