Yazarlar

Halifelik yeniden ihdas edilmeli

post-img
Hâlâ topraklarında güneş batmayan tek ülke olarak tanımlanan İngiltere’nin yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni tanımak için masaya koyduğu bir “dayatma” olduğunu çok geç öğrendim “halifeliğin kaldırılması” isteğinin.   Resmi tarih başka türlü öğretmişti de ondan elbette.   Osmanlı’nın son dönemlerinde ya da siz buna “Cumhuriyet’in ilk yılları” deyin, bir “yobazlar, gericiler, dinciler” vardı bir de “yeni, genç, uygar, çağdaş bir ülkenin kurucuları olan Atatürkçüler” vardı bize anlattıklarına göre.   Atatürk ve yoldaşları Türkiye’yi muasır medeniyet düzeyine yükseltmek için devrim üstüne devrim yapıyor, dinci ve yobazlarsa karşı devrim için ellerinden geleni yapmaktan geri durmuyorlardı bir türlü.   Yobazlık, gericilik, cahillik vardı elbette, hiç olmaz olur mu?   Vardı ama bizi geçmişimizden tamamen koparan bazı köklü değişikliklerin yapılması için sebep miydi bu durum?   Örneğin bir Arap, bir Hintli, bir Afrikalı kendi milli kıyafetiyle gezebilirken bu gün, “Kılık Kıyafet Kanunu’yla” niye bir pantolon, ceket, gömlek ve fötr şapkaya mahkum edilmiştik biz hâlâ düşünür düşünür bunu sorgularım zaman zaman?   Hele hele Osmanlı toplumu gibi her sınıfın, her mesleğin, her yörenin kendine özgü o muhteşem zenginlikte, olağan üstü güzellikte bir gardrobu varken.   Kadınlar için ayrı muazzamdı kılık kıyafet kültürümüz, erkekler için ayrı.   Bugün biri çıkıp bir moda başlatsa ya da eski orijinal giysilerin üretimine yeniden girişse şalvarı, cepkeni, yeleği ilk giyecek olanlardan biri de ben olurum herhalde!   Sonra, niye Latin harflerine geçtik, onu da hâlâ kavrayamam!   Efendim batıymış, medeniyetmiş, uygarlıkmış geçin o teraneleri!   Selçuklu'dan bu yana olağanüstü güzellikte muhteşem eserler verdiğimiz ve yüzlerce yıldır da kullanageldiğimiz alfabeyi neden terk ettik?   Bugün kendi alfabelerini kullanan örneğin Ruslar bizden daha mı geri?   Ya da Çinliler, İsrailliler?   “Solculuğu” yaşamım boyunca önce “sormak, sorgulamak” olarak anlayıp algıladım hep.   Sormayan, kendilerine ne öğretildiyse alıp olduğu gibi kabul eden insanlar benim gözümde “sağcılardı”.   Bir de kendilerine belletilenlere “ilahi” düzeyde kıymet verip, “tapacak” kadar savunanlar vardı, işte “yobazdı” onlar da benim nazarımda!   Şimdi kendilerini solcu sanan bazı yobazlar kızıyorlar bana biliyorum ama diyalektiğin temel kuralıdır değişim.   Değişmeden gelişim, gelişmeden değişim olmaz.   Sormadan, sorgulamadan da ilerleme sağlanamaz.   Mesela “halifelik” niye, hangi kafayla kaldırıldı ona da hiç anlam veremem?!.   Yok efendim artık bir önemi kalmamışmış, hem zaten halifenin çağrısı üzerine İslam alemi Osmanlı’nın yardımına koşmamışmış falan filan.   Geçiniz, hepsi tamamen hikaye, Cumhuriyet döneminin kafamıza soktuğu hurafeler bunlar!   İş Bankası’nın, Hindistan’da yaşayan Müslümanların bileklerindeki, kulaklarındaki altınları sandık sandık toplayarak kurtuluş mücadelesi veren Türklere gönderdikleri yardım paralarıyla kurulduğunu sakın unutmayın!   Hem tam da o dönemde İslam dünyasının hemen hemen tamamı İngiliz sömürgesi yapılmıştı yani, kıpırdayacak halleri yoktu, bunu da unutmayın!   Araplara kızıyoruz…   Kendimizce kızmakta da haklıyız belki çünkü, İmam Gazali’den, Haçlı seferlerinden beri Türklere karşı düşmanlıkları belgelidir Arapların.   Fakat İngilizlerin onların kafasına soktuğu “Halifeliğin aslında Kureyş hanedanında bulunması gerektiği” yönündeki fikirdir onları bizden tamamen ayıran.   18’nci yüzyılda ortaya çıkarılan “Vahabilik” İngilizlerin desteğiyle iyice güçlendirilmiş, çeşitli ayaklanma ve isyanlarla Araplar Türklere karşı kışkırtılmaya çalışılmıştı.   Vakit 1880’i gösterdiğinde İngilizlerin Sudan Genel Valisi Charles George Gordon’un ki, Türk tarihi ondan “Gordon Paşa” diye söz eder, Hartum’da başlattığı ayaklanmanın yayılmasıyla Arapların hemen hemen tamamı “halifenin bir Arap olması gerektiğine” inanıyordu.   Oysa İngilizlerin böyle bir dertleri yoktu; onların asıl amacıysa ileride İslam birliğini sağlama potansiyeli mevcut olan “halifeliği” tümden yok edip sömürgeci geleceklerini güvence altına alabilmekti.   İngiltere Arapları kışkırtmayı, Dünya Savaşı sırasında İngilizlerle sıkı işbirliği olan Hicaz Emiri Hüseyin’in oğlu Faysal’ın irtibat subayı Yüzbaşı Thomas Edward Lawrence’la sürdürdü.   İngiliz İstihbarat Teşkilatı “İntelligence Service’nın”  casusluğunu yapan Lawrence’in asıl görevi Araplarla ve liderleriyle görüşerek, onları Osmanlıya karşı ayaklandırmaktı.   Nitekim Araplar, onun İngiltere'den sağladıkları para, silah, cephane, araç ve gereçlerle Türklere karşı birçok gerilla savaşı kazandılar o dönemde.   Meraklısına not, Lawrence’in o dönemde seyahat edebilmek için kullandığı motosikletin bir benzeri İstanbul’da, Rahmi Koç müzesinde sergileniyor haberiniz olsun.   Yavuz Sultan Selim’in Hicaz ve Mısır seferi dönüşünde getirdiği halifelik bu unvanı taşıyan Sultan Vahdettin’in, İngilizlere sığınmasının ardından dikkat edin bu makam, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından “saltanattan” ayrılarak önce hanedanın bir diğer üyesi Abdülmecit Efendiye verildi!   Bunun nedeni Son Halife Abdülmecit’in çok iyi resim yapması, müzikle uğraşması, eşinin ve kızlarının başlarının açık bulunması değildi elbette, Ankara hükümeti ve İngiltere açısından “kontrol edilebilir” olduğunun düşünülmesiydi.   Fakat umulduğu gibi çıkmadı Abdülmecit efendi, İslam birliğine ilişkin girişimler içerisine girdi!   Ne de olsa Yavuz’un, Kanuni’nin, Sultan Süleyman’ın torunuydu o da!   Sonra…   Önce saltanatı kaldıran Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3 Mart 1924 günü çıkarılan bir kanunla Halifelik de tümden kaldırıldı ve Osmanlı hanedanının tüm üyeleri süresiz olarak sınır dışı edildiler.   Yoksulluk, çaresizlikle geçen hayatları pek hüzünlüdür.   Fransa’nın Nice kasabasında yaşadı pek çoğu, parasızlıktan kızlarını Hindistan racalarıyla evlendirmek zorunda kaldı Abdülmecit efendi, cenazesini dahi kabul etmedi Türk hükümeti, tabutu günlerce Paris’teki bir camide kaldı, sonra Arabistan’a götürüp defnettiler.   Torunu Neslişah Sultan’ı çok beğenirim, asalet ve zarafetin sembolü, güzeller güzeli bir kadındır.   3 Mart’ta Türkiye’de kaldırıldı, 5 Mart’taysa Hicaz Kralı Hüseyin 101 pare top atışıyla kendi halifeliğini ilan etti dört bir yana.   O dönemde birkaç gün içerisinde 9 ayrı halife adayı daha çıktı Arapların arasından!   Diğer Müslümanların hiçbiri Arapları güvenilir bulmamış, kimse sallamamıştı bay Hüseyin’i.     Hilafetin kaldırılmasının Türkiye kadar dünyada da geniş yankıları oldu.   Tarihçi Arnold Toynbee, “hilafetin kaldırılmasını” Türk milliyetçilerinin sabırsızlığından, Ankara’nın halifeliği Vatikanlaştırmayı başaramamasından” kaynaklandığını dile getirirken The Daily Telegraph, “Türkiye’nin İslam milletleri liderliğinden üçüncü sınıf Tatar cumhuriyetine dönüştüğünü” yazıyordu!..   Hilafetin kaldırılmasının arkasında Fransız-İtalyan-Selanik kaynaklı radikal localar olduğu ileri sürülüyordu o dönemde ayrıca!   The Observer, “Türkiye’nin batılılaşma uğruna “Doğu itibarını” terk ettiğini” söylüyor, Paris merkezli Le Journal’sa, “İstanbul’un dini saygınlığını yıkmaya çalışan İngilizlerin böyle bir şansı hayal bile edemediğini” yazıyordu!   Oysa ilk meclis dualarla açılmış, Mustafa Kemal ve arkadaşları “hilafeti kurtarmak için”savaştıklarını açıklamışlardı tüm dünyaya.   Bir diğer kaynak olan 1941 yılında basılmış “Briton and Turk” isimli kitaptaysa aynen şu ifadeler yer alacaktı:   “Türk cumhuriyetçileri, Müslüman uyrukları olan herhangi bir gayrimüslim devlet için her zaman güçlükler çıkaracak bir kurumu (hilafeti) ortadan kaldırmakla Britanya İmparatorluğu’na olağanüstü bir iyilik yapmıştır. ”    Şimdi ben diyorum ki…   Hilafeti kaldıran kim?   “Türkiye Büyük Millet Meclisi.”   Ee kaldıran makamın yeniden atama yetkisi de yok mudur?   “Bal gibi de vardır!..”   Kanuni Sultan Süleyman kendisini “Katolikliğin hamisi” ilan edecek, Hristiyanların bir “Vatikan’ı” olacak, Ruslar Ortodoksların koruyuculuğu için Osmanlı’yla anlaşma yapacaklar, g.t kadar Fener Rum Patrikhanesi’nin etrafında bile kıyametler kopacak da…   Müslümanlar halifesiz kalacak öyle mi?   Şu anda dünyadaki Müslümanların en fazla ihtiyaç duydukları şey, onları bir araya getirebilecek halifelik kurumu.   Ne “şugar” olur be, düşünsenize nur topu gibi yeni bir halifemiz olmuş, dadından yinmez valla!

Diğer Haberler