Çok eskilerde koca dağların başında bir ermiş yaşarmış.
Sadece askere gideceği vakit şehre inmiş hepsi o kadar.
Askerliği bittikten sonra yine ver elini dağların başı, buz gibi yaylalar.
Ohh!
Beş on koyun ve beş on keçiye bakıyor, boş zamanlarının çoğunu da ibadetle geçiriyormuş bu ermiş.
Gösterdiği kerametler yayılmaya başlamış, ünü köyden dışarı taşmış.
Kasabayı ve komşu kasabaları tutmuş.
Aynı yıllarda şehirde de bir ermiş yaşamaktaymış.
O da ayakkabı ustalığı yapıyormuş.
Onun da keramet sahibi olduğu, dürüstlüğü, namı almış yürümüş.
İkisinin de birbirlerinden haberleri varmış ama o güne dek bir kere olsun buluşamamışlar.
Ayakkabıcı ermiş bir kış günü dağdaki Eren’i ziyaret etmek için yola çıkmış.
Giderken de ona yaraşır bir armağan götürmek istemiş elbette.
Büyükçe bir mendil almış çarşıdan, içine kor halinde olan kömürleri doldurmuş, dört ucunu bağlayıp çıkın haline getirmiş, öylece elinde salla sallaya ateşi çobana vermiş gidince.
Mendil yanmış mı?
Hayır yanmamış.
Eren dedik ya!
Çoban ermiş çok iyi karşılamış ayakkabıcıyı.
Körpe bir oğlak kesip çevirmiş.
Yemişler içmişler.
Sohbet etmişler.
Orada bir gece konuk olan ayakkabıcı ermiş çobanla vedalaşmış, sonunda ayrılmışlar.
Aradan hayli zaman geçmiş.
Artık sıcak yaz ayları gelmiş.
Ortalığın iyice ısındığı bir gün “Bismillah” demiş dağın başındaki çoban ve şehirdeki adaşının yanına gitmek için yola düşmüş.
Eee! Arkadaşının yanına ziyarete eli boş gidecek değil ya.
O da büyükçe bir mendil almış.
Mendilin içine de dağdan buz gibi kar doldurmuş.
Ertesi gün öğleye doğru ayakkabıcı dükkanını bulmuş dağdaki eren, “Selamün aleyküm” demiş girmiş içeri.
Arkadaşı çok sevinmiş, çalıştığı masanın yanı başındaki sandalyeye oturtmuş onu, hemen çay söylemiş.
İçi hiç erimeyen karla dolu mendili de alıp orta direkteki çiviye asmış, ardından sohbete başlamışlar.
Bu arada dükkâna salına salına afet-i devran bir güzel girmiş.
Kısa etekli, yarı üryan olan bu kadın kendine yeni bir ayakkabı diktirmek için gelmişmiş.
Ölçüsünü vermek için ayağını tahtanın üzerine doğru uzattığında eteğinin yırtmacından bacakları biraz daha açılmış, biraz daha açılmamış mı kadının?
Bu arada da ölçü işini dikkatle izleyen Çoban Eren’in yanındaki direkte asılı olan kar da birden bire olduğu gibi eriyip akmamış mı?!.
Vaziyeti gören ayakkabıcı eren müşterisi gittikten sonra konuşmuş:
“İşte arkadaşım, kadının bacaklarını görünce kalbini bozdun, kerametin elden gitti, karlar eriyip aktı.
Demek ki koca dağların başında, üç beş keçi ve bir o kadar koyunun başında durup ermişlik yapmak marifet sayılmaz!
Asıl marifet, burada benim gibi birbirinden güzel, açık saçık bunca kadının arasında ayakkabıcılık yaparak ermiş olmaktır, anlayabildin mi bilmem?”
(Kaynak: Mizah Kültür Dergisi/1993)
……………..
İnsanlar sorumluluk taşımaksızın, test edilmeden, zorlu sınavlardan geçmeden boş beleş ahkam kestiklerinde söylenip anlatılan bir kıssadır bu.
Çok da güzel bir Anadolu söylencesidir.
“Şehirdeki ermişle, dağdaki ermişin hikayesini” önceki gün Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı ve AK Parti adayı Alinur Aktaş’ın ağzından duyunca ister istemez gülümsedim.
Yeni nesil pek bilmez böyle kıssaları.
Meğerse annesinin nasihatıymış bu öykü Aktaş başkana, “Dağda evliya olmak kolaydır oğul, asıl önemlisi şehirde evliya olmaktır” dermiş ona!
Alinur Aktaş tam 3 dönem boyunca İnegöl gibi kozmopolit bir bölgede başarıyla belediye başkanlığı yaptı.
Her türlü zorluğu görüp, üstesinden gelmeyi becerdi orada.
Geçen akşam gazete personelimizi ziyareti sırasında gördüm ki, Bursa’yla ilgili dersine çok ama çok iyi çalışmış.
Daha göreve gelir gelmez kentimizdeki 18 kavşağa yaptığı akıllı dokunuşlar belediyecilik işinde ne kadar becerikli olduğunu ortaya koydu Aktaş’ın.
Şimdi de bizler yataklarımızda mışıl mışıl uyurken sabaha karşı birle, beş arasındaki saatlerde Bursaray’da çalışan ekipler sinyalizasyon ve makas sistemleri üzerinde büyük bir düzenleme yapmaktaymış.
Daha önce iki tren arasındaki istasyona varış süresi yaklaşık 4 dakika düzeyindeyken bu rakam 2 dakikanın altına indirilerek, yolcu taşıma kapasitesi de yüzde 50’nin üzerinde arttırılacakmış.
Şehirde yeni açılacak raylı sistemleri ve alternatif yol seçeneklerini şimdilik buradan saymıyorum bile.
Hele bir de “Hanlar Bölgesinin” yeni yapılardan arındırılarak kent turizmine kazandırılması yönünde bir çalışması daha var ki Aktaş Başkanın, gerçekleştiği takdirde tadından yenmez doğrusu!
Ama ben en çok Göktuğ’un yıllardan beri boş duran gökdelenini yıkacak olma ihtimalini sevdim!
Bunu da başarırsa eğer, şehirde göstereceği kerametlerle Bursa’nın unutulmaz belediye başkanları arasına mutlaka girer Alinur Aktaş.