Latin Ozan Horatius "Hakikati gülerek söylemek" demiş. Bizimkiler de "Lafın iyisi gülerek söylenir"demiş.Buradaki iyi; acı gerçek demek...Oysa bizler; söylediğimiz sözler yürekleri kırmasın diye değil,birileri kafamızı kırmasın diye "gülerek" söylüyoruz sözlerimizi...Dünya çok değişdi. Ama ne yapsak, nasıl yazsak; illa ki kıracaklar kafamızı...Bu durumda biz yine söyleyelim, söyleyeceğimizi de...İçimizde kalıp da dert olmasın; neden söylemedik diye...
Bu yıl yine 18 Mart 2019 Çanakkale Zaferi'ni anma törenlerinde GAZİ MUSTAFA KEMAL yok sayıldı, geçen yılda da yok sayıldığı gibi...Geçen yıl ki 18 Mart 2018 günü yapılan törenlerde de anılmamışdı Atamız...
Ve anımsıyorum da 2014 yılı törenlerinde de anılmamışdı...
2014 yılı nedeniyle televizyonlarda yapılan konuşmaları bugünmüş gibi anımsıyorum...
18 MART ÇANAKKALE ZAFERİ NEDENİYLE TELEVİZYONLARDA KONUŞAN ZAT-I MUHTEREMLER; ASKER DEĞİL, İMAM SOYLUYDU...GAZİ MUSTAFA KEMAL'İN ADINI ANMADAN, BAĞLIYORLARDI KONUYU BEDİR SAVAŞINA, PEYGAMBER ZAMANINA VE DE ÇANAKKALE ZAFERİ'NİN KAZANILIŞINI ALLAHIN YARDIMINA...ÖYLE Kİ GÖKYÜZÜNDE ÜÇ PARÇA BULUT OLUŞMUŞ, ANSIZIN YUTMUŞ 260 KİŞİLİK İNGİLİZ ASKERİNİ VE KAZANDIRMIŞ ALLAH İSLAM ALEMİNE ÇANAKKALE ZAFERİNİ...
İYİ DE NEDEN O KADAR ŞEHİD VERDİ BU VATAN ?...
DEĞİL Mİ TOPRAĞIN ALTINDA YATAN SENİN ATAN; KAZANDIYSA ŞAVASI ALLAHIN YARDIMI İLE İSLAM İNANCI,NEDEN ÖNCE ŞEHİS VERİLDİ BOSNA'DAN, BAĞDAT'A KADAR, OSMANLI'NIN HER KÖŞESİNDEN ?...
Ve günümüzde; Amerikan postalları ezerken Müslüman halkların topraklarını...
NEDEN YARDIM ETMEDİ İMAN GÜCÜ; IRAK'DA, LİBYA'DA,MISIR'DA VE SURİYE'DE ?...
YALNIZCA KIYAĞI OSMANLI'YA MIYDI,TORPİL Mİ GEÇMİŞTİ BİZİMKİLERE ?...
İYİCE SAPITTILAR VE SAPITMAYA DEVAM EDİYORLAR...BULANDIRIYORLAR; ULUSAL BİLİNCİ OLUŞMAMIŞ OLANLARIN O KÜÇÜCÜK BEYİNLERİNİ...
NE ZAMAN DURDURULACAK BU ULUSAL KİMLİK VE ULUSAL TARİH KATLİAMCISI İMAM SOYLULAR ?...
Bu tutum ve davranışların; kime, ne yararı var?...
BU GİDİŞLE; ÇIKARSA BİR SAVAŞ, BU ÜLKEYE SALDIRIRSA YEDİ DÜVEL...ÖYLEYSE DURSUN DURDUĞU YERDE SAVAŞMADAN; BU YURDUN EVLADI, MEHMETÇİK ASKER...
GÖRELİM BAKALIM NASIL KURTARACAKLAR BU YURDU; GÖKTEN YERE İNEN MELEKLER ?...
OLA Kİ BİR SAVAŞ ÇIKTIĞINDA; KİM BİLİR HANGİ TAŞIN ALTINA GİZLENECEK GAZİ MUSTAFA KEMAL'İ YOK SAYAN BU İMAM KELEKLER ?...
Yeter bu kadar nankör gelmeyin bu yurdu kurtaran ve kuran Gazi Mustafa Kemal ATAMIZ'a!...Son verin bu hatanıza!...
Şu Mart ayı dediğin; geçmişde vergiciler, bir de kediler için çok önemliydi.Yıllardır neredeyse soluduğumuz hava için bile vergi ödeyecek duruma getirildiğimiz için yalnızca Mart ayı değil, yılın 12 ayı ve 365 günü vergi ödemekle yükümlüyüz. Kediler derseniz; yalnızca Mart ayında değil, Küresel İklim Değişikliği bağlamında, değişen dünya düzeninde sürekli aşk-meşk peşinde...
Ama bunlar dert mi Mart ayına?...Öylesine önemli ve anlamlı günler var ki sırada; acaba Mart ayında hiç boş gün var mı takvim yapraklarında?...
8 Mart; kadınların günüymüş...
18 Mart; Çanakkale Zaferimiz'i ve şehidlerimizi anma günü...
18-24 Mart günleri; yaşlılara saygı haftası...
20 Mart; Dünya Mutluluk günü...Bu arada 20 Mart Dünya Mutluluk Gününüz MUTLU olsun; eğer bunca sorunlara ve denetleme olanağından yoksun bırakıldığınız (demokratik haklarınız bağlamında) sorumsuzluklara karşı yine de MUTLU olabiliyorsanız eyy Türk Ulusu..
21 Mart; Nevruz, yeni bahar, ekinox günü...21 Mart Türkler'de baharın gelişinin kutlandığı gün; NEVRUZ yeni gün... Ama birileri yine ayrılıkçı ateşler yakacak; yedi düvelin alkışları eşliğinde...
21 Mart; şiirlerin günü ...
22 Mart;suyun yaşamsal önemini vurgulama günü...
27 Mart; Dünya Tiyatro Günü...
Ve en önemlisi ve umarız ki 31 Mart 2019 günü de ülkemizde demokrasi çiçeklerinin açacağı, halkın mutlulukla,kardeşlikle, barışla geleceğine adım atacağı bir gün olacak...
Böylesine dolu, dolu geçen bir Mart ayını da uğurladıkdan sonra; 23 Nisan, 19 Mayıs, 30 Ağustos derken, 29 Ekim günü Cumhuriyetimiz girecek 96.yaşına... Bununla birlikte Türkiye'nin gelişmekde olan ülkeler sıralamasındaki yerinin yükselmesini beklerken, başköşede yer bulacağız kendimize azgelişmişler arasında...Çünkü ülkede sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel sorunlar çözülmedikçe...Hak, hukuk, adalet, bağımsız yargı, basın özgürlüğü günden güne geriledikçe...Osmanlı'dan beri süregelen yönetimle,halk arasındaki "baskı-sindirme-iletişimsizlik" gibi olumsuzluklar günümüzde de ülkeye egemen oldukça...Ve Osmanlı'dan miras kalan ümmet, cemaat anlayışı, 29 Ekim 1923'den beri Atatürk İlke ve Devrimleri'ne karşın dirençle varlığını korudukça...Eğitim düzeyi, niteliği, niceliği; her anlamda yetersiz kaldıkça...Ülkemizin kalkınması, gelişmişlik bağlamında sınıf atlaması nasıl beklenebilir ki?...
Kuşkusuz görsel ve yazılı basın-yayın organlarının etkisiyle Türkiye'de hızlı bir değişim yaşanmışdır ve yaşanmakdadır da... Örneğin günümüzde; ekonomik çıkarları sözkonusu olunca Türk halkının hocası, hacısı, hem fingirdek gacısı, hem de türbanlı bacısı...Parasını yastığın altında saklamadan ya da küpünü bahçesine gömmeden, doğru bankaya götürüp en yüksek faiz pazarlığını da yaparak, vadeli hesaba yatırmasını iyi öğrenmişdir...Ve köylüsü;tarlasını arsa spekülatörlerine yüksek bedelle satmasını da öğrenmişdir.Üstelik dini bütünler "hayır olsun" diye borç para verirken;dolar ya da euro üzerinden sevap kazanmasını öğrenmişler ve bu yöntemi pek sevmişlerdir.
Kuşkusuz bu öğrenilen tutum ve davranışlar; mikro-ekonomik düzeyde ya da "özel çıkarlar" sözkonusu olunca, kişilere kısa dönemli kar sağlamışdır. Ama ne yazık ki ülke kalkınmasına yarar yerine,zarar getiren sonuçlar doğurmuşdur uzun dönemlik bir perspektifde...
Bilindiği gibi kısa dönemli karlar peşinde koşan, kısa dönemli süreçleri düşünen insanların; kendi çıkarlarını, toplumun çıkarlarından önde geldiğine ilişkin kanıları vardır. Ve bu insanlar çalışırken, görev yaparken; verimlilik ve etkinlik sağlamak yerine, iş saatlerini her nasıl olursa olsun doldurup,bir an önce çekip gitmeyi amaç edinmişlerdir. Bu düşüncedeki işgörenler; kendilerinden beklenen beyinsel ve bedensel performansı göstermekden kaçınırlar.Bu nedenledir ki toplumumuzu oluşturan bu düşüncedeki bireylerin olumlu yönde eğitilebilmesi için okullarda öğrenim görmelerinin dışında, değişik yol ve yöntemlerle eğitilmeleri gerekir, özellikle "iş ahlakı" edinmeleri amacıyla...Çünkü ekonomik kalkınmanın oluşması ve sürekliliği için toplumumuzda "sürekli eğitim" bir gereklilikdir. Ünlü düşünür Voltaire'in dediği gibi; okulda öğrendikleriyle yetinenler, mürebbiyeleriyle konuşan çocuklara benzerler.
Günümüzün tüm Batılı ya da Doğulu tüm gelişmiş ülkeleri; hizmet içi eğitimin yanısıra, yaşam boyu eğitime büyük önem vermekdedir. Ülkemizin de bir an önce kısa dönemli çıkarlarının peşinde koşan fırsatçı insanlar ülkesi olarak anılmasının önlenmesi için yaşam boyu eğitimin toplumsal yaşamımızda yer alması ve belki de Devlet Politikası olması gerekir. İşte böylesi bir yönlendirme, bilinçlendirme gerçekleştirildiğinde;Türkiye kısa dönemli düşünen, gündelik yaşayan, fırsat avcılığı yapan,kendi çıkarları uğruna ülkesini, değerlerini satan insanların ülkesi değil...Uzun dönemli düşünen, ülkesinin geleceği için kaygılanan, gelecek nesillerin gönenç içinde yaşamasını sağlamak için özveriyle çabalayan bir yurtdaşların ülkesi olacakdır, dolayısıyla da gelişmiş ülkeler arasında saygın bir yere kavuşacakdır.