Bilindiği gibi birkaç yıl önce açıklama yapılmıştı bilim dünyasından; İNSAN eliyle yaratılan çevre sorunları bağlamında, kadınların doğurganlıklarının denetlenmesi amacıyla aldıkları hapların, aylık periyodları sırasında akan kanla ve kadınlık hormonları eşliğinde -deniz deşarjlı kanalizasyon düzeneklerinin aracılığıyla- denizlere ulaştığına ilişkin… Böylesi açıklamalara karşın yine de İNSAN oldukça pişkin, duyarsız, aldırmaz yarattığı çevre sorunlarına…
Oysa parçası olduğu Doğa’da, İNSAN soyunun varoluşunu sürdürebilmesi için kullanımına sunulan denizin, havanın, toprağın suyun kirletilmesi, bozulması demek; gelecekteki kendi gelişimini, çoğalışını, varoluşunu sonlandırmak için verilen us dışı emektir… Dolayısıyla gelecek için öngörülerde bulunan ve sorumluluk bilinci taşıyan bilim dünyası uyarmıştı İNSAN soyunu; bırak bu acımasızca vahşi kapitalizmcilik oyununu, değiştir huyunu, yoksa sonun karanlık, seni bekliyor ölüm... Bununla birlikte verilmişti; doğum kontrol haplarının denizlere ulaşması sonucu balıkların efemineleştiğine yönelik iyi bir de örnek… Değiştirilmedikçe bu sorumsuz tutum ve davranışlar, kirlendikçe denizler…Denizlerdeki efemine balıklar yenildikçe de kalmayacaktı palabıyıklı ERKEKLER…Sonrasında da KADIN tek başına nesilleri üretemeyeceğine göre; son bulacaktı tüm kutsal kitapların verdiği “üreyin, çoğalın” buyruğuna ilişkin töre…
Nereden, nereye?.. ERKEK kısmısı işte; mantıklıyım diye gezinir, ama yarınını düşünmez. Kendini beğenmişlikle üstünlük, efendilik taslar… Elinden gelse kafeste besler; “sözde” Dünya’nın yarısı saydığı kadını… Velhasıl erkek egemen toplumda bilindiği gibi KADINLIK pek madara... Bilim dünyası denetlemek amacıyla kadının doğurganlığını, ürettikleriyle; erkekliği hiç düşürmeden yatırdı kumara...
Gerçi öngörülmemişti elbetteki böylesi bir olumsuz dışsallık... Ama Doğa daha akıllı, parçası olan İNSAN soyundan... Onun sorumsuzca koynuna bıraktıklarını geri verince İNSAN'a... İNSAN soyunun atıkları ve özellikle de düşüncesizce, sorumsuzca çöp diye bıraktıkları, Doğa'nın arıtma hızının ötesine geçince...... Doğa'daki dolaylı bir dolaşım sonucunda ve kimyasal atıklar değişime uğramadan ulaşmaya başlayınca yeniden İNSAN soyuna, KADINLIK hormonları dolmaya başladı ERKEK bedenine...
Kendini Doğa'nın efendisi sanma sayrılığına tutulan Adem oğullarının kendi eylemlerinin sonucunda, kendi cinselliklerine yazdıkları böylesi bir yazgıda ve Doğa'nın yardımıyla da; uzun dönemde KADINLIK kazandı, erkeklerden aldı binlerce yıllık öcünü...Son kertede gösterdi gücünü; giderek başladı cinsel dönüşümü XY'lerin XX'ere doğru... Adam'ın kaburga kemiğinden yaratıldığı ileri sürülen KADIN; yeni, yeni KADIN sayısının yaratılmasına aracılık etmeye başladı bilmeden, düşünmeden, planlamadan...
Diyelim ki tam burada; yaşamımız giderek sonlandırılmaya başlasa da açgözlü, obur Adam'ın yarattığı vahşi kapitalizmin karanlık ormanlarında... Umudumuz denize dökülen KADINLIK hormonlarında....Çünkü Doğa kadından yana... KADINLIK hormonu aldıkça bedenine ERKEK;giderek daha hassas, ince düşünceli, mantıklı ve hatta daha ürkek...
Bu dönüşüm sürecinde Adem oğulları belki erkeklik elden gidiyor diye kaygılı ama gelecekte kesinlikle olamayacaklar vahşi kapitalizmin doyumsuz bencili... Neden oldukları çevre sorunlarının etkisiyle KADINLIK yerleştikçe bedenlerine; uzaklaşacaklardır vahşetlerinden, uzlaşacaklardır öncelikle artık cinsel türdeşi olan kadınla, bundan böyle Doğa'yı, toprak anayı yarmadan/yormadan ve hiç kimselere sormadan eşeleyip, aşındırmaktan sakınacaklardır. İyi günler ilerde... Umudumuz balıkların Adem oğullarının bedenine taşıdığı KADINLIK hormonlarında...
GÜLİSTAN padişahları ve başta onların Big Brother'ları ve de onların sömürgeci yoldaşları acımasızca yaraladıkları Doğa'yı öldüremeyecekler... Çok yaşasın BALIKLAR, taşımanız için denizlerde sizleri bekliyor HORMONLAR... GÜLİSTAN’ın AKpadişahları, AKvekilleri, AKpaşaları, akbabalar gibi yağmalamaktalar ülkenin doğal kaynaklarını; toprağına, suyuna, ormanına, tarladaki harmanına acımadan… İleri demokrasinin seçim düzeniyle de onlardan kurtulmak pek yaman… Hoca Nasreddin’in söylemiyle; biliyoruz ki bir gün bindikleri dalı kesecekler, ziyafet sofralarında hormonlu balıkları yedikçe de Akbabalar olarak bindikleri daldan, AKmemeliler olarak inecekler…
Hamiş: Şimdi korkudan/kaygıdan erkekler balık da yemezlermiş, işte tam yandık o zaman…