Gazetecilik görevini yerine getirirken “kral çıplak” dediğiniz vakit, kendilerini bu alemin kralı sanan zübüklerin sadece yalan, iftira ve karalamalarına maruz kalmıyor, üstüne bir de onların Cumhuriyet savcılarına yaptıkları şikayetlerle yüz yüze geliyorsunuz.
Yazarınız buna alıştı artık.
Çok şükür uzun yıllardan beri çok az yara bere alarak geçirdim bu Adliye sürecini.
Bursa’da bırakın benim kadar çok Adliye’ye gidip geleni, sefer sayımın yakınına bile yaklaşanı yoktur!
Bazen bunalıyor insan.
Savcı bey davayı açıyor, mahkemede beraat ediyorsunuz. Mahkeme aleyhinizde karar veriyor kimi zaman, bu kez de Yargıtay’dan bozulup geliyor.
Bazen de öyle bir gün geliyor ki, “helal olsun, Bursa’da savcılar var” dedirtiyor insana!
İşte onlardan biri daha…
Bursa Cumhuriyet Savcısı Hasan Şakrak’ın 2016/8296 sayılı kararıyla ben ve Pelin Çırpan, nam-ı diğer Pelin Pelerin hakkında yaptığı mütalaa…
Basın yayın okullarında ders olarak okutulacak kadar derin, genç meslektaşların çoğaltıp yanlarında taşıyacakları kadar değerli.
Pelin Pelerin açtığı İnternet sitesinde, İlçe Başkanı İsmet Karaca’nın omuzundan tutarak “yürü ya üyem” dedikten sonra Osmangazi Belediye Meclis Üyesi yaptığı sürücü kursu öğretmeni Gamze Kayabaş’ın, her yere baş yapılmasına fena halde içerleyerek “Bursa’daki tek kadın Gamze donanımdan geberecek” başlıklı bir yazı yazmış…
Bendeniz de bunun üzerine o yazıyı değerlendirerek “Pelin Çırpan CHP’yi çırpmaya devam ediyor” başlıklı bir makale yayımlamıştım.
Meğerse pek içerlemiş Gamze hanım!
Hızını alamamış bizi mahkemeye vermiş.
Peki mahkeme almış mı?
Hadi beni belki de alabilirler amma velakin Pelin’i maazallah hangi mahkeme kabul edip alır buna şaşarım doğrusu?!.
Hadi buyurun bakalım yine beraberce göz atalım, neymiş gazetecilik, nasıl yapılmalıymış konulu, içeriğinde yine pek eğlenceli mevzular barındıran gelişmelere ve savcı beyin değerlendirmesine:
“Müşteki Gamze Kayabaş 27-01-2016 günlü dilekçesinde ve Savcılığımızca alınan beyanında özetle;
Kendisinin CHP Bursa İl Yönetiminde üye olarak görev yaptığını, haklarında şikayetçi olduğu Pelin Çırpan ve Mehmet Ali Yılmaz’ın da aynı partinin üyeleri olduklarını, aralarında herhangi bir problem bulunmadığını (!), buna rağmen Pelin Çırpan’ın bursadayiz.com isimli İnternet haber sitesinde 21-01-2016 tarihinde yayınladığı “Bursa’daki tek kadın Gamze donanımdan geberecek” başlıklı ve 22-01-2016 tarihinde yayınladığı “Gamze Kayabaş’ın gücüne mi gitmiş” başlıklı yazıları içeriği ile;
diğer şüpheli Mehmet Ali Yılmaz’ın dilekçesinin ekinde çıktılarını sunduğu 23-01-2016 tarihinde Yeni Bursa ve Yeni Marmara gazeteleri İnternet sitelerinde kaleme alıp yayınladığı yazı içeriklerini kendi Facebook sosyal paylaşım sitesindeki profilinde paylaşmak suretiyle kendisine hakarette bulunduğunu, aynı şekilde şüpheli Mehmet Ali Yılmaz’ın dilekçesi ekinde fotokopilerini sunduğu 23-01-2016 tarihli “Gamze Kayabaş’ı hatırladınız mı? Hani yeryüzünde yaşayıp da insanların yüzüne tüküren bir canlı var ya?” cümlelerini barındıran yazı içeriğiyle kendisine hakaret ettiğini, tüm bu nedenlerle iki şüpheli hakkında da şikayetçi olduğunu beyan ve iddia etmiştir.
Şüpheli Mehmet Ali Yılmaz suçlamayı reddetmiş, ifadesinde “25 yıldır Bursa’da gazetecilik yaptığını, yazılarında kendisine has esprili ve iğneleyici bir üslup kullandığını, yazılarının içeriğini genelde siyaset dünyasından haberlerin ve politika kulislerinin oluşturduğunu, müştekinin CHP Bursa İl Yönetim Kurulu üyesi ve Osmangazi Belediye Meclis Üyesi olduğunu, dolayısıyla siyasette etkili görevler icra ettiğini, bir politikacı olarak eleştirilmeye muhtaç olduğunu, daha önce görev yaptığı Gazete Bursa isimli bir gazetede 16-06-2015 tarihinde “Lama Kadın” başlıklı bir yazı kaleme aldığını, o yazıda CHP’deki kadın kavgalarından bahisle müştekinin bir partilisinin yüzüne tükürdüğünü anlattığını, müştekinin bu yazıya itirazda bulunmadığını, tekzip talep etmediğini, devamında 22-01-2016 tarihinde “Hangi CHP’li kadın Atatürk’ü rüyasında gördü?” başlıklı bir yazı kaleme aldığını, devamında 22-01-2016 tarihinde “Pelin Çırpan CHP’yi çırpmaya devam ediyor” başlıklı bir yazı yazdığını, son yazdığı yazıda “hani yeryüzünde yaşayan bir canlı var ya, aynen onun gibi” ifadesiyle espri ve ironi yaptığını, suçlamaları kabul etmediğini, hakkında takipsizlik kararı verilmesi gerektiğini” bildirmiştir.
Şüpheli Pelin Çırpan savunmasında suçlamayı reddetmiş, “kendisine at yazılarda hakaret içeriği bulunmadığını, sadece eleştiriye yer verdiğini, Gazeteci Yazar Mehmet Ali Yılmaz’ın 16-06-2015 tarihinde Gazete Bursa’da “Lama Kadın” başlıklı bir yazı kaleme aldığını, orada müştekinin bir başka partili kadının yüzüne tükürdüğünü açıkça duyurduğunu, müştekinin bu yazıyla ilgili olarak herhangi bir şikayette bulunmadığını, tekzip etmediğini, dolayısıyla bir partilinin yüzüne tükürdüğünü kabul ettiğini, bunu herkesin bildiğini, müştekinin de kabul ettiğini, herhangi bir düşmanlığının ya da husumetinin bulunmadığını” açıklamıştır.
Basın özgürlüğü Anayasa’nın 28’nci maddesinde, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10’ncu maddesinde ve 5187 Sayılı Basın Kanunu’nun 1 ve 3’ncü maddelerinde düzenlenmiştir.
Bu düzenlemelerin temel amacının basının özgürce yayın yapmasının güvence altına alınması olduğu tartışmasızdır. Basına sağlanan bu güvencenin amacı kişilerin içinde yaşadıkları toplumda meydana gelen ve toplumu ilgilendiren konularda bilgi sahibi olmasını sağlamaktır. Bu bağlamda basının olayları izleme, araştırma, değerlendirme, yayma, bu kişileri bilgilendirme, aydınlatma, yönlendirme, toplumda kamuoyu oluşturma şeklinde görev ve sorumlulukları bulunmaktadır. Bu görev ve sorumluluklar nedeniyle ve demokratik toplumun gereği olarak basının ayrı bir konumda olduğu açıktır. Basın özgürlüğünün söz konusu olmadığı durumlarda bir olaydaki davranış biçimi hukuka aykırılık oluşturabilirken, basın özgürlüğünün gündeme geldiği durumlarda aynı davranış biçimi hukuka uygun kabul edilebilir.
Öte yandan basın özgürlüğüyle kişilik değerlerinin karşı karşıya geldiği durumlarda, hukuk düzeninin çatışan iki değeri aynı zamanda koruma altına alması düşünülemez. Bu iki değerden birinin diğerine üstün tutulması gerektiği açıktır. Bu durumda daha az üstün olan menfaatin, daha çok üstün olan menfaat karşısında o olayda, o an için korumasız bırakılması kabul edilebilir. Bunun için temel ölçüt toplumun ve dolayısıyla kamunun yararıdır. Yazılı ve görsel basın yukarıda sayılan işlevlerini yerine getirirken özellikle yayının gerçek olmasını, yayında kamu yararı bulunmasını, toplumsal ilginin varlığını, konunun güncelliğini gözetmek, haberi verirken de özle biçim arasındaki dengeyi korumak zorundadır. Ayrıca basının objektif sınırlar içinde kalmak süretiyle yayın yapmak yükümlülüğü bulunmaktadır.
İfade özgürlüğünün gereği olarak kamuoyuna açıklama yapan, görüş bildiren, belli konularda tutum takınan gerçek ya da tüzel kişiler bu açıklamaların övülmesi gibi eleştirilmesini de baştan kabul etmiş demektir. Beyanda bulunan, düşünce açıklayan, kanaat bildiren özel ya da tüzel kişiler bu beyan, düşünce ya da kanaatlerine yönelik övgü ve eleştirilerin abartılı, tahrik edici, polemik oluşturucu niteliklerini baştan kabul etmiş sayılır.
İfade özgürlüğü toplumun ilerlemesi ve her insanın gelişmesi için esaslı koşullardan biri olan demokratik toplumun ana temellerinden birini oluşturur. İfade özgürlüğü sadece lehte olduğu kabul edilen veya zararsız veya ilgilenilmeye değmez görünen haber ve düşünceler için değil, ama ayrıca devletin veya nüfusun bir bölümünün aleyhine olan, onlara çarpıcı gelen, onları rahatsız eden haber ve düşünceler için de uygulanır. Bunlar çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin gerekleridir. Bunlar olmaksızın demokratik toplum olmaz. İfade özgürlüğü kesin olarak dar yorumlanmaması gereken istisnalara tabidir ve herhangi bir kısıtlama ihtiyacı ikna edici bir şekilde ortaya konmalıdır.
Basında yayınlanan bir yazıya karşı alınan önlemlerle ilgili olduğu takdirde, söz konusu müdahaleyi basının bir siyasi demokraside oynadığı rolü göz önünde bulundurarak incelemek gerekir. Kamuoyunu bölen siyasi konular dahil olmak üzere haber ve düşünceleri yayınlamak görevi basına düşmektedir. Basının bu yayınlama fonksiyonuna kanunun da yayınları elde etme hakkı eklenir.
Basın özgürlüğü kamuoyuna yöneticilerinin fikir ve tutumlarını tanıma ve bu konuda karar verme olanaklarından en iyisini sağlar. Basın özgürlüğü yurttaşların pasif muhatap olarak çeşitli mesajları almalarına, bunlar arasından seçim yapabilmelerine ve ifade edilen görüşler hakkında fikirlerini oluşturabilmelerine izin verilmesini içerir. Demokratik toplumu oluşturan şey haber ve fikirlerdeki çoğulculuktur.
Basın, özellikle başkalarının itibar ve hakları konusundaki belirli sınırları aşmamak zorunda olmakla birlikte, kamuyu ilgilendiren bütün konularda haber ve düşünceleri, ödev ve sorumluluklarına uygun tarzda vermekle görevlidir. Bu tür bilgi ve düşünceleri vermek sadece basının görevi değildir, aynı zamanda kamunun da bunları alma hakkı vardır. Aksi takdirde basın “kamunun bekçisi olma” şeklindeki hayati rolünü oynayamaz. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Scharsach ve News Verlagsgesellschaft-Avusturya Kararı.)
Gazetecilerin ve basının kamuyu ilgilendiren konularda muhalif, çarpıcı veya rahatsız edici de olsa bilgi ve görüşlerini iletme rolü mevcuttur. Basının kamuyu ilgilendiren hususlardaki değer yargısı açıklamaları için aranan kesinlik derecesinin standardı ile bir suçun kanıtlanmasındaki kesinlik derecesi standardı aynı olamaz. Kamuyu ilgilendiren konulardaki değer yargısı açıklamalarının kısıtlanması, basın özgürlüğünün kısıtlanması sonucunu doğurur. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Lingens-Avusturya Kararı)
Basın demokratik bir toplumda temel bir role sahiptir. Özellikle başkalarının şöhret ve haklarına saygı söz konusu olduğunda basının bazı sınırları aşmaması gerekmekle birlikte, kendi görev ve sorumluluklarına uygun biçimde kamuyu ilgilendiren tüm konularda haber ve düşünceleri verme görevi de yine basına düşer. Basın özgürlüğü belli bir ölçüde abartıyı ve hatta provokasyonu da içerir. (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin Dink-Türkiye Kararı)
Kural olarak ifade özgürlüğünün kullanımına getirilen bir sınırlamanın gerekliliği ikna edici bir şekilde ortaya konulmalıdır. Kuşkusuz bu sınırlamayı haklı kılmaya elverişli bir “toplumsal ihtiyaç baskısının” bulunup bulunmadığını değerlendirmek ilk olarak ulusal makamların işidir. Ulusal makamlar değerlendirmelerini yaparken belli bir takdir alanına sahiptir. Bu takdir alanı basını ilgilendiren olaylarda demokratik bir toplumun “özgür bir basının varlığı ve korunması” menfaatiyle çerçevelenmiştir.
Ayrıca kamuya mal olmuş, kamu olanaklarını kullanma konusunda ayrıcalıklı, kamusal görevler ifa eden ve siyaset ile uğraşan kişilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilirlik sınırları, özel bir şahsa yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bir partinin farklı kademelerinde görev yapmakta olan, siyasetle uğraşan, siyasi bir figür olan, ayrıca kamuoyuna mal olmuş bir figür durumunda bulunan müşteki, her hangi bir özel şahıstan farklı olarak her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz biçimde gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar. Bu nedenle daha geniş bir hoş görü göstermek zorundadır. Hiç kuşku yok ki başta Anayasa olmak üzere, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Türk Ceza Kanunu, Basın Kanunu ve mevzuat hükümleri, bütün bireylerin itibarlarının korunmasına imkan verir. Bu koruma kamuoyuna mal olmuş kişileri, şahsi sıfatları dışında hareket ettikleri zaman da içine alır. Ancak bu gibi durumlarda söz konusu korumanın gerekleri sosyolojik, siyasi, iktisadi ve idari meseleleri açık biçimde tartışmanın yararıyla bağlantılı olarak tartılmalıdır.
Soruşturma kapsamında şüpheli Pelin Çırpan tarafından kaleme alınıp sosyal paylaşım sitesinde yayınlanan “Bursa’daki tek kadın Gamze donanımdan geberecek” ve “Gamze Kayabaş’ın gücüne mi gitmiş” başlıklı yazı incelenmiştir. Her iki yazı da müştekiye yönelik onun şeref, onur ve saygınlığını rencide edecek sövme niteliğinde ve/veya somut bir fiil isnadı özelliği taşıyan, toplum içinde küçük düşürecek bir ibareye rastlanılmamıştır. Yazının başlığındaki ifadeler sert, yakışıksız ve/veya sarsıcı olabilir. Ancak söz konusu başlık ve yazının bütününde belirtildiği üzere şeref, onur ve saygınlığı rencide edecek sövme ya da somut fiil/olay isnadı bulunmadığı, bu haliyle şüpheli Pelin Çırpan’ın soruşturmaya konu yazılarında hakaret suçunun oluşmadığı, bu nedenle de adı geçen şüpheli hakkında “suçun yasal unsurlarının oluşmaması” nedeniyle kovuşturma yapılamayacağı sonuç ve kanaatine varılmıştır.
Yine soruşturma kapsamında diğer şüpheli Mehmet Ali Yılmaz’ın kaleme aldığı “Pelin Çırpan CHP’yi çırpmaya devam ediyor” başlıklı yazı içeriği incelenmiştir. Bu yazıda geçen ve şikayete konu olan “Hani yeryüzünde yaşayıp insanların yüzüne tüküren bir canlı var ya? Aynen onun gibi, parti minibüsünde geçip ön koltuğa oturan, kendisi geldiğindeyse inip yer vermeyen CHP’li bir hanımın yüzüne bize ulaşan bilgiye göre “harrkk tüü”, kendi ifadesine göre de “tüü edepsiz” formatında bir parça tükürük atan hanımı nasıl unutursunuz?” şeklindeki ibarelerin siyasi bir figür olan, içinde siyaset yaptığı partinin farklı birimlerinde görev yapan müştekiyle, bir başka partili arasında geçen olaya atfen yazıldığı anlaşılmaktadır. Yukarıda açıklandığı üzere kamuya mal olmuş, kamu olanaklarını kullanma konusunda ayrıcalıklı, kamusal görevler ifa eden ve siyasetle uğraşan kişilere yönelik eleştirilerin kabul edilebilirlik sınırları, özel bir şahsa yönelik eleştiri sınırına göre daha geniştir. Bu durumda siyasetle uğraşmakta olan müşteki her hangi bir özel şahıstan farklı olarak her sözünü ve eylemini bilerek ve kaçınılmaz biçimde gazetecilerin ve halkın yakın denetimine açar. Bu nedenle daha geniş bir hoş görü göstermek zorundadır. Öte yandan yukarıda anılan ifadeler her hangi bir sövme içermemektedir. Bunun dışında şeref, onur ve saygınlığı rencide edecek, toplum içinde küçük düşürecek her hangi bir somut fiil isnadı da taşımamaktadır. Müşteki ile başka partili arasında geçen “yüze tükürme” olayının anlatıldığı bazı ibareler “abartılı” ve “provakatif” olarak nitelenebilir. Ancak bu abartılı ve provakatif ifadeler Basın özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir. Ayrıca bazı ibareler yakışıksız olarak nitelense de hakaret suçunu oluşturmayabilir. Nitekim Yargıtay 4’ncü Ceza Dairesi’nin 2012/35914 sayılı kararında “lan” şeklindeki bir ifadenin kaba bir hitap tarzı niteliğinde olduğu , ancak şeref, onur ve saygınlığı rencide edecek boyutta bulunmadığı, dolayısıyla bu sözün sarf edildiği olayda hakaret suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı” belirtilmiştir.
Tüm bu değerlendirmeler ışığında şikayete konu olayda şüpheli Mehmet Ali Yılmaz bakımından da müştekiye yönelik işlediği iddia olunan hakaret suçunun yasal unsurlarının oluşmadığı, suçun unsurlarının oluşmaması karşısında şüpheli hakkında hakaret suçuyla ilgili kovuşturma yapılamayacağı anlaşılmıştır.
Hasan Şakrak
Cumhuriyet Savcısı
17-02-2016”