Yazarlar

Çizgili hayaller

post-img
Dürüst, samimi, alkol ve güzel kadın düşkünü, biraz da tembel bir kişiliğe sahip olan ünlü çizgi roman kahramanlarından Mr. No’nun Amazon ormanlarında maceradan maceraya koşarken kullandığı, pilot kabininin alt tarafına tekme atılmadan çalışmayan uçağı Pırpır’ı bilir misiniz siz?     Peki ya Afrika yerlilerinin “Ormanda 10 kaplan gücündedir” diye tanımladığı Kızılmaske’nin rüzgarla yarışan atı Kahraman ve sadık kurdu Şeytan’ı, birine yumruk attığı zaman asla çıkmayan bir kuru kafa işareti bırakan yüzüğünü, dinlenmek üzere gittiği Eden Adası’nın kumsalında kum yerine saf altın tozunun parıldadığı sahilleri?     Tommiks’i, Doktor’u, Konyakçı’yı, Yüzbaşı Tommiks’e yangın albay kızı Suzi’nin turtalarını?     Sömürgeci hain İngiliz’lere karşı mücadele eden Teksas’ın arkadaşlarından Rodi’nin kızarmış bir tavuk budunu nasıl iştahla yediğini?     Tenten’in maceralarını, Mandrake’nin büyülü dünyasını, Zagor’un baltasını, sevimli arkadaşı Çiko’yu,  Tom Braks’ın sırdaşı Köfteci’yi bilir misiniz?     Şaka maka, adeta bir köfte ve köfteci cenneti olan şu koskoca Bursa’da bırakın adı bir çizgi romana konu olabilecek “köfteci” lakaplı bir kahraman yaratmayı, “köfte” konusunun işlendiği bir kitap dahi yayınlanabilmiş değil henüz biliyor musunuz?     Yazarınız da köfteyi çok sevenlerden biri.   Üstelik de o andaki ruh halinin rehberliğinde, damak tadının işaret ettiği yöne doğru giderek her biri ayrı lezzet ve nefasetteki Bursa köftecilerini sırasıyla dolaşan bir fani.   Kayhan pideli köfte, Ulucami’nin batı kapısındaki Ömür Köftecisi, Reyhan Mahallesi’ndeki Köfteci Kemal Koşudağ, Zafer Plaza otopark çıkışının sağ yanındaki İnanç Köftecisi, Kapalı Çarşı mobilyacılar bölümünde Üç Köfte, Barakfakih kasap köfte, İnegöl Köfteci Orhan…     Adeta bir köfte cennetidir memleketim.   Sadece o mu?   Şöyle bir gezilip de herkesin yürümediği güzergah dışı sokaklarına girildiği vakit, her bakışıyla sürpriz gülücükler yollayan güzel bir kadın gibidir Bursa.     Pirinç Han’da oturup soluklanmayı pek sevmem.   Sultan 2’nci Bayezid’in İstanbul’daki vakıfarına gelir sağlamak için yaptırdığı bu tarihi yapının avlusuna dizilmiş kötü kafeler ve buraların işletmecilerinin yerlere serdiği yeşil halıfleks kaplamalar çok yorar gönlümü, yakıştıramam.   Geçen hafta yolumuz oraya düştü.   Çaresiz, artık Haziran ayına el vuran Mayıs sıcağından iyice bunalınca serin avluda biraz oyalanıp halleştik.   Ve kalkarken gözümüz kimselerin dolaşmadığı üst kata ilişince birkaç hoş sürprizin yanı sıra bir de ne görelim?   Levent Ertuğrul kardeşimizin işlettiği bir çizgi roman sahaf!     Türkiye ve dünyada benzerlerinin artık pek az kaldığı sadece ama sadece çizgi roman bulundurup satan ender yerlerden biri çıkmıştı karşımıza.   Ve oradaki sohbetin ardından çıkışta iki adım daha yürüyünce tanıştığımız “Süper Kedi Kamil’in” Mart ayını yeni devirmiş huzuruna ne diyeceksiniz?       İlkokul ve Bursa Erkek Lisesi orta kısmının bir bölümünü birlikte okuduğumuz Özgün Uysal isimli çok sevdiğim bir arkadaşım vardı.     Adı gibi özgün, soy adı gibi de uysal bir arkadaşımdı Özgün.   İyi anlaşırdık.   Yazarınızın, ders kitaplarının arasına o vakitler büyüklerin genelini “Teksas-Tommiks kitapları” diye adlandırdığı ve çocukları asli sorumluluklarından uzaklaştırdıklarına inandıkları çizgi romanları koyup, sanki ödev yapıyormuş gibi  başını soldan sağa doğru çevirerek okuduğu sıralarda, sevgili Özgün bunları çizmeye başlamıştı bile!   Çizgi konusunda böylesine yetenekli bir çocuktu Özgün Uysal.   Kızılmaske karakterini daha o yıllarda öyle bir çizerdi ki Özgün, sanırsınız yaratıcısı Lee Falk’ın elinden çıkmış.   Hatıra defterime yazdığı yazının yanı sıra aynı sayfaya çiziktiriverdiği Kızılmaske, yaşamın anlamını ıspanakta bulmuş Temel Reis ve yavuklusu Safinaz’la, Sihirbaz Mandrake’nin uzun yıllar öncesinden gelen cansız hayalleri çocukluğumun bir inci tanesi kadar saf ve pırıltılı  günlerini anımsatır bana hala.     Çok çocuktuk biz!   Olunması gerektiği kadar çocuktuk.   Büyüklerin “ödevlerinden kalırlar, okumasınlar” diye ambargo koyduğu çizgi romanları ders kitaplarının arasına sıkıştırıp gizlice okuyan muzır bir neslin ahfadıydık.   İyi ki de böyle yapmışız, öylesine beslendik ki onlardan, o sayede hayallerimiz bizlere dayatılan dünyanın çok ötesine ulaştı.   Şimdikiler gibi kişiliksiz, sadece vurma-kırma üzerine dayalı kurgular değildi onlar.   Teksas, Kaptan Swing gibi kahramanlar işgalciler ve emperyalistlerle mücadele ederlerdi mesela.   Çelik Blek yani, Teksas'ın arkadaşı Profesör Oklitus'un zeka ve bilgi fışkıran yöntemleri ilham kaynağı olurdu bizlere.   Mr. No iki macera arasında bazı pörfekt kadınları dolgun dudaklarından şehvetle öperken yüzümüz kızarır, belki de kadınlara dair ilk hayallerimizi onlarla birlikte kurardık kim bilir!   Ünlü Cadde’de, şimdiki İskender Kebapçısı'nın olduğu yerde Yeni Sinema vardı o vakitler.   Yeşilçam filmlerine artık erotik sahnelerin girdiği o yıllarda hemen sinema kapısının sağ ve sol yanındaki camekanların içine yerleştirilmiş, filmden sahnelerin yer aldığı fotoğraflar konurdu.   İşte Behçet Nacar’ların, Figen Han’ların, Arzu Okay’ların, Feri Cansel’lerin yani,  tam da o fotoğrafların karşısındaki alan kocaman bir arsaydı ve hafta içinde seyyar çizgi roman satıcıları orayı mesken tutarlardı.     Hafta sonu da Pazar günlerinde, Kapalıçarşı’ya doğru uzanan Tuz Pazarı Caddesi olduğu gibi ikinci el kitap ve çizgi roman satıcılarına açılırdı.   Ne iyi olur belediye şimdi de aynı şeyi yapsa?   Gidip, okuduklarımızı geri verir, az bir fark ödeyerek yeni maceralar satın alırdık.   Sevgili Özgün’le yıllar sonra Facebook sayesinde yeniden bulduk birbirimizi, daha doğrusu o beni buldu.   Zaman zaman selamlaşıyoruz.   Temel Reis’ten esinlenmiş olmalı ki, denizciliği seçmiş.     Artık askerlikten emekli olma vakti geldiğinde de Gölcük-Değirmendere’ye yerleşmiş ailesiyle birlikte.   O da bizim gibi biraz göbeklenip, çoluk çocuğa karışmış belli ki.     Ama yüzündeki sıcak ve samimi ifade kırk yıl öncesiyle aynı, hiç değişmemiş.   Aslına bakarsanız bizim tesadüfen dolaşırken Pirinç Han’da bulduğumuz “Çizman” çizgi roman kitapçısının açılışı için Bursa’ya gelmişti Özgün; üstelik beni de davet etmişti, tamamen aklımdan çıkmış.     Başka bir yerde olmam gerektiğinden gidememiştim.   Geçenlerde de yine Facebook’ta, İtalya gezisi sırasında çekip de paylaştığı Negozio di fumetti’de yani, bir çizgi roman dükkanının önündeki fotoğrafında görmüştüm onu.     Gördüm ki çizgi roman Özgün için tüm yaşamı boyunca asla vazgeçmediği, vaz geçemediği bir uğraşı olmuş.   Asker olduğu günlerde bile çizmeyi hiç bırakmamış.         Yarışmalara katılmış, ödüller almış, yeni karakterler yaratmış.   Ayrıca da o yıllarda biraz da çapkın bir yanı vardı Özgün’ün.   Bursa gazetelerine de konu olmuştu.   Meğerse ünlü Televizyon dizisi Küçük Ev’in kızlarından Melissa’yla gizli gizli mektuplaşıyorlarmış!     Ha! Bendeniz de Selçuk Hatun Mahallesi’ndeki ikametgahımız olan o eski Rum evinin kapısı Gökdere’ye açılan yüksek tavanlı bodrumunda, bayramlarda satılan kızkaçıran barutlarını çeşitli yöntemlerle daha da etkinleştirip, planı, projesi ve de çizimleriyle birlikte bir “uzay gemisi” yapmaya çalışıyordum o yıllarda.     Önce şöyle bir uzaya açılıp dünyaya gözatacak, ardından da Ay’a kadar gidip gelerek gemimi test edecektim iş bitiminde.   Evin bodrumundaki kısmı yangınlar ve de patlamalar artınca annem ve babam tarafından yakıtlarıma ve projeme zor kullanılarak el konuldu!   Olsun…   Ama yaparız bir gün değil mi Özgün?   Ben işi gerçekleştiririm; beraberce çıkacağımız Ay seyahatinin ardından sen de romanını çizersin ha?   Ne dersin?  

Diğer Haberler