“Ahlak” değişken bir kavramdır.
Toplumlara ya da içinde yetişilen aileye göre farklılık gösterebilir.
Çok güvenmem, itibar etmem ben bazı “ahlak” değerlerine.
Ancak yine de insan kitleleri için düzenleyici, dizginleyici bir dizi değerler içerirler.
Toplumu belli bir nizam içinde tutarlar.
“Vicdan” kavramı benim için daha belirleyici ve önemlidir.
Bana göre bugün hiçbir sakıncası olmayan bir eylem, başkasına göre “ahlaksızlık” diye tanımlanabilir mesela.
Evimiz Gökdere’nin kıyısında, Osmangazi yakasındaydı.
Sevgili validem hâlâ da orada oturur.
(Ellerinden öperim kız, nasılsın eyi misin? Çok rica ediyorum şu Zülfikar’la (Yüksel) işbirliği yapmayı bırak artık, öz oğlunun tarafını tut canım annem!..)
Derenin karşı yakası tam bir orman gibi yeşillikler içerisindeydi 1970’li yıllarda.
Açık alanda sevişmek de son derecede “ahlaksız” bir durum olarak algılanıyordu.
Bir parça yakınlaşmak isteyen genç çiftler dere kıyısına inerler, rahmetli babamdan fırsat bulabilirlerse eğer dudak dudağa öpüşürlerdi!
Polis babama çalışırdı o senelerde!
Öpüşen birilerini gördü mü hemen telefona sarılır, şikayet ederdi rahmetli.
“Çoluk çocuğa kötü örnek olacaklar, gitsinler evlerinde yapsınlar ne yapacaklarsa” derdi!
Az sonra da bir polis aracı gelir, öpüşüp koklaşanları toplayarak karakola götürürdü.
Peki, vicdanlı bir hareket miydi bu?
Değil elbette.
Sana ne elin öpüşen gençlerinden?
Bugün gidiverin parklara, yeşil alanlara…
Her sıra kapılmış, metrekareye düşen öpüşken sayısı tavan yapmış durumda!
Üstelik de pek çoğu yapmaz dediğimiz kimseler.
Kıpır kıpır gıpraşan hormonları yok edemezsiniz, tarih boyunca da hiçbir yasayla, hiçbir kuralla engellenememişlerdir içten, özden gelen insani duygular.
Yukarıda dediğim gibi, gene de iş yapar bazı ahlak kuralları.
Aileden alınan terbiyeye göre de değişiklik gösterir bunlar.
Mesela bazı insanlarda çok değişiktir öğretilenler.
Kimilerinin yüzünü kızartan eylem ve uygulamalar sıra kendilerine geldiğinde pişmiş kelle gibi sırıtmalarına neden olur.
Mesela, Bursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı İbrahim Burkay…
Bu İbrahim Burkay aldı karısının babası yani kayınpederi Ramazan Karakök amcayı, üstelik de ballı maaşla BTSO’da işe soktu; adamı oradan besliyor kuzu gibi.
Bu durum pek çok insan için ağır bir utanç vesilesiyken biz buradan “höyt” dedikçe kayınpederine “hadi sen artık eve git cici babacığım benim” demek yerine sırıtmayı tercih ediyor İbrahim Burkay.
Demek ki aileden öyle görmüş, başkalarına ait olan kaynakları yakınları arasında paylaştırıp yedirmek son derece normal bir durummuş Burkay için.
Diğer bireyleri tenzih ederim, büyüklerin ellerinden, küçüklerin gözlerinden öperim, ya da kim bilir, bu İbrahim hatalı üretim olarak çıkmış da olabilir yeryüzüne!
Hadi İbrahim böyle diyelim, peki Karakök amca da hiç şu kadarcık utanıp sıkılmıyor mudur sizce?
Yok!
Belli ki ona da öyle öğretmişler ki, hem zaten tutmuş İbrahim Burkay’a kızını vermiş baksanıza.
Maya aynı maya, hamur aynı hamur!
Benim babam için 1970’li yıllarda açıkta öpüşmek nasıl zinhar kabul edilemez kötü bir durumsa, Ramazan Karakök için de her ay BTSO’nun paralarını alıp cebe indirmek de kesinlikle caizdir!
Hele hele damat oraya baş olmuşken.
Şimdi bakın, toplumda yaygın genel ahlak kurallarını geçtik…
Burkay ve Karakök’te işe yaramadı çünkü!..
Vicdanlı olmayı da geçtik, orada oturmak, oturmakta ısrarcı olmak için insanın vicdanında da sıkıntı olması gerekir çünkü.
Peki ya yasa?
Yasa, “cici babanı orada çalıştıramazsın” demiyor!
Peki, böyle insanları kim teşhir edecek, kim dökecek foyalarını?
“BASIN!..”
İşte kıymeti bilinmesi gereken, yeri geldiğinde herkese lazım olacak, elleri öpülesi bir kavramdır basın ve basın özgürlüğü.
Tabii, görevini layıkıyla yapmaya çalışanlar için söylüyorum, “Kokan Turna” gibi zurnalar için değil!
Ben göremiyorum, belli ki engellemiş kareta!
Fırat Cintonik’ten esinlenmiş, sonuna “nokta” diye mim koyazmış sadece, yazmış Facebook’a, “İnsan kılıklı, şeref ve haysiyet yoksunu ruh hastası için Bursa E Tipi’nde son hazırlıklar yapılıyor” diye!..
Ulan Kokan, niye isim vermiyorsun keraneci?
Hayatında bir kere olsun delikanlı gibi açıkça yazsana kimi kastettiğini?
Hem sende yaşamın boyunca hiçbir zaman olmamış “şeref ve haysiyet” gibi kavramların başkalarında da bulunmadığı sonucunu o kıt aklınla nerenden çıkarıyorsun keraneci?
Gidiyo musun gene Pamucak Ekrem’in havuzuna?
Bu, geçmişte gitmiş Bursa’da bir özel hastanenin basın danışmanlığı işini almış yüklü bir maaşla…
Kokan’ı bir halt sanan hastane yöneticileri de vermişler istediği paraları kendisine.
Kulakları çınlasın, dönemin CHP Parti Meclisi Üyesi Ali Nihat Irkörücü de o hastanede yapıldığı iddia edilen bir dizi yolsuzluk olayını taşıyor kamuoyunun önüne.
Bu Kokan Turna da alıyor telefonu eline, gazetelerin idarecileri ve yazarlarını aramaya başlıyor, “aman abi, bunları yazmayın” diye!
Tabii, beni arayamadı; arasaydı eğer “hoşt” diyeceğimi gayet iyi biliyordu çünkü!
O sıra yazdığım gazetenin sahibini arayıp “reklamla” tehdit etmiş!
Diğer yerel gazeteler de yayınlamadılar o hastanedeki yolsuzluk haberini biliyor musunuz; yaygın medyayla birlikte Bursa’da sadece yazarınız kaleme aldı yine o gün tüm gerçekleri.
Bir pazar günü bir doktor tam 450 MR çekmiş güya, devleti dolandırıyorlarmış şerefsizler!
Kokan da bunların sıçtıklarını örtmeye çalışıyordu o gün aklınca!
Şimdi söyleyin bana, kim haysiyet ve şeref yoksunu, Kokan mı yoksa ben mi?
Ben geçmişimle, sülalemle, ailemle kendi onur ve şerefimden adım gibi eminim; Kokan gibi züppelerin lafıyla da zerresi eksilmez zerresi!
Hapis meselesine gelince…
Yazılarımdan dolayı eğer içeri girersem nerene yakıcan kınayı len?
Yollayam mı 50 gram?
Bir sürü davayla uğraştığım, bazı şerefsizlerle oralarda da mücadele ettiğim doğru.
Fakat Anayasa Mahkemesi resmen Allah’tan gelen ilahi bir hediye gibi müthiş bir karar verdi geçen Mart ayında; tabii sen havuz medyasından olduğun için bundan haberin de yoktur!
Bir haberciye yerel mahkeme tarafından verilip, Yargıtay tarafından da onaylanan 2 buçuk aylık hapis cezası kararının oy birliğiyle kaldırıldığı son hükümde deniyor ki özetle orada:
“Eğer halkı kin ve düşmanlığa iten ya da kamu düzenini bozan yazılar kaleme almıyorsa bir gazeteciye hapis cezası verilemez!
Bırakın bir gazeteciye hapis cezası vermeyi, ona ceza verdikten sonra hükmün açıklanmasını geri bırakmak bile o kişiyi hapis yatma riskiyle karşı karşıya bıraktığından, gazetecilik görevini hiç kimseden çekinip korkmadan layıkıyla yapamaz!
Ve bu durum da Anayasa’yla teminat altına alınmış basın ve ifade özgürlüğüne aykırıdır!
Verilen 2 buçuk aylık hapis cezası derhal bozulmalıdır!..”
Hey toprağına, gurduna guşuna gurban olduğum güzel memleketim be!..
Kimilerine göre hani demokrasi, kanun, yargı işlemiyordu bu memlekette?
Demokrasisine kurban olayım, kanununa nizamına kurban olayım ben bu ülkenin.
Her savcının açtığı dava kayıp mı edilecek?
Hayır!
Her hakimin verdiği karar onanacak mı?
Hayır!
Her onanan karar doğru mu sayılacak?
Hayır!
Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı da var artık tüm vatandaşların.
Mağdur kişi gitmiş oraya müracaat etmiş.
Kokan, ben bu son kararla yırtarım oğlum hakkımda açılan tüm davalardan, merak etme sen…
Sen asıl beynindeki boşluğu nasıl dolduracaksın onu söyle bana?
Git Ekrem Pamucak abinden pamuk iste biraz, belki verir de işe yarar!
NOT: Bu sabah karnım ağrıdı gülmekten. Hayatta Kokan gibi zeka fukarası, zavallı ve acınası yaratıklar da var ama insanı gülerken altına işetecek kadar zeki ve yaratıcı insanlarımız da mevcut.
Bir dostum yollamış karikatürü, Ragıp Emmi Süpermen’e, “Lan yokardan uçsana, niye kedi gibi geziyon” diye soruyor?
Süpermenin yanıtıysa müthiş:
“Ragıp, anlamıyorsun, ‘sıkıldım’ diyorum!..”
Son olarak, hepinize Kokan’sız günler dilerim. Kokta!