Kız gelin olmuştu.
Telli duvaklı giydirilip, düğünü de yapıldıktan sonra damada teslim edilmiş ancak, aradan günler geçmesine rağmen kendisinden hiçbir haber alınamamıştı.
Artık çok merak eden annesi yeni çift için kiralanan evin kapısına dayanıp zile de uzun uzun basmıştı.
Nice sonra ürkek bakışlarla kızı açtı kapıyı.
Karşısında validesini görür görmez de sarılıp, sarsıla sarsıla ağlamaya başladı.
Yüzü gözü ve bedeninin bazı bölgeleri derin morluklarla doluydu özene bezene yetiştirip, bir fiske bile vurmadığı evladının.
O şerefsiz damat yapmıştı bunu, üstelik de ilk gece!
Neden biliyor musunuz?
Annesi böyle öğütlemişti de onun için!
"Karını ilk gece bir bahane uydurup, şiddetli bir şekilde döv!.. Eğer bunu yaparsan tüm ömrü boyunca sana kul köle olur, her dediğini yapar. Aksi takdirde ilk fırsatta tepene çıkar" demişti!..
Belli ki kendisi de kocasından aynı muameleyi görmüştü henüz gençken!
Şimdi burada adına "damat" denen o herif şerefsizin önde gideni zaten de...
Peki, asıl suçlu, bu işin azmettiricisi kim?
"Annesi elbette!.."
"Yani, bir kadın!.."
Samsun'da yaşanan darp olayıyla sarsıldık hepimiz.
O erkeği eğitip yetiştiren, sahip olduğu maganda kültürünü oğluna veren kim?
"Elbette bir kadın!.."
Madalyonun diğer yüzüne bakalım şimdi:
Hiçbir sağlıklı erkek durup dururken kız arkadaşını, nişanlısını ya da karısını dövmez.
Onu sağlıksız hale getirip, aklını alan kim?
"Elbette bir kadın!.."
İster anası, ister karısı, ayrı ayrı ya da müştereken bir erkeği kolayca delirtebilirler!
"Yemedim yedirdim, giymedim giydirdim" mantığıyla hareket eden kayınvalide artık oğlunun elden gittiğini, dahası başka bir kadının güdümüne girmek üzere olduğunu anladığı vakit, o evliliği bozmak için şeytanın bile akıl edemeyeceği entrikalara girişmeye kalkışabilir!
Gelin hanımsa 1-0 önde başlamıştır maça!
Kocakarının artık pek fazla bir hükmü kalmamıştır nasılsa!
Daha ilk günden itibaren erkeğini dilediğince eğitmeye ve bin bir türlü alavere dalavereyle kendi dümen suyuna sokmaya girişir...
Sokamadı mı?
Bir çocuk yapar ve ayakları üzerinde durabiliyorsa eğer kendi hayatını yaşamaya başlar, yok öyle değil de ailesinin ekonomik olanakları iyiyse şayet, kapağı eski yuvasına tekrar atar!
Bu durumda erkekse sudan çıkmış balık gibidir!
Ne yapacağını bilemez bir türlü?
Nedenlerini hiç kavrayamadığı olaylar dizisi sonucu yaşamı alt üst olmuştur.
Hastalığı daha da artar ve beyni "error" verir!
Halüsinasyonlar içinde debelenmektedir artık.
Hem eski eşini kıskanmakta hem de çocuğunu özlemektedir.
Evladını her zaman bir koz olarak kullanan kadının her tavrı adamı daha da delirtmeye yetmektedir.
Bırakın dövmeyi sövmeyi, potansiyel bir katil adayıdır artık!
İster bıçakla, ister kolayca edinebileceği pompalı bir tüfekle bir gece bir-iki kadeh de parlattıktan sonra hedefine doğru yol alır.
Ona göre karısıyla kendisinin arasına annesi, babası ya da kardeşi girmiş, ayrılmalarına onlar sebep olmuştur.
O gece genellikle birden fazla cenaze çıkar kadının evinden.
Onlar mezara, erkekse bir ömür boyu kalacağı tabuttan da beter hücresine gider.
Hiç "sağlıklı bir insan" düşünebilir mi bunu yapmayı, sadece karşısındakilerin değil, kendi hayatını da perişan etmeyi?
Yetkililer açıklama yapıyorlar, "Annesinin babası tarafından dövüldüğünü gören küçük kız çocuğuna psikolojik destek sağlanacak" filan diye...
Eksik!
Rahmetli Necmettin Erbakan'ın geçmişte dediği gibi bir "pansuman tedbirdir" bu; kesin çözüm odaklı değil, günü kurtarmaya yöneliktir!
Öncelikli olarak acil tedavi ve rehabilitasyon altına alınması gereken kişi erkektir bana göre!
Ve erkeği bebekliğinden itibaren yontan, şekillendiren, fabrika ayarlarını belirleyen memleketteki tüm kadınlar acil olarak sürekli yürüyen bir program çerçevesinde eğitim altına alınmalıdır!
Kadın ya da erkek, ikisinden biri günün birinde evliliklerinin artık eskidiğini düşünüp, başkalarıyla, başka hayatlar yaşamak istediler diyelim...
Öldürmek için yeterli sebep midir bu?
Anlık bir öfke patlamasıyla kendi hayatını da yok etmek için geçerli bir neden midir?
"Tak sepeti koluna, hadi artık herkes kendi yoluna" deyip, basar gidersin oradan!
Anadolu'da yaşayan analar programlıyor erkeğin beynini; işletim sistemini onlar kuruyor.
İkinci sırada tedavi edilip, eğitilmesi gerekense elbette kadınlardır.
Bu tür vakalar toplumda hiç de sözü edilmeyen hatta, özellikle gizlenen başka bir gerçeğin de gündeme gelmesini engelliyor.
O da "kadın tarafından şiddet gören erkeklerin" durumu!
Çevremdeki tanıdığım erkeklerin arasında karısından az ya da çok şiddet görmeyen erkek yok denecek kadar az!
Kimi yolunmuş, kimi bıçaklanmış, kimi ısırılmış, kiminin kafasında kül tablası kırılmış, kiminin başına sağ elin işaret parmağı büküldükten sonra boğum yeriyle "küt küt" vurulmuş...
Geçmişte başında iki adet çelik kasa dizüstü bilgisayar parçalanan bendeniz de kadın milletinden müştekiyim arkadaş!
Ortalama bir kadın, bir erkeğin beynine kanını sadece 3 saniye içinde sıçratabilir!
Laflarıyla döver insanı hatun milleti!
Erkek kısmının evlerinde kadınlardan gördüğü mobbinge (psikolojik şiddet, baskı, kuşatma, taciz, rahatsız etme veya sıkıntı verme) başka hiçbir yerde rastlanmaz!
Bedensel ya da psikolojik şiddetin hiçbir türü asla kabul edilemez ancak, iğnenin ucunu birazcık da kendinize batırsanız diyorum artık ey kadın milleti!
Muayyen aralıklarla "lanetlik" yapıp hır çıkarmayı bıraksanız da şu dünya daha yaşanılır olsa hepimiz için!
Hadi neyse, Dünya Kadınlar Gününüz kutlu olsun bakem!
Şöyle güzel bi ıspanaklı kol böreği yapsanız da yisek yanında demli bir bardak çayla birlikte...
Lakin, annemin hamurunu elle açarak yapıp, kuzine sobada pişirdiği böreklerin tadını hiç biriniz veremediniz bu güne kadar!
"Ağlarsa anan ağlar, gerisi yalan ağlar..."
NOT: Bu son lafa da inanmayın sakın!.. Deyim, analar tarafından yazılıp programlandıktan sonra evlatlarının beyinlerine çakılan bir çividir sadece!.. Yedi kat ellerin insana anasından, bacısından, kardeşinden daha yakın olabildiğini, en az analar kadar derdinle dertlenip, seninle birlikte ağlayabildiğini de gördü bu gözler!