1970’li yılların hemen başıydı.
Havlu üretmek için Bursa’nın Tütün Çiftlik bölgesinde ikinci el 2 kara tezgahla, 1 devere makinesi satın almıştı.
Peşinat haricindeki kısmın senetlerini 50’şer bin lira olarak düzenlemişler, her ayın aynı gününü de ödeme vakti olarak belirlemişlerdi.
Fakat o ay parayı denkleştirememişti Hüseyin Özdilek.
Cebinde 15 bin lira ya vardı ya da yoktu.
Soğuk mu soğuk, karlı bir Şubat vaktiydi.
Ne gelen vardı, ne de giden.
Büyük Bursa kapalı çarşı yangınının ardından o vakit Osmanlı Bankası’nın karşısına yani, şimdiki Ulucami’nin yan tarafındaki Orhangazi Parkı’nın bulunduğu bölgeye, yol kıyısına sıra sıra dükkanlar yapılmıştı.
Babasına ait eski bir evi 18 bin liraya satarak oradan 20 metrekarelik küçük bir dükkan almıştı geçmişte kendisine.
Sermayesi de yoktu üstelik.
Osman Sinkiler’in “Üçel Emek havlu fabrikasından” konsinye yani, parası mal satıldıktan sonra ödenmek şartıyla aldığı ürünleri Bursa’yı gezmek için gelen turistlere pazarlıyordu dükkanında.
Dışarı çıktı.
Sıkıntıdan Tayyare Sineması’na doğru şöyle bir yürüdü.
Sonra geri geldi.
Dükkana doğru yaklaştığı vakit Durmazlar Makine’nin kurucusu Ali Durmaz’ı gördü.
Yanında da sakallı bir adam vardı Durmaz’ın.
Selamlaştılar.
“Bak” dedi Ali Durmaz, “bu bey benim arkadaşım. Manisa, Demirci’de bir otel açtı ve müşterileri için de havluya ihtiyacı var; sana getirdim.”
Adam o gün Atatürk Caddesi’nden hiç kimselerin geçmediği o soğuk, karlı kış vaktinde giderken tam 35 bin lira para bıraktı Hüseyin Özdilek’in tezgahının üzerine.
Bu olayı yakınlarına anlatırken şöyle diyecekti Özdilek:
“Allah’ın ne kadar büyük ve mutlaka bir hesabı olduğunu işte o gün daha iyi anladım!..”
Arada bir zaman zaman takılır, bir parça da hırpalarım Hüseyin Özdilek’i.
Geçenlerde benden yakınırken şöyle demiş Yeni Marmara Gazetesi Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Efe’ye:
“Adam zaten bana 30 yıldır takık!..”
“Ee siz de yanıt hakkınızı kullanın Hüseyin bey” demiş Orhan Efe de?
“Yaa” diye karşılık vermiş Özdilek, “cevap vereyim de daha fazla takıp, daha fazla yazsın öyle mi?!.”
Geçen hafta alışveriş niyetiyle çıktım çarşıya.
Evdeki havlu ve bornozları da şöyle bir yenileyesim geldi, eskilerinden iyice sıkılmıştım.
Doğrudan nereye gittim biliyor musunuz?
Heykel’deki, eski Sümerbank’ın karşı aralığındaki Özdilek mağazasına.
Çünkü sadece Bursa’da değil, hatta Türkiye’de de değil, tüm dünyada “havlu” denince insanın aklına artık doğrudan “Özdilek” markası geliyor.
Biliyor ve güveniyorum ki içine hiç polyester iplik katılmadan sadece pamuktan yapılan yegane has havlu Özdilek’tir.
O 20 metrekarelik küçücük dükkandan bu gün dünya markası dev bir holding ve muhteşem bir başarı öyküsü çıktı.
Hiçbir başarı tesadüf değildir; tesadüfen gelirsiniz ama tesadüfen kalamazsınız bulunduğunuz yerde.
Bana “Hüseyin Özdilek’i tanımla” deseniz yanıtım şöyle olur:
“Acayip bereketli ve çalışkan adamdır.”
Bir insan bu kadar mı bereketli olur arkadaş?
Adam nereye el atsa, nerede yeni bir işyeri kursa istisnasız tıklım tıklım doluyor.
Kim bilir, belki de anası Dürdane hanımın hayır duasından dolayıdır.
Özdilek mağazalarında 21 kat hamurdan yapılıp satılan su böreğinin adını “Dürdane ana” koymuş Hüseyin Özdilek, rahmetli Sakıp Sabancı’nın önerisi üzerine.
Geçen sene Demirtaş Organize Sanayi Bölgesi sosyal tesislerinde bir iftardan sonra bir grup sanayici dostumla oturmuş çay içiyoruz…
Laf artık nereden döndü dolaştı geldiyse, “Özdilek’in” adı anıldı.
“Hadi lan” dedi biri ötekine, “adam senin yıllık ciron kadar sadece su böreği satıyor!..”
Özdilek, bugün 12 dev alışveriş merkezi, 6 hipermarket, 64 ev tekstil ve 3 büyük departmanlı mağazasıyla havacılıktan, turizme kadar pek çok alandaki yatırımlarıyla 10 bine yakın insan çalıştırıyor.
Üstelik de Türkiye’nin marka değeri en yüksek şirketleri içinde ilk 100 firma arasında yer almakta Özdilek.
Geçen gün Yalova yolundaki Orman Bölge Müdürlüğü fidanlığını gezdik, sağ olsun orada şef olarak görev yapan Ali (Sarıbaş) kardeşimden neler öğrendik neler.
Mesela, adını duyardım ama bilmezdim özelliklerini.
Amerikalılar, Türkiye’den kaçırıp orada da yetiştirmişler ve şimdilerde yağını tüm dünyaya “Amerikan Sığlası” olarak pazarlıyorlarmış.
Oysa ağacın kökeni Anadolu.
Türkiye’de, Fethiye ve Muğla civarında doğada yetişirmiş, Bursa ve Yenişehir fidanlıklarında da üretimi yapılıyor günümüzde.
Halk arasında "Günlük ağacı" olarak bilinir.
Geçmişte Mısır Kraliçesi Kleopatra'nın "aşk iksiri" ve parfüm olarak kullandığı sığla yağı, Hipokrat’tan bu yana ilaç olarak da değerlendirilirmiş.
Kabuk ve odunundaki kokuya "Buhur" adı verilirmiş Sıla ağacının.
Yağı parfümeride sabitleyici olarak kullanılırmış.
Yani parfüm içerisindeki güzel kokuların tenden uçup gitmemesini sağlarmış.
İşte bu nedenle de sığla yağı parfüm sanayinde çok önemli bir hammaddeymiş.
Sabah da bir şey yememiştim evden çıkarken, nasıl acıktım, nasıl acıktım o gün anlatamam sizlere.
O civarda bir şeyler atıştıracak neresi var?
Özdilek elbette…
Yazın milletin çoluk çocuğuyla yayıldığı çimlik alana doğru bakarken kendi kendime dedim ki, “adam yaşamı boyunca akıllıca, çok güzel işlere de imza attı. Bu gün yeryüzünde Hüseyin Özdilek olmasaydı eğer onca insan işsiz kalacaktı. Hüseyin Özdilek olmasaydı ekonomiye onca artı değer eklenemeyecekti” ki biliyorsunuz, Bursa’da üretilen havlular tüm dünyaya satılıyor uzun yıllardan bu yana.
Bir Bursalı olarak bir kez daha gurur duydum Hüseyin abimle.
Öyle düşündüğü gibi “kendisine takık” filan olmadığımı, tam aksine başarılarıyla kıvandığımı da bilsin istedim.
NOT: Hüseyin Özdilek 1996’da Tokat Erbaa’da Hüseyin Özdilek İlköğretim Okulu’nu, 1997’de Bursa Naz Özdilek İlköğretim Okulu’nu, 1997’de Afyon Emir Murat Özdilek Otelcilik ve Turizm Meslek Lisesi’ni, 1998’de Kocaeli Dürdane Özdilek İlköğretim Okulu’nu, 2006’da Bursa Hüseyin Özdilek Anadolu Tekstil Meslek Lisesi'ni ve 2010 yılında da Antalya Hüsniye Özdilek Anadolu Ticaret Meslek Lisesi’ni yaptırarak eğitime bu güne dek toplam 6 okulla destek verdi.
Tüm bu okullarda bu gün yaklaşık 6 bin öğrenci eğitim almakta.
Ayrıca, Özdilek Eğitim Sağlık Kültür ve Sanat Vakfı vasıtasıyla başarılı öğrencilere her yıl burs veriyor.
Tüm bunlara ek olarak 1999 yılında tamamlanan İzmir, Balçova’daki bir Polis Merkezi, Tokat Devlet Hastanesi'nde bir yoğun bakım ünitesi ve 2007 yılında da İnegöl’de hizmete giren bir sağlık ocağı Özdilek tarafından yaptırılarak devlete hibe edildi.