Kulakları çınlasın, Bursa Devlet Tiyatrosu Eski Müdürü Emin Gümüşkaya, uzun yıllardan bu yana İstanbul’da “Seyyar Tayyar” namıyla dizilerde oynuyor.
Çok gırgır, şamata adamdır Emin abi; işersiniz onu dinlerken gülmekten altınıza!
Bundan seneler öncesi, o vakitler Brezilya dizileri çok moda, Türkçe seslendirme için de Gümüşkaya’ya tiyatroculardan oluşan bir ekip kurması için bir teklif geliyor.
Ekibi hazırlıyor Emin abi ancak, uzun zamandır deftere yazdığı cimri mi cimri, eli sıkı mı sıkı bir arkadaşı daha var.
Onu da çağırıyor haneye, “Lan” diyor, “tam 500 bölümlük bir Brezilya dizisini seslendirmek için anlaştım, paranın a.. koyacağız, seni de yazdım ekibe, i.ne”!..
“Beş yüz bölümü” duyunca adamın gözler cilli gibi açılıyor tabii!
Devam ediyor Gümüşkaya:
“Ama i.neliğin alemi yok, kesenin ucunu açıp bu akşam şöyle rakılı balıklı güzel bir yemek ısmarlayacaksın tüm ekibe!..”
O gün yemekler yenmiş ve bir süre sonra da dizinin ilk bölümünün seslendirilmesi için stüdyoya girilme vakti gelmiştir.
“Cimri”nin seslendirileceği bir kısım da vardır o ilk bölümde.
Film başlar, ellerine verilen senaryoya göre aradan daha 10 dakika bile geçmeden adamın seslendirdiği karakter bir telefon kulübesine girer ve az sonra onu takip eden biri tarafından tabancayla “dan, dan, dan” vurularak öldürülür!..
En başta tam 500 dizi boyunca kendisine ekmek çıkacağını sanıp, kesenin ağzını açan adam şaşkınlıkla, şok içinde Emin Gümüşkaya’ya bakar:
“Öldü lan a.. kodumun bu herif!..”
Ta en baştan beri işin aslını astarını bilen Gümüşkaya patlatır yanıtı:
“Ölcek tabi lan, herkes ölcek günün birinde, sen ölmeyeceğini, paraları mezara götüreceğini mi sanıyorsun cimri i.ne!..”
Sonra adam aylarca konuşmamış Emin abiyle!
İşte aynen böyle i.ne oluyor bu oyuncu takımı!..
Onlar öyle de, sektörün diğer elemanları farklı mı sanki?
Bu yazı bir “dikkat, dikkat” yazısıdır!..
Eskiden Yeşilçam filmlerinin revaçta olduğu dönemlerde o sıra faaliyette olan Topkapı Garajı’ndan toplardı onları polis.
“Artiz olucam” diye yurdun dört bir yanından, evlerinden kaçarlar, İstanbul’da alırlardı soluğu!
Sonra tabii, orada hazır avını bekleyen simsarların tuzağına düşüp, ver elini Adana genelevi!..
Şimdi yok mu “artiz olma” sevdalıları peki?
Olma mı?!.
Erkeğiyle, kadınıyla herkes dizilerde oynayıp, kısa yoldan köşeyi dönme peşinde günümüzde de!
Bu vaziyete uyanan ve dizilere, filmlere oyuncu ya da figüran temin eden bazı cast firmaları da öyle elbette!
Geliyorlarmış, Kırcılar’da, Almira Otel’de bir haftalığına salon kiralıyorlarmış.
Sosyal medyadan filan yaptıkları duyurular sonucu orada topladıkları gençleri uyduruktan bir jüri önüne çıkarıp, “evladım, sende büyük yetenek var ancak, bizim kataloğa girebilmen için bir-iki bin lira aidat ödemek durumundasın” diyorlarmış!
Çocukta para var mı?
Yok!
Annesinin, babasının kredi kartını çalıp kullanan, hatta bu uğurda para bulabilmek için kötü yola düşen çocuklar çokmuş!
Aman deyem!
Çoluğunuza çocuğunuza sahip çıkın.
Onları uyarın, düşmesinler bu tuzaklara.
“Emin abi?
Millete habire poz yapıyon, tongaya düşürüyon a… koyim!
Herkese “cimri” muamelesi yapıyon, Fatih’e Ürek!..
Bi günden bi güne dedin mi “gelin çocuklar İstanbul’a da size boğazda şöyle güzel bir iftar yemeği verem “diye?
Teşhir edicem bak seni, demedi deme ona göre!
Öpüldün.”