Yazarlar

Kürtler artık kendilerini sorgulamalı

post-img
Canım sıkıldı! Bu ne terbiyesizlik, nasıl bir haddini bilmezliktir böyle? Türk genci sırtına astığı Türkiye bayrağıyla Paris sokaklarından birinde yürüyor… Yanına yaklaşan iki kişiden biri hiç beklenmedik şekilde çocuğa saldırıyor ve tekme tokat darp etmeye başlıyor. Sonra, elindeki bayrağı alıp uzaklaşıyor oradan. Hâlbuki o bayrak kendisinin de bayrağı farkında değil! Hani Başkan Recep Tayyip Erdoğan, “Bizim sorunumuz Kürt kardeşlerimizle değil, PKK’lılarla” diyor ya sürekli? Fakat belli ki Kürtlerin açık, bariz bir sorunu var; o da Türklerle!.. Bu hareketi bir Türk genci yapsa kafatasçı, ırkçı ve faşist… Kürt genci yapınca özgürlük mücadelecisi! Sürü psikolojisiyle kendini kalabalık ve güçlü hissedince saldır… Aksi durumdaysa, “Ben dövletimi sevirem, o halde ne isterse verirem”!.. Aklı başında Kürtler şöyle bir geçmişe ve bu güne bakıp bazı şeyleri iyice düşünmeli artık; yoksa daha çok acılar çekilecek. Bazıları yine salakça “barış, barış, barış” diye sayıklayıp duruyor; iyi de en baştan beri savaşan, ilk kurşunu atan onlardan, ne yapacağız şimdi?!. Osmanlı devrinde Kürt meselesinin ortaya çıkışı 1800lü yıllara rastlar. Batı cephesinde Bulgarlar ve Ortodoks Rumları kışkırtan Ruslar bununla yetinmeyip Ermenilere ve Kürtlere de el atarlar. 1800’lerde ilk Kürdoloji çalışmaları Ruslar tarafından başlatılmıştır. Kürtçülerin bugün bile en temel başvuru kaynakları olan kitaplar bu dönemde Ruslar tarafından yazılmıştır! Rusların kışkırtma çabaları sonuç vermiş ve Rus destekli Kürt aşiretleriyle Osmanlı arasında çatışmalar başlamıştır bile. 1830-1855 tarihleri arasında birkaç tane Kürt isyanı gerçekleşir ama  bastırılır. Fakat asıl büyük Kürtçü hareket tam da 1877 yılında gerçekleşir. Bu tarih, 1877-78 Osmanlı-Rus Harbi’nin tarihidir. Hem Balkanlar’da hem de Kafkaslar’da Ruslarla Savaşan Osmanlı’ya karşı, bir cepheyi de Kürt aşiretleri açmıştır. Savaşta, hudut üzerindeki Kürt aşiretlerinin Ruslara destek verdiği, Yezidi Kürtlerinin boyunlarına haç takarak Rus saflarında Osmanlıya ihanet ettikleri tarihi bir gerçektir. Muharebenin neticesinde Osmanlı devleti Rusya karşısında mağlup olarak doğuda Kars, Ardahan ve Batum’u onlara terk etmek zorunda kalmıştır. Bu mağlubiyetin ardından devletin doğuda otoritesi zayıflamış ve azınlıklar yeni isyanlar için daha kolay ortam bulmuşlardır. Dersim isyanının lideri Seyit Rıza’nın isyan sırasında İngiliz Dışişleri Bakanlığı’na gönderdiği 30 Temmuz 1937 tarihli şu mektup Kürt isyanlarının işbirlikçi ve hain karakterinin en açık delillerinden birisidir: “Büyük Britanya Dışişleri Bakanlığına, Yıllardır, Türk Hükümeti Kürt halkını asimile etmeye çalışıyor ve bu amaçla halkı eziyor, Kürtçe yayınları ve gazeteleri yasaklıyor, anadilini konuşan insanlara işkence ediyor ve sistematik olarak insanları Kürdistan’ın bereketli topraklarından söküp Anadolu’nun çorak bölgelerine göçe zorluyor ve birçoğu oralarda telef oluyor. Türk Hükümeti son olarak, hükümetle yapılan anlaşma gereği, bu işkencelerin dışında tutulan Dersim’e de girmeye çalıştı. Bu olay karşısında Kürtler, uzak sürgün yollarında yok olmaktansa, 1930’da Ağrı Dağında, Zilan vadisinde ve Beyazıt’ta yaptıkları gibi, kendilerini savunmak üzere silaha sarıldılar. Üç aydan beri ülkemi, acımasız bir savaş kırıp geçiriyor. Savaş araçları bakımından eşitsizliğe rağmen ve bombardıman uçaklarının yangın bombaları, zehirli gaz bombaları atmalarına rağmen, ben ve arkadaşlarım Türk ordusunu başarısızlığa uğrattık. Direncimiz karşısında Türk uçakları köyleri bombalıyor, ateşe veriyor, savunmasız kadın ve çocukları öldürüyor ve böylelikle Türk Hükümeti, başarısızlığının intikamını tüm Kürdistan’da işkence yaparak almak istiyor. Hapisler, ağzına kadar masum Kürtlerle doludur. Aydınlar kurşuna diziliyor, asılıyor veya Türkiye’nin ücra köşelerine sürgüne gönderiliyor. Ülkelerinde bulunan 3 milyon Kürt, barış içinde yaşamak, özgür, kendi ırkını, dilini, geleceğini, kültürünü ve uygarlığını korumak istiyor; benim sesimle ekselanslarınızdan maruz bulunduğu zulüm ve adaletsizliğe son vermek için, Kürt halkını hükümetinizin yüksek ahlakî etkisinden yararlandırmanızı diliyor. Sayın Bakan, en derin saygılarımızı sunmaktan onur duyarım. Seyit Rıza Dersim Başkomutanı” Tabii bu Kürt isyanı da başarılı olamayacaktır. Atatürk, isyanın hemen bastırılmasını emreder. Ve dönemin Tunceli Valisi Korg. Abdullah Alpdoğan’ın komutasındaki 20 bin kişilik bir kuvvetle isyan bastırılır. Elebaşları da idam edilir. “Dersim Harekâtı” olarak bilinen bu isyan bastırma operasyonu, bölgedeki aşiretlerin gücü tamamen kırılana kadar sürer. Aşiretlerin önde gelenleri, Tunceli dışına sürülür ve bölgede Cumhuriyet rejimi tam anlamıyla tesis edilir. Bu gün batıda yaşayıp da devlet aleyhine, PKK lehine konuşanların çoğu işte bunların torunlarıdır. Dersim İsyanı da bastırıldıktan sonra 1984 yılında başlayan, başlatılan  PKK terörüne kadar bir isyan gerçekleşmedi. “Barış” ha! Alın size günümüze dek “ilk kurşunu” atanların yabancıların da  kışkırtmasıyla başlattığı isyanlar: Babanzade Abdurrahman Paşa Isyanı (1806/Musul) Babanzade Ahmet Paşa İsyanı (1812/Musul) Zaza’ların isyanı (1820) Yezidilerin isyanı (1830/Hakkari) Şerefhan isyanı (1831/Bitlis) Bedirhan isyanı (1835/Botan) Garzan isyanı (1839/Diyarbakır) Ubeydullah İsyanı (1881/Hakkari) Bedirhan Osman Paşa ve kardeşi Hüseyin Paşa isyanı (1872/Mardin ve Cizre) Bedirhan Emin Ali isyanı (1889/Erzincan) Bedirhaniler ve Halil Rema isyanı (1912/Mardin) Şeyh Selim Şehabettin ve Ali isyanı (1912/Bitlis) Koçgiri isyanı (1920/Koçgiri) Nasturi isyanı (1924/Hakkari) Jilyan isyanı (1926/Siirt) Şeyh Sait isyanı (1925/Bingöl, Muş ve Diyarbakır) Seit Taha ve Seit Abdullah isyanı (1925/Şemdinli) Reşkotan ve Reman isyanı (1925/Diyarbakır) Eruhlu Yakup Ağa ve oğulları (1926/Pervani) Güyan isyanı (1926/Siirt) Haco isyanı (1926/Nusaybin) 1. Ağrı isyanı (1926/Ağrı) Koçuşağı isyanı (1926/Silvan) Hakkari Beytüşşebab isyanı (1926/Hakkari) Mutki isyanı (1927/Bitlis) 2. Ağrı isyanı Biçar harekatı (1927/Silvan) Zilanlı Resul Ağa isyanı (1929/Eruh) Zeylan isyanı (1930/Van) Tutaklı Ali Can isyanı (1930/Tutak, Bulanık ve Hınıs) Oramar isyanı (1930/Van) 3. Ağrı harekatı (1930/Ağrı) Buban aşireti isyanı (1934/Bitlis) Abdurrahman isyanı (1935/Siirt) Abdulkuddüs isyanı (1935/Siirt) Sason isyanı (1935/Siirt) Dersim isyanı (1937/Tunceli) PKK terörü (1984…) Hele bunların arasında bir Şeyh Sait isyanı var ki yine İngilizlerin tertiplediği, Musul ve Kerkük’ü de kaybettirdi bize. Tüm bu isyanlara karşı artık isyan sırası(!) şimdi Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde. Sivillere zarar vermeden balık kılçığı gibi ayıklıyor şanlı ordumuz hainleri. Sadece Türkiye’de yaşayanların değil, Suriye ve Irak’ta bulunan Kürt kökenli insanların da gelecekleri, rahat, huzur ve refahları Türkiye’dedir. Bu iyice anlaşılsın artık!

Diğer Haberler