Bir adam Boğazköprüsü’nden aşağı atmak için kendini hazır (beklemede)…Tam o sırada köprüden muhteşem bir zat geçmekte; Haliç Kongre Kültür Merkezi’ne doğru yol alan bir araçta…Amaç; Necip Fazıl Kısakürek’i anmak…Ve bizler de öyle sanmak/sandırılmak/kandırılmak…Tam o sırada Köprü’den atlama pozunda bir ademoğlu (şu işe bakınız ki Osmanlı Ocakları mensubu; demek ki rol kesecek başka bir figüran bulunamadı başka mecralardan ve dahi bezmiş olmalı ki Köprü’den geçenin neden olduğu icraatlar ve icralardan vs.)…Yaz, yazabildiğince…Atış serbest…İşte tam o sırada HIZIR ALEYHÜSSELAM gibi yetişti, kutsal kişi…Alıverdi zibidiyi, pardon ademullahı Azrail’in elinden…Her ne ise?… Hayırlı ise…Karıştırıverin akkoyunların yemlerine; yesinler, yutsunlar…”Savaş mı çıkaracaklar?…Onların savaşına bizim evlatlar yem mi olacaklar?” kaygısını unutsunlar diye…Alınız size bir hediye; Noel Baba’nın torbasından değil, Osmanlı özentilerinin çorbasından…Noel Torbacınız değil, Osmanlı Evliyası gibi Kurtarıcınız…
DAHA ÖNCE DE BÜLENT ARINÇ EFENDİYE SUİKAST GİRİŞİMİ ÜZERİNDEN BİR SENARYO İZLEMİŞTİK…YİNE ARTİZLİK İŞLERİ KUMPANYASI İŞBAŞINDA DEMEK Kİ…
Ve ben de yazmıştım zamanında “başkana suikast girişimi” adıyla, mizah tadında…Üstelik de yine bir Noel öncesinde, 21 Aralık 2009 gününde yaşanmıştı böylesi bir senaryo…Yad etmek için o filmi de paylaşıyorum izninizle:
BİR HOLLYWOOD SENARYOSU: BAŞKANA SUİKAST GİRİŞİMİ“ya da memleket versiyonu ile; Sadrazam Muavinine Suikast Teşebbüsü”
Dünya’nın gözbebeği bir memleket…Topraklarının altı da, üstü de bolluk, bereket…Ekonomik kriz, mriz teğetinden geçmiştir, daha fazlasına yoktur cesaret…Milleti hür iradesiyle hayatda, bilmez esaret…IMF, Dünya Bankası yalvarır kapısında; kasalarımız emrinize amade, memleketinize hizmet etmek kutsi bir ibadet…Varlığınız ab-u hayat; ecnebi memleketlerin kapısını çalmazsanız prestijleri sarsılır, imajları için olur international felaket…Sinemasalımız işte böylesi bir müreffeh, mesud ve de bahtiyar bir memlekette geçmektedir…Bu memlekette inanç, itikad hayatın her sahasında zuhur ve de inkişaf etmektedir…Bir timsali ve de misali olmayan bu memleket; globalization asrında, “think globaly, act localy” felsefesiyle 21.asrı fersah, fersah katetmektedir…Memleketin demokrasi havarisi başbakanı ki aslında sadrazamdır payesi ve de onun tek gayesi; arşı alaya terfii ettirmektir milletini, ne var ki ayağına köstek olan şu military illetini defedemedikçe tahtından, ne elemdir ki gülememektedir bahtından…Baba-oğul-kutsal ruh üçlemesi gibi; cumhurun başı, sadrazam ve de sadrazamın muavini ne yazık ki olamamaktadırlar demokrasi yolunda bu memleketin tek hakimi…Ve de hayata geçirememektedirler; thik globaly, act localy felsefesini, açılım babında ve de bu açılıma destek olsun diye her sahada F tipi organizationu ve en nihayetinde yedi düvele parselizationu…Ki bu memleket, üzerinize afiyet; bulunduğu coğrafyada muteber ve de muhim bir kuvvadır…Amma ve lakin military illeti; aynı yolda beraber yürüyen bu üçlü için mütemadiyen bir maniadır ve military illetinin ol cümle kelimeleri manidardır “memleketin bekası” cihedinde nazar-ı dikkat makamından…Bu manidar kelimelerin, manialı güruhu; sadrazamın muavini zat-ı muhteremin konağının civarına salar, birkaç serini, askerini…Lakin acemilikle yakayı ele verirler; tezden derdest olurlar…Bu vakıayı millet; sadrazamın muavininin ağzından işitir ki muavin atlatmıştır bir suikast belası, muhafaza eylemiştir evveliyatıyla Hazreti Mevlası ve de onun müsaadesiyle emniyet teşkilatının azası…Bu münasebetle alakalı bir tahkikat ve de tetkikat içün nazarlar dikilir military teşkilatına…Nizamiyeden müsaade verilemeyeceği müşkülatına tedbir olarak; hak, hukuk, guguk adamları, eda eyledikten sonra ezanın ardından namazları, “baskın, basanındır” deyü, karargaha avdet ederler…
Heyhat ki bu ilk fasılada evvela ricat ederler, çünkü military teşkilatının forbiden mevzuatı müsaade vermez bu baskına…İşte bu karambolde, er Ryan’ın yerine, karargah’taki erin peşine düşer takipçiler; eri değil, memleketi kurtarmak içün…Military teşkilatının en hassas amel ve emellerinin takibatıyla iştigal eyleyen bu karargahın telefonundan bir takım cümleler takılır tele-kulak hazretlerinin kepçesine…Hasbıhal eyler iken bir er oğul ile babası; bozulur fiyakası Karargah’ın…Çünkü hukukun gülen yüzü, yakalamıştır lüzumlu delili, kanıtı…Dikilmiştir nizamiye kapısına; timsal-i misal “demokrasi anıtı”…Çünkü muharebe ve de muhabere değil ama muhallebi çocuğu bu ser; vermektedir sır babasına, “yakılan evraklar” hakkında…Şu military teşkilatı; demek ki yaşamaktadır müşkülatı “ser verir, sır vermez” er tedarikinde…Ve akabinde tahkikat için karartılmasın diye evrak-ı metruke, bal değil amma balmumu dökülüp, mühür basılır kapılara ve de pencerelere…Sıkıştırılmıştır dencerelere en nihayetinde military teşkilatı…Ajanslardan mütemadiyen yapılır ifşaatı; memleket ahalisine “sadrazam muavinine suikast teşebbüsü” cümlesiyle…Artık AKlar ve de KARAlar meydana çıkarılacak, hukukun gülen teşkilatı sayesinde; Amerikancası ile baba-oğul-kutsal ruh ya da Türkçe meali ile cumhurun başı-sadrazam-sadrazam muavini AKlanarak, en muteber yerlerde saklanacak, military teşkilatı da itibarından alaşağı edilerek haklanacaktır…Bu vakıalar serisi; hukukun gülen teşkilatının bir zaferi olarak demokrasi tarihinin şanlı sayfalarında yerini alacak, demokrasinin inkişafındaki mania; military teşkilatı en nihayetinde tuş olacaktır ve de milletin indinde kartal değil, baykuş olacaktır…THE NİHAYET (Amerikancası; THE END)
“Muhakkak ve de şüphesiz ki; bu defalık, bu kadarcık yazılsa da senaryosu…Yeni bir movie için bilhassa senaryonun ucu açık bırakılmıştır…Yakında serial film babında gelişecek vakıalar için dönecektir directorün şaryosu…Ve cümlemizin merakını muciben ve de aklımıza takılan pek çok suali yeni bir movie anlatacaktır…”*Karilerimizin dikkatine:Karilerimizin de takdir edeceği gibi; “sadrazam muavinine suikast” filmi “Bir Amerikan Yapımıdır”…Her ne kadar senaryonun orijinaline halel getirilmemesi hususuna bilhassa dikkat edilmişse de, bazı kelimeler lisanımıza adapte edilerek, karilerimizin Amerikanca’larının henüz inkişaf etmediği muharririniz bendeniz tarafından fikredilerek Osmanlıca neşriyat tercih edilmiştir…Atide tamamiylen Amerikanca neşriyat, fikriyat, içtimaiyat, serbesiyat, intelengensiyat hususunda fazlasıyla hassasiyet arz edilecektir…