İnsanlığın içinde bulunduğu şu günler için son derece çarpıcı, müthiş bir değerlendirme Saramago’nun anlatımıyla “İsa’nın hikayesi”.
Kısa tarihi boyunca sürekli mutasyon geçiren, sadece hemcinslerini değil, yer yüzündeki tüm canlı, cansız ne varsa tümünü birden yok etmeye programlı korkunç bir virüs aslında insanoğlu.
Ve asıl “aşısı” bulunması hatta, dezenfekte edilerek dünyadan temizlenmesi gereken belki de ondan başkası değil!
Hadi gelin, modern çağın savaş ve katliamlarını bırakalım bu gün bir yana; Saramago’nun yorumuyla Tanrı, İsa ve Şeytan’ın kendi aralarında yaptıkları konuşmalara bakalım!
Sizin, benim gibi sıradan bir insandır aslında İsa, o da yemek yer, gaz çıkarır, sevişir, acı çeker, vücudu yaralandığında kanar ve koşullar oluştuğunda her canlı gibi ölür.
Annesi Meryem, Yusuf isimli bir marangozlaevli olan bir fizik profesörüdür! (Şaka şaka! O da bulabildiği bulgur bulamaçla haneyi geçindirmeye çalışan bir ev kadınıdır ve işte İsa’dan sonra doğacak bir kız ve bir erkek çocuğun da anasıdır aynı zamanda.)
İsa’nın hikayesi, Roma sınırları içerisinde yaşayan ailesinin, İmparatorun tüm Yahudilerin yapılacak sayım için memleketlerinde bulunması emriyle başlar.
Bunun için Yusuf ve hamile eşi Meryem Nasıra’ dan,Beytüllahim’ e giderler.
Beytüllahim’de tanıdıkları hiç kimse olmadığı için bir mağarada kalırlar.
İsa işte bu mağarada dünyaya gelir.
Büyüyüp, abası öldükten sonra daevden ayrılır.
Bu ayrılıştan sonra kendisine bir çoban olarak görünen şeytanla karşılaşır, ondan hayvan gütmesini öğrenir.
Kayıp olan minik bir koyununu çölde ararken tanrıyla karşılaşır.
Henüz kuzuyken kurban vermeye kıyamadığı bu koyunu Tanrı zorla kendisine kurban ettirir!
Tanrı buğdayla, sütle ya da yumurtayla tatmin olacak gibi değildir, kan istemektedir!
Nasıra’ya, eve dönüş yolunda, bir hayat kadını olan“Mecdelli Meryem” ile karşılaşır ve bakirliğini kaybeder. (Leonardo da Vinci’nin, “Son Akşam Yemeği” tablosundaki tek kadın O’dur.)
Mecdelli Meryem’i evinde bırakıp ailesinin yanına giderek, başından geçenleri anlatır.
Hane halkı hiç birine inanmaz.
Mecdelli Meryem’i yanına alan İsa,göl kıyısındaki bir şehre gidip balıkçılık yapmaya başlar.
Bu şehirde bazı mucizeleri olur ve namı duyulmaya başlar.
Havanın sisli olduğu bir gün göldeyken tekrar Tanrı’yla karşılaşır.
Şeytan da gölden yüzerek baba oğlun konuştuğu sandala çıkar ve orada oturup konuşmalarını dinler.
Sadece Yahudilerin Tanrı’sı olmaktan sıkılan baba “küreselleşme” yolunda “oğlunu kullanacağını” söyler!
O artık tüm dünyanın Tanrı’sı olacaktır.
“Yusuf’ un tohumuyla kendi tohumunu karıştırdığını” söyleyerek İsa’yı babası olduğu konusunda ikna eder.
Globalleşmeye oynayan bu Tanrı, İsa’nın kurban gitmesi halinde olayın çok ses getirip, kitlelerin kendisine tapacaklarından emindir.
Tanrı, İsa’nın dünya gözüyle göremeyeceği şeyler hakkında kısa bir özet geçer.
Öldürülecek havariler, Hıristiyanlara yapılacak katliamlar, hatta ilerleyen zamanlarda farklı bir Tanrı ve onun dünyadaki reklamını üstlenen birinin oluşturduğu toplulukla, İsa’nın peşinden gidecek olanların çarpışmasına varana kadar her şeyi anlatır.
Bu “farklı Tanrı” konusu açılmışken oradaki şeytan,“belki de aynı Tanrı’dır” dediğinde sandaldaki Tanrı’nın sessiz kalışı bu konuyu muallakta bırakır.
Çarmıha gerilmeden kısa bir süre önce, her yanı sisle kaplı durgun bir suyun ortasında öylece duran kayıkta İsa ve Tanrı epeyce söyleşirler, üstelik de geçmişten gelecekten dem vurarak:
“…Bir sessizlik oldu. Tanrı ile Şeytan ilk kez yüz yüze geldiler, ikisi birden söze başlayacak gibi oldu, ama başlamadılar.
-İsa dedi ki, bekliyorum?
-Neyi diye sordu Tanrı, şaşırmıştı?
-Diğer tanrılar karşısındaki zaferinin kaç ölüme ve hangi acılara neden olacağını, senin ve benim adıma çıkartılacak savaşlarda kaç kişiyi öldüreceğimizi itiraf etmeni?!.
-Bunu bilmekte ısrar ediyor musun?
-Evet…
-Peki o zaman sen bilirsin, bahsettiğim kilisenin temeli, sağlam olsun diye, ete atılacak, duvarlarının harcına yas, gözyaşı, acı, çile ve ölümün her biçimi karıştırılacak.
-Sonunda konuşmaya başladın ve seni anlayabiliyorum durma, devem et?
-Tanıdığın, sevdiğin kimselerden başlayalım, Adını Petrus koyacağın Balıkçı Simun senin gibi ama bu kez tersten, ayakları havaya gelecek biçimde çarmıha gerilecek, Zebedi’nin Yakup diye bilinen oğlu kellesini kaybedecek.
-Yuhanna ile Mecdelli Meryem’e ne olacak?
-Onlar zamanı gelince ecelleriyle ölecekler ama işkenceden kurtulamayacak başka arkadaşların, öğrencilerin, havarilerin olacak, Bartolomeus’un canlı canlı derisini yüzecekler, Tomas bir mızrağa kurban gidecek, Matta, şey, onun ölümünün ayrıntılarını hatırlayamadım, bir Simun daha var, onu testereyle kesip ikiye ayıracaklar, Yahuda’yı döve döve öldürecekler, Yakup taşlanacak, Markos’un kellesi baltayla uçurulacak, Yahudaİskaryot kendini bir incir ağacına asacak.
-Bütün bu adamlar senin yüzünden mi ölecek, diye sordu İsa?
-Benim için ölüp ölmeyeceklerini soruyorsan, evet, benim için ölecekler. Peki ya sonra, sonrası evladım, daha önce de söylediğim gibi, bir kan ve gül, ateş ve kül, yas ve gözyaşı denizi.
-Anlat bana, her şeyi bilmek istiyorum?
Tanrı bir ah çekti, hislerini bastıran birinin duyarsız sesiyle sıralamaya başladı.
İsme göre alfabetik bir düzen düşünmüştü ki, ayrılık gayrılık olmasın:
-Praglı Adalbertus yedi dişli bir mızrakla öldürülecek, Adrianus bir örsün üzerinde çekiçlerle, AugsburgluAfraat yakılarak, PraenesteliAgapitus ayaklarından asılıp yakılacak, Romalı Agnes karnı deşilerek öldürülecek, BolonyalıAgricola çarmıha gerilip, çiviye yatırılarak, Sicilyalı Agueda altı bıçak yarasıyla ölecek, CanterburyliAlphege bir öküzün incik kemiğiyle dövülerek, SirmiumluAnastas göğüsleri deşildikten sonra yakılarak, SolanalıAnastasyus ağaca asılacak ve kellesi uçurulacak, SienahAnsanus bağırsakları deşilerek öldürülecek, PamiersliAntonius boğulacak ve dörde parçalanacak, RivoliliAntonio taşa tutulacak ve canlı canlı yakılacak, RevennalıApollinaris sopalarla dövülerek öldürülecek, İskenderiyeli Apollnia dişleri söküldükten sonra yakılacak, TrevisoluAugusta kellesini kaybedecek ve sonra da yakılacak, OstialıAuera boynuna bağlanan değirmen taşıyla suda boğulacak, Suriyeli Auera çivili bir sandalyeye oturtulacak ve kan kaybından ölecek, Auta okla vurulacak, Antakyalı Babylas kellesini kaybedecek, İzmitli Barbara da öyle, Kıbrıslı Barnaba taşa tutulacak ve yakılacak, Romalı Beatrice boğulacak, DijonluBenignus mızraklarla öldürülecek, Sivaslı Blaise ise demir kazıklara atılacak, Lyonlu Blandina vahşi bir boğanın boynuzuyla, Kallislus boynunda değirmen taşıyla ölecek, ImolalıCassianus yandaşları tarafından hançerlenecek, Castulus canlı canlı yakılacak, İskenderiyeli Katerina kellesini kaybedecek, Romalı Çeçilya da öyle, BolsenalıKristina değirmen taşıyla ezilerek, mızraklar saplanarak ve yılanlara sokturularak öldürülecek. NastesliKlarus kellesinden olacak, Viyanalı Klarus da öyle, Klemens boynuna bağlnan çapayla suya atılacak, hekKrispin hem de SoissonluKrispinian kelleleri uçurularak öldürülecek, Barselonalı Kukufas bağırsakları deşilerek, KartacalıKiprianus kellesi uçurularak, Tarsuslu genç Cyricus bir yargıç tarafından kafası mahkemenin merdivenlerine vurularak öldürülecek ve Tanrı soluklanarak dedi ki, işte böyle gidiyor, ufak tefek değişiklikler dışında aynı hikaye, insanların kimi zaman çok özel koşullarda öldüğü doğru ama bunları anlatmak sonsuza kadar sürer, iyisi mi burada keselim.
-Hayır, hayır devam et dedi İsa ve Tanrı yarım gönülle devam etti:
-ArezzoluDonatus kellesini kaybedecek, RampillonluEliphius’un kafa derisi yüzülecek, Emerita canlı canlı yakılacak, TreviliEmilianus kellesini kaybedecek, RegensburgluEmmeramus bir merdivene bağlanıp ölüme terk edilecek, SaragossalıEngratia kellesinden olacak, GaetalıErasmus kiElmo diye bilinir, bir çıkrığa gerilecek, Escubiculus kellesini kaybedecek, İsveçli Eskil taşlanarak ölecek, MerudahEulalia’nın kafası kesilecek, KalkedonluEuphemia kılıçla öldürülecek, SantesliEutropius bir baltayla kafası uçurularak, Fabian mızraklar ve hançerlerle, AgenliFaith kellesinden olacak, Felicita ve yedi oğlu kılıçla başları kesilerek öldürülecek, Felx ve kardeliAdauctus da öyle, BesançoluFerreolus kellesi uçurularak, SigmaringenliFidelis çivili sopalarla dövülerek öldürülecek, PamplonalıFirminus kellesini kaybedecek, DomitillalıFlavia da öyle, EvorahFortunas’ın kaderi de farklı olmayacak, TarrogonluFrutoasus yakılarak can verecek, Fransız Gaudentius kellesini kaybedecek, Gelasius hançerle kafası kesilerek, BurgundyliGengolf karısının aşığı tarafından öldürülecek, Budapeşteli GerardSagreda mızrakla, Kölnlü Gerean kafası kesilerek öldürülecek, İkizler Gervase ve Protese de öyle, Godleva ve Ghisteles boğularak can verecek, AostahGratus kellesini kaybedecek, Hermenegild delik deşik edilecek, Hero kılıçla öldürülecek, Hippolitus bir atın peşinde sürüklenerek, AzevedoluIgnatiusKalvinistler tarafından öldürülecek, onlar Katolik değildir, Napolili Januarius yakılmadan önce vahşi hayvanlara atılacak ve kafası kesilecek, Arklı Joan yakılacak, Brittolu Jean kellesini kaybedecek, John Fisher kellesinden olacak, NepomukluJhonVitava Nehri’ne atılarak boğulacak, Pradolujhon başından hançerlenecek, Korsikalı Julia’nın çarmıha gerilmeden önce göğüsleri deşilecek, İzmitli Juliana kellesinden olacak, Sevileli Justa ve Rulfina’ya gelince, biri boğulacak, biri ipe gerilecek, Antakyalı Justina kaynar katrana atılacak ve sonra da başı kesilecek, Justus ve Pastor ki Pastor’unkelime anlamı çoban olsa da bunun bizim çobanla bir alakası yok, bu Alcala de Heranes’ten geliyor, bu ikisinin kafaları kesilecek, WürzburgluKilian da kellesini kaybedecek, Lawrence bir ızgaraya bağlanıp yakılacak, AutunluLeger dili kesilip, gözleri de oyulduktan sonra kellesi uçurularak öldürülecek, TeledoluLeocadia bir uçurumdan aşağı atılacak, GhentliLivinus dili söküldükten sonra kellesinden olacak, Longinus da kellesini kaybedecek, Siraküslü Lucia gözleri oyulduktan sonra kellesinden olacak, Longinus da kellesini kaybedecek, Praglı Ludmila boğulacak, TarragonluMaginus’un kafası testere dişli bir tırpanla boynundan ayrılacak, Kapadokyalı Mamasin bağırsakları deşilerek, Manuel, Sabel ve İsmail’e gelince, Manuel’in iki göğsüne çiviler çakılacak ve sonunda bir demir parçası bir kulağından girip diğer kulağından çıkacak, bu üçünün kafaları bedenlerinden ayrılacak, Antakyalı Margerita kızgın demir ve tırmıkla öldürülecek, Maria Goretti boğulacak, İranlı Marius elleri kesildikten sonra kılıçla öldürülecek, Romalı Martina kellesini kaybedecek, Fas’ın şehitleri, CarbioluBerard, Gimignanolu Peter, Otto, Adjuto ve Accursio kellelerinden olacaklar, Japonya’da yirmi altı kişi çarmıha gerilecek, delik deşik edilecekler ve yakılacaklar, Agauneli Maurice kılıçla öldürülecek, MeinradlıEinsiedeln hançerlenerek öldürülecek, İskenderiyeli Menas kılıçla, Kapadokyalı Merkürüs kellesinden olacak, RheimslıNicasius da öyle, Huylu Odillia oklara hedef olacak, Paneras kellesinden olacak, İzmitli Pantaleon da kellesini kaybedecek, Paphnutius çarmıha gerilecek, TroyesliPatroclus ve Soest de öyle, ilk kiliseni kuracak olan Tarsuslu Pavlus çarmıha gerilecek, Pelagius boğulacak ve dört parçaya ayrılacak, Perpetua ve kölesi KartacahFelicita bir boğanın boynuzuyla ölecekler, Ratesli Peter kılıçla öldürülecek, VeronasPietro kafası yarılarak ve göğsüne bir hançer saplanarak öldürülecek, Philomena oklara hedef olacak ve zincirlerle öldürülecek, TournailiPiaton’un kafa derisi yüzülecek, İzmirli Polikarpos hançerlenerek canlı canlı yakılacak, Romalı Prisca aslanlara atılacak, Prokesus ve Martinian’ın kaderleri de aynı olacak, Qintunus’un kafasına ve vucudunun diğer bölgelerine çiviler girecek, ReuenliQuirinus’un kafa derisi yüzülecek, CoimbralıQuiteria kendi babası tarafından başı kesilerek can verecek, AiseliReine kılıçla öldürülecek, DortmuntluRenaud ise tokmakla, Napolili Restituia yakılarak can verecek, Ronaldinio ise kılıç darbeleriyle, Antakyalı Romanus dili koparıldıktan sonra boğularak öldürülecek… Bu kadar yeter mi diye sordu Tanrı İsa’ya?
-Bu senin kendine sorman gereken bir soru, durma, diye cevap verdi İsa ve Tanrı devam etti:
-SensliSabinian kellesinden olacak, AssisliSabinus taşlanarak öldürülecek, Tunuslu Satırninus bir boğa tarafından sürüklenerek öldürülecek, Sebastian oklara kurban olacak, AstiliSecundus kellesi uçurularak öldürülecek, TongresliServatius ve Maastrcht bir nalınla kafalarına aldıkları darbeler sonucunda ölecekler, Barselonalı Severus kafasına çakılan çivilerle öldürülecek, ExeterliSidwell’in kellesi uçurulacak, Burgundy Kralı Sigismund bir kuyuya atılacak, Sixtus’un kellesi uçurulacak, Stefanus taşlanarak öldürülecek, AutunluSymphorianus’un kellesi uçurulacak, Taresius taşlanarak can verecek, Konyalı Thecla bacakları kırıldıktan sonra canlı canlı yakılacak, Teodoros yakılarak can verecek, Canterburyli Thomas Becket kafatasına girecek olan bir kılıçla, Thomas More’un kellesi uçurulacak, Thyrsus’un bedeni ortadan iki parçaya ayrılacak, Tibutius da kellesinden olacak, Efesli Timoteyus taşlanarak can verecek, Torquatus ve yanındaki yirmi yedi kişi General Muça tarafından Guimaraes kapılarında öldürülecek, PisalıTropes’in kellesi uçurulacak, UrbanusLimogesliValeria ve CamarionluValerian ile Venantius aynı kadere ortak olacaklar, Victor kellesinden olacak, Marseillesli Victor da öyle, Romali Victoria dili kesildikten sonra idam edilecek, Saragossalı Vincent değirmen taşı, ızgara ve mızraklarla ölümüne işkence görecek, TrentliVirgilius’un ölümü bir kütükten gelecek, RavennalıVitalis kılıçla öldürülecek, Wilgefortis, Livrade, Eutropia, nami diğer sakallı bakire çarmıha gerilecek, işte böyle sürüp gidiyor, hepsinin kaderi birbirine benziyor…
-Yetmez dedi İsa, başka kimler var?
-Öğrenmen şart mı?
-Evet şart.
-Şehit olmaktan yırtan, dünyanın, tenin ve Şeytan’ın kahrını çektikten sonra ecelleriyle ölenler var, bu üçünün hakkından gelmek için oruç tutup dua ederek bedenlerini hor görecekler, hatta JhonSchorn diye eğlenceli biri var, dua etmek için dizleri üzerinde o kadar çok zaman geçirecek ki sonunda dizleri nasır tutacak, hatta bazısı, bak bu seni ilgilendiriyor, onun Şeytanı bir çizmenin içine hapsettiğini söyleyecek, ha haha!
-Beni çizmeye, öyle mi dedi çoban(Şeytan) alaycı bir tavırla, bunlar kocakarı masalı, beni içine alabilecek çizme en az dünya kadar geniş olmalı, dahası o çizmeyi giyip daha sonra da çıkartmayı kim becerecek görmek isterim doğrusu?
-Dua edip oruç tutacak herhalde, diye araya girdi İsa ve Tanrı cevap verdi:
-Tenlerini kanlarını akıtarak, acı çekerek, kir bağlayarak ve kendilerine sayısız cezalar vererek aşağılayacaklar, kendilerini örtenler var mesela, kırbaçlayanlar da, asla yıkanmayanlar olacak, bazısı cinsel arzularını bastırabilmek için kendini çalılara atacak ya da karda yuvarlanacak. Çünkü Şeytan, insanları doğrudan cennete çıkan dar yoldan saptırmak için yeryüzüne bu tür arzular ya da çıplak kadınların, korkunç canavarların, tiksinti verici mahlukların hayallerini gönderir, çünkü şehvet ve korku Şeytan’ın yoldan çıkmış insana işkence ettiği silahlardır.
-İsa çobana bu doğru mu diye sordu ve çoban da cevap verdi:
-Az çok doğru, ben sadece Tanrının istemeyip de geride bıraktığını, hazzıyla acısıyla teni, gençliği ve ihtiyarlığı, tazeliği ve çürümüşlüğü aldım ama korkunun benim silahım olduğu doğru değildir, ben günahı ya da cezayı ya da bunların uyandırdığı korkuyu yarattığımı hatırlamıyorum.
Kapa çeneni diye azarladı onu Tanrı, günah ve Şeytan bir ve aynı şeydir.
-Peki, o nedir diye sordu İsa?
-Benim yokluğumdur.
-Kendi yokluğunu nasıl açıklarsın, sen mi bir köşeye çekilirsin yoksa insan mı seni terk eder?!.
-Ben asla çekilmem, asla.
-Demek insanın seni terk etmesine göz yumuyorsun?
-Beni terk edenler sonunda beni aramaya gelir.
-Seni bulamadıkları zaman da bunun sorumlusu Şeytan oluyor öyle mi?
Tanrı sanki bir an için gücünün sınırlı olduğunun farkına varmış gibi beklenmedik bir umutsuzlukla dedi ki, hayır, onun suçu yok, suçlu benim, çünkü beni arayanların karşısına çıkamıyorum!..
İsa dedi ki devam et:
-Başkaları da var dedi Tanrı, yavaşça, tenhalara gidecekler ve hayatlarını tek başlarına mağaralar ve inlerde sürdürecekler, hayvanlardan başka dostları olmayacak, manastır hayatını seçenler de var, sütunların tepesine tırmanıp, yıllar yılı oralarda kalanlar da, Koca dünyanın, kimi basit, kimi saraylara benzeyen bütün manastırlarını ve buralara girip çıkacak binlerce, yüz binlerce kadın ve erkekten oluşan sonu gelmez bir tören alayını gözünde canlandıran Tanrı’nın sesi kısıldı, sonunda çıkmaz oldu. Sana ve bana hizmet etmek için oralarda, dualar ve ilahiler okuyarak gece gündüz çırpınacaklar, kaderleri ve hedefleri bize tapınmak ve dudaklarında bizim isimlerimizle can vermek olacak, farklı isimler koyacaklar kendilerine, Benediktenler, Sistersiyenler, Kartusiyenler, Augustinyenler, Gilbertçiler, Triniteryenler, Fransiskenler, Dominikenler, Kapuçinler, Karmelitler, Cizvitler, bunlardan o kadar çok olacak ki, izninizle şöyle söyleyeyim, aman ya Rabbim, ne çok!
Bu noktada Şeytan İsa’ya dedi ki, bize söylenenlere kulak verecek olursan, kişinin hayattan ayrılmasının iki yolu olduğunu fark edeceksin, ya şehit olunuyor ya da Tanrı’ya teslim olunuyor, gelecek cemaatin üyelerine ecellerini beklemek yetmeyecek, illa ki ölüme koşmaları gerekecek –şehit olabilmek için, çarmıha gerilmeye, delik deşik edilmeye, kellerini kaybetmeye, yakılmaya, taşlanmaya, dövülmeye, kesilip biçilmeye, kafa derilerini yüzdürmeye, boğazlanmaya, canlı canlı gömülmeye, parçalara ayrılmaya, oklara hedef olmaya, işkence görmeye ya da hücrelerde, manastırların ücra köşelerinde, Tanrı’nın onlara bağışladığı, ruha mesken olan teni hor görüp tövbe ederek ölmeye koşuyorlar ama bu cezaların hiç birini senle konuşan bu Şeytan icat etmedi!
-Hepsi bu mu diye sordu İsa Tanrı’ya?
-Hayır, daha savaşlar ve katliamlar var… …Birbiri ardına patlak verecek sonsuz sayıda savaş, bunlardan çoğu henüz ortaya çıkmamış olan bir tanrının sana ve bana öfkelenen kullarıyla yapılacak.
-Henüz ortaya çıkmamış bir Tanrı diye bir şey olur mu, eğer Tanrı gerçek Tanrı ise her daim var olmalıdır?..
-Biliyorum, bunu anlamak ve anlatmak güç ama bu söylediklerim gerçekleşecek, bize ve bizi izleyenlere, tüm uluslara baş kaldıran bir tanrı olacak ve işte o zamandan sonra gerçekleşecek katliamları, çekilecek acıları, dökülecek kanı anlatabilmem mümkün değil, Kudüs’teki tapınağımın bin kat büyüdüğünü düşün, kurbanlıkların yerine insanları koy, o zaman bile Haçlıların neye benzediğini tam anlayamazsın!
-Haçlılar mı, onlar da kim, hem madem bunlar henüz yaşanmadı, neden yaşanmış gibi konuşuyorsun?
-Hatırla, ben zamanım, benim için gelecek çoktan geride kaldı, geçmiş ise hala yaşanıyor.
-Şu Haçlılardan biraz daha bahset?
-Peki evladım, peki, Kudüs dahil şu anda bulunduğumuz bölge ve kuzeyde ve batıda başka yerler de, anlattığım henüz ortaya çıkmamış ve biraz daha gecikecek olan o tanrının izleyicileri tarafından işgal edilecek, bizim izleyicilerimiz senin ve haliyle benim geçtiğimiz toprakları bunlardan kurtarmak için ellerinden geleni artlarına koymayacaklar.
-Sen bu toprakları Romalılardan kurtarmak için de fazla bir şey yapmadın?!.
-Lafı başka tarafa çekip de benimle eğlenme, gelecekten bahsediyorum.
-Devam et öyleyse?
-Bundan ötesi, burada doğdun, burada büyüdün ve burada öldün.
-Ben daha ölmedim!
-Saçma, az önce sana söylediğim gibi, benim için olmuş olan ve olacak olan birdir ve lütfen artık kesme sözümü yoksa benden başka bir şey duyamazsın.
-Pekala, pekala sakin ol.
-Gelecek nesiller bu toprakları kutsal topraklar diye anacak çünkü, sen burada doğdun, yaşadın ve öldün, kurucusu olduğun dinin beşiğinin kafirlerin eline geçmesi yakışık alır bir durum olmadığı için, buraya batıdan büyük ordular gelecek, bölgedeki kıymetli yerlerden bazılarını, doğduğun o mağarayı ve can vereceğin tepeyi Hristiyan alemine kazandırmak için tam iki yüz yıl boyunca savaşacaklar.
-Bunlar Haçlı orduları mı?
-Evet, öyle.
-Peki, istediklerini alabildiler mi?
-Hayır, ama çok insan kestiler.
-Kendilerinden ne haber?
-Tabii onlar da en az kafirler kadar, hatta belki daha fazla kayıp verdi.
-Bütün bu kan senin adına döküldü öyle mi?
-Savaşa giderken haykıracaklar, bu Tanrı’nın isteğidir. Kuşkusuz ölürken de haykıracaklar, bu Tanrı’nın isteğiydi. İyi bir ölüm bu.
-Canını feda etmeye değer mi?
-Kişi ruhunu kurtarmak için, evladım, bedenini feda etmeli.
-Peki ya sen çoban, bizi bekleyen bu acayip olaylara ne diyorsun?
-Tanrı’ya baş kaldıracak diğer tanrının ortaya çıkmasına benim vesile olduğum iftirasını atmazsa, aklı başında bir kimse, bunca kandan ve bunca ölümden Şeytanın sorumlu olduğunu ya da olacağını düşünemez.
-Hayır, senin kusurun yok, biri seni suçlayacak olursa kabahat Şeytanda olsaydı, gerçek bir tanrı yaratamazdı dersin.
O zaman, o düşman Tanrıyı kim yaratacak diye sordu çoban, İsa’nın cevap verecek hali yoktu, Tanrı’ya gelince o da sessizdi ve sessiz kalacaktı ama sisin içinden gelen bir ses dedi ki, belki de bu Tanrı’yla, gelecek olan Tanrı, aynı Tanrı’dır!
İsa, Tanrı ve Şeytan, üçü birden duymazdan geldiler ama korkuyla birbirlerine bakmadan da edemediler, korkunun birliği böyledir, düşmanları dost kılıverir.
-Tanrı duraksadı ve sonra yorgun bir sesle dedi ki, bir de Engizisyon var ama izin verirsen bunu başka bir zaman anlatayım.
Sis yine yaklaştı, bir şeyler oluyordu, yeni bir sır açıklanacak, belki de yeni bir acı ya da pişmanlık paylaşılacaktı.
-Şeytan başladı konuşmaya. Tanrı’ya, Benim bir teklifim var, dedi ve Tanrı şaşırdı, Senden bir teklif ha, ne önerisiymiş. Alaycı ters sözleri herkesi gücendirebilirdi ama Şeytan eski dosttu ne de olsa.
-Çoban söze başlamadan önce doğru sözleri aradı, Bu kayıkta konuşulan her şeyi duydum, ilerideki ışığı ve karanlığı ben kendim de gördüm ama insanları yakmak için tutuşturulan odunların ışığını ya da leş yığınlarının karanlığını gördüğümü düşünmemiştim…
-Bu seni rahatsız mı ediyor?
-Bu beni rahatsız etmemeli, çünkü ben Şeytanım ve ölüm senden çok bana yarar, cehennem her zaman cennetten daha kalabalıktır.
-Öyleyse nedir derdin?
-Derdim yok ama bir teklif yapmak istiyorum…
-Söyle ama acele et, sonsuza kadar burada vakit öldürecek değilim.
-Şeytanın da bir kalbi olduğunu sen de bal gibi biliyorsun?
-Evet ama onu kullanmayı beceremiyorsun!
-Bu gün senin gücünü tanıyarak, kalbimi ortaya koymak istiyorum, dilerim gücün dünyanın sonuna kadar, bunca yıkıma ve ölüme ihtiyaç kalmadan yayılır ve sana sırt çevirmenin, seni inkarın tek sebebinin benim bu dünyada hüküm süren fenalığım olmasında ısrar ettiğin için, sana beni göksel krallığına kabul etmeni teklif ediyorum, gelecekteki fenalıklarımdan vazgeçmem, geçmişteki fenalıklarımı telafi eder, seçilmiş meleklerinden biriyken yaptığım gibi, sana yine boyun eğerim, mutlu günlere geri döneriz. Ruhum sana eşit olma duygusuyla kirlenene ve beni sana isyana sürükleyene kadar bana “Lucifer” derdin, ışık taşıyan, aydınlık.
-Peki, söyler misin, seni neden affedip krallığıma kabul edeyim?
-Çünkü, sağa sola vaat etmek istediğin affı şimdi bana vaat edersen, kötülük boyun eğecek, oğlun ölmek zorunda kalmayacak ve krallığın, İbranilerin topraklarının çok ötesine yayılıp tüm dünyayı kucaklayacak, her yerde iyi niyet filizlenecek ve ben, melekler arasında en aşağı konumda kalacağım ve sana sadık olacağım, tövbe etmiş olduğum için sana bütün meleklerinden daha bağlı olacağım, sana methiyeler düzeceğim, her şey hiç başlamamış gibi son bulacak, her şey her zaman nasıl olması gerektiyse öyle olacak.
-Ruhları baştan çıkarma konusunda çok becerikli olduğunu bilirdim ama seni hiç bu kadar düzgün, bu kadar etkileyici konuşurken görmemiştim, az daha kazanıyordun kalbimi.
-Yani beni kabul etmeyeceksin, beni affetmeyeceksin?
-Hayır, seni ne kabul ne de af ederim, olduğun gibi kalmanı tercih ederim, hatta elimden gelse seni daha kötü bile yaparım.
-Ama neden?
-Çünkü benim sunduğum iyilik, senin sunduğun kötülük olmadan var olamaz, eğer sen bitersen, ben de biterim, Şeytan Şeytan olmadıkça, Tanrı da Tanrı olmaz!
-Son sözün bu mudur?
-İlk ve son sözümçünkü, ilk kez bunu söylüyorum; son sözüm çünkü, bunu bir daha tekrarlamayacağım.
Çoban yani Şeytan omuz silkti ve İsa’ya dedi ki; “Şeytan’ın, Tanrı’yı ayartmaya çalışmadığı söylenmesin bir daha!...”
………………….
Şimdi siz söyleyin…
Kim daha tehlikeli?
Korana mı yoksa, insanın kendisi mi?