Sara Mızrak, Fatoş Birinç’in başkanlığını yaptığı Cumhuriyet Halk Partisi Bursa Kadın Kolunun “bilişimden sorumlu” başkan yardımcısı.
Ve geçen hafta Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bursa ziyareti arifesinde CHP’de yaşanan krizin baş kahramanı.
Öyle bir omurgalı duruş sergiledi ki Sara Mızrak, belki de partideki ilk “kadın kalkışmasının” mimarı oldu.
CHP’de kadının adı zaten yok.
Kanaviçe işlemeli köşe yastığı gibi algılanıyor kadınlar yeri geldiğinde yaslanılacak; bir nevi süs hükmündeler sizin anlayacağınız.
Gitsinler salon süslesinler, seçimler gelip çattığında ellerine verilen broşürleri dağıtsınlar, ha bir de kermes yapıp arada bir horon tepsinler, hepsi o kadar işte.
Sara hanım bakıyor ki genel başkanın Bursa ziyareti öncesinde İl Başkanı Şadi Özdemir tarafından yapılan programın hiçbir köşesinde İl kadın ve gençlik kolları yöneticilerinin isimleri yok!..
Davetli listesinde eski yeni neredeyse partinin kedisi ve köpeğine varıncaya kadar herkese yer verilmiş ancak, bu kurulların sadece başkanları davet edilmiş programa!
Henüz buraya gelmeden önce oturuyor, birlikte görev yaptığı arkadaşlarıyla da metni paylaşarak Kılıçdaroğlu’na bir mail atıyor Sara Mızrak.
Sara hanımın mektubu genel başkanın böğrünü bir mızrak gibi delip geçmiş olmalı ki, o da Bursalı Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık’a şunları söylemiştir:
“Lale hanım, bu yazının bana değil, öncelikle size gelmesi lazımdı, lütfen gereğini yapın.”
Sitem doludur Mızrak’ın ucunu yakıp da Kemal Kılıçdaroğlu’na yolladığı mektup.
CHP’de kadınlara uygun görülen bakış açısını anlatmış, “kendilerine ziyaret programında niye yer verilmediğini” sorgulamıştır?
Durumdan rahatsız olanlar sadece kadınlar değildir, Tuğçe Aydoğan’ın başkanlığını üstlendiği İl Gençlik Kolu yönetimi de büyük bir tepki içerisindedir.
Direğe tırman, ağaca çık, bayrak as, sonra da sizi adam yerine koyup da genel başkanın katılacağı kahvaltıya çağırmasınlar, olacak şey mi?!.
Karabıyık’ın genel başkanın talimatıyla durumu bildirdiği Bursa İl Başkanı sarı bıyık Şadi Özdemir direnir, “salonda yer yok” der.
Oysa masalardakiler birer yanak sıkışsalar 14 artı 14, toplam 28 kişilik kadın ve gençlik yönetimlerine rahat rahat yer açılabilecektir.
Hele hele Esmeray’la, Avukat Suna Soydaş’a “siz gelmeyin” dense, en az 6 kişilik ilave alan açılması söz konusudur!
Şadi Özdemir kararında direnir.
Gençlik kolu yönetimi durumu “protesto” için darbe mağdurlarıyla toplantı yapılacak olan Merinos’taki salonu süslemeyi reddeder.
Bunun üzerine Şadi Özdemir kadın kolu toplantısına girerek, “salonu gidip kadınların süslemesini” ister.
İşte tam bu noktada Sara Mızrak’tan gelen yanıt şrak şrak bir tokat gibi Özdemir’in yanacığında patlamış, Bursa İl Başkanı mosmor olmuştur!
“Ben gitmem” der Sara hanım, “kabul kıymet görmediğim bir ortamda bulunmayı da reddederim!..”
Diğer hanımlar da bu ilk ateş üzerine kendilerinin Şadi Özdemir tarafından “süslemeci bacı” olarak görülmesine tepki gösterip “süslemeye gitmeyeceklerini” söylerler.
Lafını söyledikten sonra oradan derhal kalkıp giden Sara Mızrak ilk isyan ateşini yakmış, akşam da evde sosyal medyadan ortalığı resmen kasıp kavurmuştur.
Şadi Özdemir bunun üzerine geri adım atar ve “başkan yardımcılarının da programa katılabileceklerini” bildirir.
Kendisinin davet edilip, diğer yönetim kurulu üyesi arkadaşlarının dışlanmalarını da içine sindiremeyen Mızrak kahvaltıya iştirak etmez ve katı tavrını aynen sürdürür.
İşte CHP Bursa Kadın Kolu Başkanı Fatoş Birinç şu sıralar böylesine mert ve omurgalı bu siyaset arkadaşını kaybetmemek için onu istifadan vazgeçirmeye çalışmakla meşgul.
Buraya kadar anlattıklarım CHP örgütünde yaşanan bir “istifa girişimine” ilişkin.
Bir de yaşanan bir “istifade girişimi” sonucu gerçekleşen “istifa olayı” var ki resmen evlere şenlik!
Partinin Nilüfer İlçe Başkanı Mehmet Turan Tansal parti binasındaki odasında oturmuş çalışmaktadır.
İçeriye Alevi Dedesi eski partili Nesimi Haydar Üçlertoprağı girer ve elindeki beyaz zarfı Tansal’a uzatarak, “bunu ben gittikten sonra aç” der.
Yıldırım hızıyla da çıkıp giden Üçlertoprağı bir anda ortadan kaybolmuştur.
Tansal bakar ki kendisine verilen şey bir “istifa” mektubu.
Tam 7 gün bunu işleme koymaz, bekletir.
Karşı taraftan “vazgeçildiğine” dair herhangi bir haber gelmeyince de durumu çaresiz ve mecburen genel merkeze bildirir.
Tüzüğe göre orada da 7 günlük bekleme süresi vardır.
Bu sürenin bitimine 3 gün kala genel merkezden bir yetkili Mehmet Turan Tansal’ı arayarak “ilgili kişinin kararının kesin olup olmadığını, aksi takdirde üyeliğinin düşeceğini” söyler?
Tansal açar telefonu Nesimi Haydar Üçlertoprağı’na.
Üçlertoprağı “şu anda müsait değilim” der ve telefonu kapatır.
Ve 3 gün boyunca da geri dönmez.
Yapılacak bir şey var mı?
Yok.
Nesimi Haydar Üçlertoprağı’nın üyeliği kendi talebiyle düşer.
Peki, neden böyle bir yaklaşım sergilemiştir?
Nilüfer Belediyesi’ne çocuğunun düğün davetiyesini götürdüğünde oradakiler daha önce oğlunun iş durumunu sormuşlar, “askerde” yanıtını alınca “döndüğünde aman başka bir yerde çalışmasın, çocuğu elimizden kaçırmayalım, derhal burada işe başlatalım” diye de söz vermişlerdir!
Nilüfer Belediyesi’nde çalışan ve “Üçlertoprağı” soy ismini taşıyan zaten bir sürü insan vardır.
Herhalde artık biraz da “Beşlertoprağı”, “Yedilerçakılı” gibi ailelerin çocuklarını başlatalım diye düşünülmüş olacak ki, Nesimi amcanın oğlunu almazlar işe belediyedekiler!
Vay efendim nasıl olurmuş?!.
Zaten Yıldırım İlçe Başkanı Güner Aklan onu kontenjandan neden listeye yazmamış?!.
Vay efendim Mehmet Turan Tansal “istifa mektubunu” görünce derhal neden yırtıp atmamış?!.
Şimdi buraya kadar sırf parti üyesi olduğu için her şeyi kendine hak olarak gören bir Dede’nin fevri tavrı var.
Bundan sonra Facebook sayfalarına kadar yansıyan yazışmalarsa dengenin artık iyice kaçtığı yönünde.
“Sol Günlüğü” isimli bir Facebook grubu “29 Ekim kutlamalarına ilişkin bir çağrı” oluşturup, üyelerini de etiketleyerek bir duyuru yapmış.
Etiketlenenler arasında Nesimi Haydar Üçlertoprağı ve Mehmet Turan Tansal da varmış.
Tansal da almış bu çağrıyı kendi sayfasında paylaşmış.
Dedemiz yaşından beri biraz teknoloji özürlü ya?
Tansal’ın kendisini etiketlediğini sanarak uluorta şunları döşenmiş:
“Partiden kaydımı sileceksin ama yaptığın paylaşıma beni de ekleyeceksin. Bu nasıl bir PİŞKİNLİK anlayamadım.”
Mehmet Turan Tansal’dan gelen yanıt:
“Ben daha önce paylaşılmış bir duyuruyu paylaştım, kimseyi eklemedim, Sol Günlüğü paylaşmış sanırım. Kaydınıza gelince, ben silmedim siz kendiniz istifa ettiniz. Biz de kanunun izin verdiği ölçüde 1 hafta beklettik son güne kadar. Sizi aradım “istifa etmeyin” diye, “müsait değilim” diye telefonu kapadınız. Şimdi de “pişkinlik” gibi nezaketsiz kabaca bir telaffuzunuz var. Size hiç yakıştıramadım, yaşadıklarınızın benle ne alakası var?”
Nesimi Haydar Üçlertoprağı’ndan buna gelen yanıt:
“Evet, bu partinin kadroları gençleşmeli. Ama o temsil noktasında olanların liyakat sahibi, bilgi birikim sahibi, temsil sahibi olmalı ve en önemlisi de büyüklerine karşı saygılı olmalı. Ayrıca emek ağırlıklı bir partinin yöneticileri her şeyden önce emeğe saygılı olmalılar. Fakat bu maalesef sizin gibi yöneticilerin davranışlarında, hareketlerinde bunu bulmak çok zor. Ayrıca davul sizin boynunuzda, tokmak başkalarının elinde olursa ve böyle devam ederse vay bu partinin haline.
Bildiğinizi okumaya devam edin ve YAKAMDAN DÜŞÜN.
Selametle kalın.”
Şimdi ne bu?
Dedelik cem evinde olur, siyasette olmaz!
Sırf oğlu belediyede işe alınmadı diye ne kadar yakışıksız ve ayıp bir tavır içine girmiş Üçlertoprağı.
CHP içindeki onca yıllık itibarını da çok örselemiş böylece.
Ve belli ki bu yazının yayımlanmasının ardından da aynı şeyi yapmayı sürdürecek.
Yazık!
Kazanmak bir ömür boyu, yok etmekse 1 saniye.