Bulgaristan parlamentosunun üçüncü partisi konumundaki Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin kurucu genel başkanı Ahmet Doğan’ı en baştan beri hiç sevemedim.
Ağırlıklı olarak etrafında Türklerin toplandığı bir partiydi HÖH.
Ve Bulgar zulmüne karşı bir başkaldırının da çatısını oluşturmuştu o yıllarda.
Aradan yıllar geçti, Ahmet Doğan’ın aslında Bulgar-Rus istihbaratının bir adamı olduğu, daima Bulgar-Rus menfaatlerini gözettiği, daha en baştan beri durumu idare ederek gerçekte Türkleri usulünce sattığı ortaya çıktı!
Ahmet Doğan ve HÖH’ün içine yönetici olarak aldığı insanlar birer Truva atıydılar sizin anlayacağınız.
Kurulduğundan beri bu parti daima güçlü olduğu için belediye meclis üyesi, belediye başkanı ya da milletvekili olmak isteyen Türkler de yeni bir siyasi yapılanma kurmak yerine HÖH’te kalarak nemalanmayı seçtiler böylece.
O günden bu günlere kadar her şey yolundaydı.
HÖH hiçbir arıza çıkarmadan sessiz sedasız Bulgar devletinin de gözetiminde, bünyesindeki insanlara siyasi rant dağıtıp duruyor, fincancı katırlarını da asla ürkütmüyordu.
Ne zaman ki hava sahasını ihlal eden Rus uçağı Türkiye Hükümeti tarafından düşürüldü ve işte HÖH Genel Başkanı Lütfü Mestan üstelik de Bulgaristan parlamentosunda bir açıklama yaparak “Türkiye’nin haklı olduğunu” savundu…
Ahmet Doğan da Rus ajanı fabrika ayarlarına geri dönerek, “onursal genel başkan” sıfatıyla merkez yönetim kurulunu toplayıp Lütfü Mestan’ı görevden düşürüverdi!
Ardından tek genel başkanlık yerine, eş başkanlık sistemi getirildi HÖH’te ve Ruşen Rıza, Mustafa Karadayı ve Çetin Kazak bu göreve atandılar.
Önce Türk büyükelçiliğine sığındı Lütfü Mestan.
Oraya çocuklarını da alarak gelmişti.
Kuşkulu bir intihar sonucu 2008 yılında hayatını kaybeden HÖH liderinin özel kalem müdürü Ahmet Emin gibi öldürülmekten korkuyordu.
Çünkü Türk istihbaratına içeriden bilgi sağladığı iddia edilen Ahmet Emin’den çok daha fazlasını yapmış, HÖH içerisindeki Bulgar ve Rus yanlılarını bir bir temizlemeye başlamıştı.
Aslında Lütfü Mestan’ın da ajanlık geçmişi vardı Bulgaristan’da ve kod adı “Pavel’di”.
Fakat belli ki ikili oynamayı başarmış, daima aslından yana olmuştu!
Ahmet Doğan ve kontrolündekilerin Türk Hükümeti’yle arası hiç iyi değlken, Lütfü Mestan’ın kıblesi daima Ankara olmuştu.
Devlet yönetmek bisiklete binmek gibidir.
Daima pedal çevirmek zorundasınız yoksa, düşersiniz!
Aslında tüm ülkeler sürekli olarak birbirleriyle savaş halindedir.
Ömrü cephelerde geçmiş bir Osmanlı paşası olan Atatürk’ün “Yurtta sulh, cihanda sulh” lafının diplomatik açılımı, “Biz yeterince güçlenene kadar aman diyeyim sulh” demektir!
Barış zamanları savaşa hazırlık ve istihbarat faaliyetleri için kullanılan zamanlardır aslında.
Barış dönemindeki savaşları beceremeyen yönetciler savaş vakti geldiğinde ülkesini ve halkını kaybetmeye mahkumdur.
AKP Hükümeti’nin dış politikadaki doğrularından biri de Bulgaristan’da uyguladığı stratejidir.
Çakma Türk dostu Hak ve Özgürlükler Hareketi’nden kurtulma vakti artık çoktan gelmiştir.
Türkiye’nin Burgaz Başkonsolosluğu’na kültür ateşesi olarak atanan Orhangazi Eski Müftüsü Uğur Emiroğlu, HÖH’ten ihraç edilen Lütfü Mestan’la temas kurarak Anadolu’dan 50 bin oy ve gelecekteki çalışmalar için 20 milyon dolar para vaad eder.
Ve Mestan’ın önderliğinde “Sorumluluk Özgürlük ve Hoşgörü için Demokratlar Partisi” yani DOST Partisi kurulur.
Ve ilk etapta HÖH’ten 6 milletvekili buraya geçer.
Gelişmelere çok bozulan ve direksiyonu artık elinden kaptıran Bulgar Hükümeti buna karşılık eski müftüyü “istenmeyen kişi” ilan ederek sınır dışına gönderir.
Türk Hükümeti de buradaki konsoloslukta görevli bir sekretere aynı muameleyi uygular ama sadece bununla da yetinmez.
Ahmet Doğan ve büzükdaşı Bulgar Medya Patronu Deyan Peevski için Türkiye’ye giriş yasağı konur!
Bu da yetmez, aralarında HÖH mensubu, belediye meclis üyesi, belediye başkanı ve milletvekillerinin de bulunduğu tam 140 kişi hakkında “Türkiye’ye girişleri sakıncalıdır” kaydı düşülür.
Atatürk’ten sonra belki de ilk defa bir Türk Hükümeti dış politikada ortaya irade koymakta, gizli ya da açık kararlı bir tavır sergilemektedir.
İşte önceki gece HÖH eş başkanları Ruşen Rıza, Çetin Kazak, HÖH Milletvekili Erdinç Hayrullah, Kırcaali Belediye Başkanı Hasan Aziz ve HÖH Türkiye Sorumlusu İsmet Kahraman Kapıkule sınır kapısına gelirler.
CHP’li Tekirdağ Milletvekili Emre Köprülü gerekli randevuyu almıştır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nu ziyaret edecekler, görüntüde “Nisan ayında yapılacak parti genel kuruluna davet etme” bahanesi altında CHP Genel Başkanı’na “AKP Hükümeti’nin güya Bulgaristan’daki Türkleri bölme operasyonunu” şikayet edeceklerdir.
Kapıkule’de diplomatik pasaportları olmasına rağmen gece saat 23.00’ten, 03.00’e kadar bekletilir HÖH heyeti!..
Çünkü gruptakiler Türkiye’ye girişleri sakıncalı 140 kişi arasında yer almaktadır.
Saatler süren telefon görüşmeleri ve diplomatik girişimlerin ardından orada epeyce bekletildikten sonra ancak geçebilirler gümrükten.
Ve dün de Devlet Bahçeli’nin ardından, Kemal Kılıçdaroğlu’yla da görüşürler.
CHP Genel Başkanı bereket versin ki bu kez her zamanki acemi politikacı tavrını gösterip, sırf AKP karşıtı siyaset yapmak adına balıklama atlamadı HÖH’lülerin tezgahına!
“Biz ki tarafa da eşit mesafedeyiz” dedi özetle!
Bu durum Türkiye’nin uyguladığı dış politikaya karşı şimdiye dek sergilediği ilk ve tek olumlu ve de ılımlı duruşuydu CHP’nin belki de!