Bursa Adliyesinin o insanı bunaltan, kasvetli salonlarından birinde, 8‘nci Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan Fetö Çatı Davasının duruşmalarından birini izliyorum dün…
Bu kentte koca bir tarih yazılıyor, burada bir döneme damga vuran insanların yargılamaları yapılıyor, içeride bir tek gazeteci, muhabir ya da köşe yazarı yok benden başka!
Mahkeme üyelerinden biri ağzını kapatmadan esniyor gevşek gevşek, savcı elini çenesine dayamış vaziyette tarihi rolünü oynuyor, Başkan “acil bir durum hasıl oldu” deyip, yerini esneyen arkadaşına bırakarak işemeye koşturuyor…
O daha ifade almaya başlamadan önce de heladan koşturup gelerek yine oturuyor koltuğuna mahkeme başkanı.
Sanık bölümünde oturan tutuklular artık aylardan beri içinde bulundukları cezaevi şartlarına alışmış gibiler sanki.
Gerginlikleri gitmiş, daha sakinler, arada bir arkalarında oturmakta olan yakınlarına bakıp, gülücükler atıyorlar “Endişelenmeyin, biz iyiyiz” mesajı vermeye çalışarak.
Oysa, özgürlüğü elinden alınmış bir insan mutlu olabilir mi hiç?
Biraz sonra bulunduğu cezaevinden online bağlantı kurulan Zeki Tunaoğlu’nun görüntüsü düşüyor salondaki iri kıyım televizyon ekranına; tanıklık yapacak Tunaoğlu.
Yıllar var ki görmemiştim kendisini.
En son Heykel’de karşılaşıp selamlaşmıştık.
Kentimizde Fethullah Gülen’e gönlünü ilk önce kaptıranların arasındaydı Zeki Tunaoğlu.
Kemal Turhan da öyleydi tanıdığımda.
90’lı yılların hemen başıydı…
O vakte dek sefahat hayatının en üst noktalarında dolaşan Kemal abi hayatında bir “gün dönümü” yaşamış, kendisini ibadete vererek Kuran öğrenmeye başlamıştı o sıra İzmir’i mesken tutan Fethullah Gülen’e kapılıp.
Sovyetler Birliği yeni dağılmıştı.
Fethullah Gülen kendisine inanan insanların ellerine birer James Bond çanta vererek “dağılan Türki Cumhuriyetlere gitmelerini” istemiş, “oralarda birer okul açmalarını” buyurmuştu.
Daha önce giden, gidebilen yoktu, yol yoktu, iz yoktu zaten…
Zeki Tunaoğlu ve Kemal Turhan gibi isimler Bursa’da önce Silm Eğitim Kurumları adında bir şirket kurarak başladılar işe; Özbekistan onların sorumluluğuna verilmişti.
Yıl 1996’yı gösterdiğinde bu ülkenin büyük kentlerinden her birinde, Semerkant, Buhara, Taşkent başta olmak üzere “Fen lisesi” ayarında birer okul kurulmuştu bile çoktan.
Özbekistan’ın milletvekilleri, bakanları, üst düzey bürokratları çocuklarını oralarda okutabilmek için resmen araya torpil koyuyorlardı!
Çocuklara ilaveten Türkçe ve İngilizce öğretiliyor, uluslararası standartta mükemmel eğitim veriliyordu.
Ayda sadece 500 dolara çalışan idealist öğretmenler görev yapıyorlardı oralarda.
Zaman Gazetesi’nin konuğu olarak gitmiştik 1996 yılında 3 gazeteci olarak, kentimizden bazı işadamları, dönemin milletvekilleri ve Uludağ Üniversitesi’nden kimi hocalarla birlikte.
Dönüşte eğer param ya da arazilerim olsaydı bana ait, inanın bir an bile tereddüt etmez, derhal bağışlardım ben de Fethullah Gülen hareketine; o kadar çok gurur duymuş ve sevinmiştik çünkü gördüklerimize!
Amerika’nın ya da Fransa’nın bundan 100 yıl önce yapmaya başladığını şimdi onlar gerçekleştiriyordu tüm dünyada; yer kürenin her tarafında eğitim kurumları açıp, Türk dili ve kültürünü yayıyorlardı işte.
Dün dev ekranda Zeki Tunaoğlu’nu dinlerken, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sözleri geldi aklıma…
“Bunların” demişti Erdoğan, “Tabanı ibadet, ortası ticaret, tepesiyse ihanet!..”
Salonda bulunan, tutuklu ya da tutuksuz olarak yargılananların çok büyük kısmı “ibadet”, kalan bölümü de “ticaret” için bu yapıya girmiş insanlardı biliyor musunuz?
Türkiye’nin 81 vilayetinde bulunan şehir imamlarından bildiğiniz 1 kişi var mı tutuklu olarak yargılanan?
“Yok!..”
Hepsi daha önceden haber verilip, gizlice kaçırılmış yurt dışına!
Bu yargılananlarsa zaten asla kaçmayacak, işin “hıyanet” kısmında hiç bulunmamış kader kurbanı zavallılar sadece!
Bu gün şahitlik yapmam istense bir divanda, orada derim ki bir an bile tereddüt etmeden, “Bir Zeki Tunaoğlu, bir Kemal Turhan, en az benim kadar ülkesini, milletini, yurdunu, bayrağını, tarihini, kültürünü seven insanlardır ve asla hainlik yapmazlar!..”
İşin gerçeği, daha o yıllarda nereden bilebilirlerdi ki bu okullara İngilizce öğretmeni olarak Fethullah Gülen’in yönlendirmesiyle gelen insanlar aslında birer CIA ajanıymış?!.
Hiç kimse, hiç birimiz bilemezdik.
İşte onun için de toplumun büyük bir kısmı sempatiyle baktı Gülen hareketine.
17-25 Aralık’la birlikte başlayan “sorular”, 15 Temmuz’da uğradığımız şok ve şimdi de suçluyla suçsuzun, ibadetle, ihanetin harman olduğu Fetö yargılamaları…
İnsanlar kendi cennetlerini de yaşıyorlar bu dünyada, cehennemlerini de…
Daha sonra Bursa Eski Valisi Şahabettin Harput çıktı ekrana.
Çökmüş, yaşlanmış, ürkmüş, korkmuş bir adam vardı karşıda…
Yapılan son duruşmalar hakkında kaleme aldığım önceki yazımda “Fetö sanıklarının pek çoğunun savunmasını “sosyal demokrat” avukatların yaptığından” söz etmiştim.
Neden biliyor musunuz?
O sıra “sağcı avukatların” çoğunun buna g.tleri yemedi de ondan!
Öyle bir korkmuşlar, öylesine bir dehşet içerisinde kalmışlardı ki, “Fetö onların da üzerine sıçrayacak” diye kaçacak delik aramışlardı kendilerine!
Harput’un avukatı Yahya Şimşek çok güzel bir sözlü savunma yaptı duruşma salonunda; yeni nesil hukukçulara ders olacak kadar özel bir değerlendirmeydi bu.
“Müvekkilinin tam 20 aydır cezaevinde güç koşullar altında yaşadığını, yaşlı ve sağlık sorunları olduğunu, iddialara ilişkin tüm delillerin toplandığını, hapis cezasının amacının bir tedbir olduğunu, sanığın kaçma ihtimalinin bulunmadığını” anlatıp, “denetimli serbestlik imkanlarından yararlandırılmasını” istedi mahkemeden.
Bursa’daki Fetö davasında yargılanan insanlar silah bulundurmamış, adam öldürmemiş, kaçakçılık yapmamış, hainlik etmemiş…
Dışarıda yakınlarını, içeride sanıkları gördükçe her seferinde içim acıyor doğrusu…
“Mahkeme yargılama sürecini hızlandırsa, kararlarını bir an önce hızlı hızlı verse de adalet yerini bir an önce bulsa” diye düşünmeden edemiyor insan doğrusu.
Her devirde hapislere tıkılan, oralarda yıllarca tutulan insanlarla binlerce travma, binlerce devr-i sabık, binlerce kırık gönül bırakıyoruz geride.
“Hain olanları, silah kullanıp cana kıyanları en sert şekilde cezalandıralım ama…”
“Geçmişte işin ibadet kısmında olanlara çektirmeyelim daha fazla acı” diyorum.