Dinini, diyanetini, fikirlerini, tarzını ve de mezhebini ister beğenin, ister beğenmeyin ama…
“İran İslam Devleti’nin siyasi, hukuki ve ruhani önderi Ruhullah Musavi Humeyni, sadece ülkesinin değil, orta doğunun ve büyük bir İslam coğrafyasının, batıya ve emperyalizme karşı gösterdiği tavizsiz ve dik duruşuyla çok büyük bir önderidir, kılavuzudur aynı zamanda!..”
Sizlere “dünyanın en büyük gangsteri kimdir” diye sorsam pek çoğunuzun aklına hemen ünlü Baba Filmi’nin kahramanı Don Corleone gelecektir mutlaka?
Gerçek yaşamda bu gün dünyanın en büyük gangsteri, en büyük haydudu Amerika Birleşik Devletleri’dir.
Don Corleone’ninkiyse, Amerika’nın gangsterliğinin yanında İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’ndaki bir “don markası” kadar komik kalır!
Öyle bizim gibi 300-500 milyar dolarlık yani, 1 milyar dolar kadar bile dış borcu bulunmayan ülkelerle kıyaslandığında daha iyi anlaşılabilir sözünü ettiğim tablo, ABD’nin bu gün dünyaya 13 bin 450 kere milyar dolar dış borcu vardır!
Kendi vatandaşlarına kullandırdığı mortgage kredilerinin risklerini Avrupa başta olmak üzere tüm dünyadaki sigorta ve finans kuruluşlarına sattıktan sonra sistemin iflas etmesi sonucu ortaya ödenmesi gereken korkunç miktarda bir bedel çıkınca “ödemiyorum” diyerek, yaklaşık 1000 adet milyar doları dünyanın yani, hepimizin sırtına yükleyen Amerika, yine en büyük soygunlarından birini daha gerçekleştirip, yerküreyi ekonomik krize sokmuştur.
Ekonomisini karşılıksız yani, altın karşılığı olmadan habire dolar basıp satarak idare eden ABD’nin en büyük kozu dünya ticaretinin ağırlıklı olarak kendi para birimiyle yürütülmesidir.
Dolar ticaret aracı olmaktan çıksın, dünya Amerika’nın, Amerika dünyanın tepesine göçer!
Bazen de kendi ülkelerinde iktidara getirdiği kimi diktatörlerin palazlanmalarını, memleketlerindeki doğal kaynakları soyup soğana çevirerek bir kenara milyarlarca dolar atmalarını bekler sabırla Amerika, günü geldiğinde onların da tepelerine çökmek için!
İran Şahı Rıza Pehlevi’nin hali de böyleydi. Yurt dışında başta Amerika olmak üzere, İngiltere ve Fransa’nın birlikte himaye ettikleri Humeyni’nin uzaktan çabaları sonuç vermiş, sallantıda olan şah rejimi yıkılmak üzereydi 1978 yılının sonlarına doğru artık.
Bursa’da, İpekçilik Caddesi’ndeki Koç Apartmanı’nın alt köşesindeki evde çoğu olmak üzere kentimizde tam 7 yıl barındırılan Humeyni’ye ardından yine Amerika’nın isteğiyle 3 yıl Saddam’ın Irak’ında, 3 yıl kadar da Fransa’da bakıldı.
İran’ı yönetirken biriktirdiği milyarlarca dolarlık serveti Amerikan ve İngiliz bankalarında bulunan devrik Şah Pehlevi’nin bu paraların tek kuruşuna bile dokunamadığı, dahası ülkesinden kaçarken ya da kaçtıktan sonra Humeyni’nin özel ricasıyla uçaktan aşağı atıldığı, bu gün Kahire’nin Rifai Camisi’nin avlusunda bulunan mezarınsa boş olduğu söylenir!
Daha sonra şüpheli bir şekilde Rıza Pehlevi’nin mirasçılarından küçük kızı Leyla’nın Londra’da bir otel odasında aşırı doz uyuşturucudan ölü bulunması, küçük oğlu Ali Rıza’nınsa başına tek kurşun sıkarak intihar etmesi hayli düşündürücüdür.
Kalan çocuklarınınsa babalarının maddi birikimlerinden (!) hiçbir şey talep etmemeleri, Amerika ve İsrail yanlısı söylemlerle bir gün sıranın kendilerine gelmesini ümit ederek yaşayıp gitmeleriyse son derece manidardır.
Saddam Hüseyin ve Muammer Kaddafi’nin sonu da böyle olmuştur, Amerika onların tepelerine de çöküp, geride hiçbir şey bırakmamıştır!
Saddam’ın tüm çocuklarının tek tek avlanarak öldürüldüklerini, keza aynı akıbeti Kaddafi’nin çocuklarının da yaşadıklarını unutmadınız umarım?
Belli bir süre peşini kimse aramayınca hazineye devredilecek diktatör servetlerinden oluşan o muazzam meblağlar aslına rücu edecektir nasılsa.
Bizimkinin payına da Reza’yla yapılan altın karşılığı petrol işinden 50 milyar dolar düştüğü, hayırlısıyla bu paranın da kendisinden vakti geldiğinde tahsil edileceği konuşuluyor, cenab-ı Allah’ın izniyle inşallah!
Bir önceden de o kadar varsa, Ali Veli, kırk dokuz elli işte!
Asıl konumuza dönersek, 1979 yılına kadar Amerika ve Avrupa'nın himayesinde yaşayan Humeyni ülkesine dönüp de iktidarını tam anlamıyla perçinleyip, kendi örgütünü kurduktan sonra yanlarına bir tek kağıt bile almalarına izin verilmeksizin İran’daki tüm yabancı elçilik görevlilerinin 48 saat içinde orayı terk etmelerini istiyor!
Şah döneminde ülkedeki akaryakıt ve doğalgaz kaynaklarını yıllarca hortumlayan İngiltere ve Amerika’nın dev petrol tekellerinin kıçlarına da tekmeyi basan Humeyni, pastaya bakakalan batıyı şoke ediyor böylece.
Ardından Amerika suikastle, öldürmekle tehdit ediyor Humeyni’yi.
Humeyni yanıt veriyor:
“Size öyle bir yaparız ki, Amerika da dahil olmak üzere Avrupa’nın her köşesinde evlerinizden dışarı dahi çıkamazsınız!..”
Ve bunun üzerine Amerika 1979 yılında Londra’da aralarında İngiltere, Fransa, Belçika, Almanya, İtalya gibi ülkelerin katılımıyla bir yuvarlak masa toplantısı düzenliyor. Toplantıda Türkiye’yi de dönemin başbakanı Süleyman Demirel temsil etmektedir.
Türkiye’den istenen şey İran’la savaşa girerek Humeyni iktidarını devirmesidir!
İranlılarla 1639’da yapılan Kasr-ı Şirin anlaşmasını gerekçe gösteren Demirel, “benim çimenli bahçemde fillerin tepişmelerine izin vermem” diyerek bu talebi kesin bir dilde reddeder.
ABD Başkanı Jimmy Carter kendisine “size siyaset yaptırmayız” der.
“Sağlık olsun” diye yanıt verir Demirel.
Bunun üzerine batı Türkiye’ye ekonomik ambargo uygulamaya başlar.
Süleyman Demirel tedbir olarak, Turgut Özal’a 24 Ocak kararlarını hazırlatıp uygulatır.
Ardından yanıt olarak askeri darbe gelecek, ülkedeki Galadio’nun başı Kenan Evren ve arkadaşları hükümeti devirerek idareye el koyacaklardır.
Amerika’da bu durum, “bizim çocuklar başardı” diye karşılanır netekim!
Eğer o günlerde en az 3 milyon bizden, 3 milyon İranlılardan şehit verilmediyse, en az 2 onlardan, 2 milyon da bizden olmak üzere ortada yığınla sakat kalmış gazi dolaşmıyorsa , bu gün Türkiye’deki her insanın Süleyman Demirel’e en az bir kere teşekkür borcu vardır!
Türkiye savaşa sokulamayınca görev Saddam’a veriliyor. Tam 7 yıl boyunca savaştırıyorlar İran’la bu ülkeyi. Yaşanan sürecin sonunda kendine çok güvenen Saddam’ın, “bundan böyle petrolü dolarla değil, altın karşılığında satacağım” demesiyle son kullanma süresi doluyor ve sonu biriktirdiklerine el konulmakla birlikte kötü bir biçimde ölüm oluyor.
Nitekim daha sonra Kaddafi’yi de aynı akıbet bekleyecek, ailesinin tamamı bir sürek avı sonucu tek tek ortadan kaldırılacaktır.
Humeyni’nin ölümünün ardından İran’ın başına 6’ncı Cumhurbaşkanı olarak kısa boylu, keskin bakışlı, yüzünde hafif kirli sakalıyla her hareketinden zeka fışkıran bir adam geldi.
Görev yaptığı süre boyunca Amerika’nın, İran’ın nükleer çalışmalarını bahane ederek yaptığı her türlü tehdidi köklü bir devlet olmanın onuruna yakışır bir şekilde geri püskürttü bu adam.
Humeyni politikası izledi.
Yine Amerika’nın “saldırırz” yollu bir tehdidinden sonra İran tarafından yapılan bir açıklamada “Buyurun bekliyoruz, özellikle kuzey hudutlarımızda ilk etapta 10 bin Amerikan askeri için ayırdığımız mezarları kazıp hazır ettik” denmesine bayılmış, daha da bir sevmiştim bu adamı doğrusu.
İşte, Profesör Doktor Necmettin Erbakan Vakfı Bursa Şubesi geçtiğimiz hafta sonu kentimizde İran eski Cumhurbaşkanı Profesör Mahmud Ahmedinejad’ı ağırladı.
Yarın da bu toplantıya ilişkin gözlemlerimi paylaşayım.