Yazarlar

Ey Celal Bey!

post-img
1980’li yılların başında İbrahim Biçer’le birlikte gitmiştik yanına. Gürsu’nun girişinde, Yıldız Tekstil’deki odasında ziyaret etmiştik onu. Yılların yaşanmışlığı vardı yüzünde. Hemen hemen sıfırdan aldığı şirketi Türkiye’nin en büyüklerinden biri haline getirmişti sadece 18 yılda. Bursaspor’a başkanlık da yaptı. O’nun döneminde takım lig 4’ncüsü olmuştu. Çok değil, on yıl bile geçmeden bir trafik kazası sonucu felç olup, yatağa bağlanacağını, tam dört sene sonra da Azrail’in kendisini almaya geleceğini nereden bilebilirdi ki Süleyman Kurtçu o sıralar? Annem hep söyler: “Ne oldum değil, ne olacağım diye düşüneceksin hayatta.” Ben en çok varlıklı ailelerin çocuklarına üzülürüm. Eğer iyi yetiştirilmemişler, “acemi nalbant gavur eşeğinde öğrenir” felsefesiyle büyütülmemişlerse çok sıkıntı çekerler ömürleri boyunca! İşte o sıralarda Süleyman Kurtçu’nun oğlu Atilla, Özel Namık Sözeri Lisesi’ni bitirdikten sonra gönderildiği Londra’da yabancı dil eğitimi görüyordu. Sonra döndü memlekete, kafasının en iyi bastığı işi yapmaya başladı: “Hamburgercilik.” Uzaktan arabaya doğru baktığımda arka sol lastiğin inik olduğunu gördüm. İyice yaklaştığımdaysa sağ tarafın da aynı durumda olduğunu fark ettim. Hadi bir tanesi olsa patlayabilir, ikisi de inerse eğer kasıt var demektir! Bursa Hakimiyet’te yazıyorum o sıra. Gazetenin yan tarafında da Atilla Kurtçu’nun işlettiği hamburgerci dükkanı var. Tabelalar astırmış, “buraya sadece müşteriler park edebilir” diye. Ben de dalgınlıkla yan tarafa bırakmışım aracı. Karşıdan bakışından anladım; ya kendi indirdi ya da garsonlara söndürttü lastikleri! Babası nerelere çıkmıştı, oğlan nerelerde geziyordu?!. O kadar içim acıdı, o kadar üzüldüm ki Atilla’nın o zavallı haline, Allah kimseyi o vaziyete düşürmesin. Atilla Kurtçu’ya dükkanı zengin arkadaşı Celal Sönmez kiralamıştı. Bir nevi dayanışma hali yani sizin anlayacağınız. O’nun da holding binasından çıkıp yanlış yere park edenlere sinkaf içeren kelimelerle hitap ettiğini söylediler ama ben şahit olmadım. Varsıl insanlarda nedir bu park takıntısı anlamadım gitti ayrıca? Bu kez 90’lı yıllar… Bursa Hakimiyet henüz karşıda, As Merkez’in bulunduğu alanda. Kapıda da “hükümlü” kontenjanından işe girmiş “Necdet” isimli bir adam var. Karısını aşığıyla yakalamış, uzun yıllar cezaevinde kalmış, sudan çıkmış balık gibi bir adam; asgari ücretle çalışıyor orada. Celal Sönmez tasarruf yapacak ya? Dönemin yöneticilerine “Atın bunu” diyor! “Aman efendim, işte yazıktır, günahtır!..” -Yok, atın bunu! Çok geçmedi, 15 gün sonra “Necdet’in kendisini astığı” haberini aldık!   Çalışsaydı hayata tutunabilecekti kesin. Naif adamdı, babası Ali Osman Sönmez yapmazdı işte bunu. Okuyucularım bilirler… İyi yanlarını da yazmışlığım vardır. Ancak, Bursa’da gazetecilik mesleğine en büyük kötülüğü yapanlardan biridir Celal Sönmez! “Tasarruf yapacağım” diye çalışanlarına çok az ücretler vermiş, gazetecileri merde namerde muhtaç eder hale getirmiştir çünkü! Çaresiz kalan insan haber de satar bilgi de! Adam yaşamında ilk kez gazetenin çocuk kulübüne üye olarak girdiği Bursa Hakimiyet Gazetesi’ne ömrünü vermiş. Gecelerini, gündüzlerini vakfedip, sinir sistemini harap etmiş. Bundan kısa bir süre önce medyanın genel yayın yönetmeni olan Okan Tuna’dan bahsediyorum. Almış çocuğu oradan, As Merkez’e müdür yardımcısı yapmış. You Tube’da “Ben gelin oldum” diye dolaşan bir video var! Bizim Okan da o kadın gibi bu duruma seviniyor garibim! Bir medya kuruluşunun en tepesindeki insan alışveriş merkezine müdür yardımcısı yapılır mı hiç? Celal Sönmez’de Eşkel sahilindeki kumlardan daha çok para ve gayrı menkul var. Yapasın şöyle pastalı pustalı bir parti. Jübilesinin şerefine koyasın bir keseye 100 tane Cumhuriyet altını Okan’ıma. Veresin yanında bir arabacık anahtarı. Giderken hoş bir seda bırak alemde ey Celal Bey. Gidenler yanlarında hiçbir şey götüremediler Celal Bey! Bak, ne Kubilay kaldı geride ne de Ali Osman Sönmez. O da yalan, bu da yalan, var biraz sen oyalan! “Artık demir almak günü gelmişse zamandan Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan. Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol; Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol.”

Diğer Haberler