Yazarlar

Masut Yımaz'ın ardından

post-img
Bursa’nın siyaset sahnesinde çok sevdiğim iki “Mehmet” vardır; biri Mehmet Gazioğlu, diğeriyse merhum Mehmet Gedik. Her halde hepimizden dua istiyor, o da düştü zihnime, ANAP Osmangazi Eski Yöneticisi Mehmet Köse de var. Ohoo! Sevdiğim Mehmetler çokmuş hakikaten, Doğruyol Partisi Osmangazi İlçe Eski Başkanı Mehmet Şirin’i de ayrı severim. Çok eski yıllarda DSP’den Mehmet abi vardı, Mehmet Çelik, ona da rahmet olsun. Ne güzeldir “Mehmet” ismi. Bu adı kendi lisanınca millileştiren Türklerin nasıl da güzel bir sentezidir Mehmet. Askerine bile “Mehmetçik” diyecek kadar nasıl da özgün bir ulusun mensuplarıyız; ne mutlu bize. Ben bir de Hakan seviyorum, Hakan Dinçtürk ama o beni hiç sevmiyor son zamanlarda! Peki niye sevmiyor? Pislik bir herif var Bursa’da! Bildiğin pislik! Otomotiv yan sanayide çalışıyor. Zurna Ahmet’in kavede yanık oynadığı insanların alayı Fetöcü çıktı. Hele hele yancılarının tümü Fetöcü! Suratına bak, “Şam Şeytan’ı” gibi bir herif! “Gözler” desen fer fecir, biri bir yana, diğeri öte yana bakıyor, kısık. Adam sözde dindar geçiniyor ama Kuran’da tanımlanan “Şeytan’ın” tüm özelliklerini barındırıyor ruhunda: 1- Sinsi ve yalancıdır İbrahim suresi 22. Ayet:   2- İnsanlara korku vermeye çalışır. Ali İmran Suresi 175. Ayet   3- Müminlerin arasını bozmaya çalışır Maide Suresi 91. Ayet   4- İnsanları sözde onlara iyilik yaptığına ikna etmeye çalışır. Araf Suresi 20. Ayet   5- Allah’ın adını kullanarak saptırmaya çalışır. Fatır Suresi 5. Ayet    6- Yalan vaatlerde bulunur. İbrahim Suresi 22. Ayet   7- Kuruntulara ve kuşkulara düşürmeye çalışır. Nisa 119. Ayet   8- Fakirlik korkusu vermeye çalışır. Bakara 268. Ayet   9- Kibir vermeye çalışır. Sad Suresi 73. Ayet   10- Gösteriş için ibadet etmeye teşvik eder. Nisa Suresi 38. Ayet    11- Duygusallık telkini yapar. Mümtehine Suresi 1. Ayet    12- Detaylara saldırır. Bakara 67. Ayet   İşte böyle bir adam, sözünü ettiğim herif! Öyle bir şeytan ruhlu ki bu yan sanayicinin cibiliyeti de… Ecdadının kimin üzerindeyken “hınk” dediğini bilenler biliyor zaten; şimdi siz de öğrendiniz, ayrıntısını sonra konuşuruz! Paça kasnak güreşçiymiş rahmetliler! Cami avlusunda bile güreş tutarlarmış denk geldikleriyle… “Şiftan malıd gıbıdı, matasama gıbıdı!..” “Abi, bu adam bir kere öpülmeyi hak ediyor” dedi eniştem! Olabilir, öpmem abi! Ben zaten birini bir kere öpmem! Az sevmiyorum ben, bugün öperim, aradan 3 yıl geçer, evirir çevirir gene öperim, döndürür döndürür 20 sene sonra tekrar öperim, makas alırım; yoğurtlu bakla, güvercin takla sizin anlayacağınız! Çok şükür, yapılan iyiliği de kötülüğü de unutmam ben; soyum “yılmaz”, soy adımsa “Yılmaz”!.. Neyse, muhabbet ediyoruz burada biraz. Konuyu değiştirelim az… Hani bir adam vardı Ak Parti Bursa İl Başkanlığı koltuğunda bir aralar? Neydi adı? Cem, Cem, Cem… Ha! Avukat Cemalettin Torun. Bu adamı aldılar abi, o’rdan şey ettiler, çıkardılar; “Sen artık bi git, tak sepeti koluna, artık herkes kendi yoluna” dediler buna. Neden dediler? Ee vardır bir sebebi! Şimdi bu Cemalettin Torun Ak Parti İl Başkanı ve avukattı ya aynı zamanda? İşte şimdi, siyasi olarak bu konumda bulunan birinin o vakitler işte ne bileyim BUSKİ, SSK gibi devlet kurumlarının dava vekilliğini üstlenmesi etik şeysi açısından uygun muydu? Değildi! Siyaset tarihi boyunca böyle bir şey görmemişti hiç kimse! Sonra yazarınız bir bilgiye sahip oldu, bilmem doğru bilmem yalan, muhatapları aksini ispat edip söylesinler; bu Cemalettin var ya Cemalettin? Gencecik canım evladım Halil İbrahim Özgeriş isimli avukat bir çocuğu Ak Parti İl Yönetim Kurulu’na alıp, sonra İl Sekreteri yaptı. Ve bu çocuk, Cemalettin o makamda bulunduğu süre içinde sözünü ettiğim kamu kurumları, bazı finans kuruluşları, devletle rabıtalı pek çok birimin avukatlık işini üstlendi. Üstlensin, yeteneği, birikimi varsa üstlensin de… Halil İbrahim Özgeriş’in daha önce avukatlık yaptığı büronun adresi şöyleydi: “Gülbahçe Mah. Ulubatlı Hasan Blv. 101 Alp İş Mrk. D:8 Osmangazi, Bursa” Peki, Cemalettin Torun’un avukatlık bürosu nerede: “Sakarya Mah. Kıbrıs Şehitleri Cad. 23 Banuşoğlu Adalet Apt. A Blok K:1 D:2 Osmangazi, Bursa” Adliye’nin az ilerisinde. Peki sonra ne oldu? Bak şimdi, bak bak bak… Aneyy! Cemalettin’le, devlet kurumlarının avukatlığını üstlenen Halil İbrahim, aynı büroda buluşup paydaş oldu! Şimdi bu durum, siyaset adına, Allah adına, millet, memleket adına, kanun adına, Anayasa, devletin kuruluş ilkeleri ve memleket adına doğru mu? Kime soruyorum? Bir, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a… Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’a… Cumhurbaşkanlığı Baş Danışmanlarından İbrahim Kalın’a… Adalet Bakanı Abdülhamit Gül’e… Bursa’da Cumhuriyet Başsavcısıyken, beni kaleme aldığım ancak, sonra mahkemede herhangi bir suç unsuru görülmediği için beraatime karar verilen bir yazı yüzünden dönemin Başbakan Yardımcısı Hakan Çavuşoğlu’na hakaret ettiğim iddiasıyla gözaltına aldıran şimdiki Adalet Bakan Yardımcısı Uğurhan Kuş’a… Cemalettin Torun’un eski ortağı, Adalet Bakan Yardımcısı Zekeriya Birkan’a… Adalet istiyoruz adalet! Bursa’da bir başsavcı vekili icra dairesine polislerle birlikte gidip, oranın müdürünü ve katipleri gözaltına aldırıyor abicim! Niye? Evrakla, delille sabit ve meşru bir işleme müdahale edeyim diye! Kim peki bu müdahaleye müdahale edecek Sayın Cumhurbaşkanım, Adalet Bakanım, Adalet Bakan Yardımcısı Uğurhan Kuş Başsavcım; kim, kim? Bi sorsanıza muhatabına? Borçlu, haksız ve icra işlemi uygulanan şirketin avukatının hangi dava vekili olduğunu biliyor musunuz? Peki, bu şirketin sahibinin geçmişini, Fetö’yle yargılandığını biliyor musunuz? Ohoo, bunu Cemalettin Torun’a sorun? Bir insanın yaptığı nerde yanına kâr kalmış Allah aşkına? Herkes bedelini ödeyecek bir gün. Mutlaka ama mutlaka! Öte dünyayı ayrı tutalım ama cennet de var bu tarafta cehennem de… Senden çıkmazsa, çoluğundan çocuğundan çıkar! Atandan çıkmayan senden çıkar! Neyse, girdik ya “Mehmetlerden” lafa… Canım ya, dediğim gibi çok severdim Mehmet Gedik’i… Şunları yazmıştım O’na dair geçmişte biliyor musunuz: “Memeett, Memet” diye başlamıştı son görüşmemizde lafa her zaman olduğu gibi yine; “Geçmişte neler yazmıştınız hakkımızda. Mahfettiniz bizi. O günlerde iktidarda biz vardık. Patronlar her gün kapımızın önünde kuyruk olurlardı. Bir tek gün sizi şikayet etmek için gittik mi gazete sahiplerine? Bir kişinin ekmeğiyle oynadık mı? Filan yazarı işten çıkar ya da sansürle diye baskı yaptık mı?”   Söyleyecek söz bulamıyordum…   Doğruydu konuştukları.   En sert eleştirileri yapabiliyorduk Mehmet Gedik ya da partisi ANAP hakkında.   Doğru söylüyordu.   Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne benim Olay Gazetesi’nde yayımlanan bir yazımın ardından çağırılmıştı.   Bir süre küs kalmıştık.   Sonra, iki medeni insan olarak karşılıklı oturup konuştuk.   Bursa Çağdaş Gazeteciler Derneği Lokali’ne bir akşam yemeğine davet etmiştim Gedik’i.   Reddetmedi, çağrıma katıldı.   “Biliyor musun” demişti o akşam, “ben buraya niye geldim”?   -Neden gelmişti?   “DGM olayında sen beni mahfettin! Yazından sonra siyasi yaşamım bitti. Bu şehirde gazetecilik yapan pek çok insana kızarım. Onlardan herhangi biriyle benzer bir durum yaşasaydım, ömrümün sonuna kadar silerdim! Yüzlerine bile bakmazdım. Neyi neden yaptıklarını, neler yaptıklarını çok iyi biliyorum çünkü. Oysa sen mert adamsın. Seni tanıyor ve seviyorum. Görevini yaptın! Sana kırgın değilim. Saygı duyuyorum.” “Siz de mert insansınız Mehmet Bey” diye yanıtlamıştım Gedik’i. Daha sonra arkadaşlığımız abi-kardeş ilişkisine dönüştü.   Mert adamdı Mehmet Gedik.   Söyleyecek sözü varsa insanın yüzüne de söyler, arkadan konuşmazdı.   Ve aynen dediği gibi, ANAP’ın o şaşalı yıllarında bir kez olsun gazeteciler üzerinde baskı kurmamış, adam gibi siyaset yapmıştı.   Oysa şimdilerde gazeteciler “yazamayan yazarlara” dönüşmüş durumda. İnsanların ekmekleriyle oynanıyor.   Bırakın gazetecileri, gazete patronları bile yaşam mücadelesi verir oldular.   Doğru söylüyordu Mehmet Gedik.   Ardından o meşhur şen kahkahasını atarak espriyi de patlatmıştı:   “Ama Allah’ınızdan buldunuz! Bize çektirdiklerinizin vebalini şimdi ödüyorsunuz farkında mısın?!.”   Gülmüştüm.   Ama acı acı!  Mert adamdı Mehmet Gedik, iyiliksever insandı, sahip olduklarını insanlarla paylaşmayı bilirdi.   Yapamayacağı şey için söz vermez, söz verdiği işi de mutlaka yapardı.   Yapamayacağı bir şey de yoktu aslında!   Herkes O’nu çok sever,  aktif siyaseti yıllar önce bırakmış bile olsa her kapı ona derhal ardına dek açılırdı.   Şu Bursa’da kim bilir kaç insan yaşıyordur Gedik’in işe yerleştirdiği?   Kaç parasız, pulsuz insan vardır acaba, Gedik’in tedavi ettirdiği?   Okuttuğu, otobüs biletini aldığı, kirasını verdiği, cebine para koyduğu, burs bağlattığı?   Kaç insan vardır ki, Mehmet Gedik öldükten sonra hayır duasını esirgemeyen?   Çoktur, çok!   Hayırsever, iyiliksever insandı Mehmet Gedik.   Yaptığı hiçbir şeyi insanların gözüne sokmaz, reklamını da asla yapmazdı.   Sessiz sedasız hallederdi işini.   Veren sağ elinin, sol elinden haberi bile olmazdı.   Şimdikiler öyle mi ya?   Üstüne bir de poz verip, -Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar gibi- mum dikiyorlar!  Örgütçü adamdı Mehmet Gedik.   Yeni yapılandırılan bir partiyi tek başına köylere varıncaya kadar kurup, örgütleyebilecek çevresi ve seveni vardı.   Şimdi kendini milletvekili sananları geçip, koyun bir kenara…   Onlar el kaldırıp, boyun eğme, ardından da gerdan bükmeyi vekillik sanırlarken…   Mesut Yılmaz’la, eşinin önünde tartışıp kavga edebilecek, kendi inandığı doğruları da diretebilecek kadar da yürekliydi Mehmet Gedik.   Tek bir hatası vardı, o da eğer hataysa…   “Çok dobraydı.”   Siyaset için doz aşımı kadar dobra!   Ve bu durum Karadenizli olmanın bir sonucu olsa gerek…   Çok çabuk öfkelenip, çok çabuk parlardı.   Allah taksiratını affetsin Mehmet abi.   Seni çok arayıp, çok özlüyoruz.   Şen kahkahaların kulaklarımızda, hep iyilikle yad edip, güzelliklerinle anacağız.   Bıraktığın hoş seda daima yankılanacak dost meclislerinde.   Mekanın Cennet olsun. Yaa! İşte böyle… Mesut Yılmaz ölmüş, Allah rahmet eylesin. Budapeşte’de kumar oynarken yumruğu burnuna yiyen, ANAP’ı da, kendini de bitiren bir figürandı kendisi bana göre. Memlekete bir hayrı olduğunu duyan, bilen biri varsa beri gelsin? Bursa’da, Zirai Donatım Kurumu arazisini Yalçın Sünnetçioğlu’na verdi 400 milyara bir vakitler Başbakanken… Sonra Sünnetçioğlu 800 milyara sattı hemen ardından Celal Sönmez’e… Sönmez de üzerine daireler yaptırıp satarak, servetine servet kattı devamında. Hem Yalçın Sünnetçioğlu’na, hem de İbrahim Yazıcı’ya, Ege Denizi’nin kıyısından eşi benzeri bulunmaz koylar verdi; otel yapıp parayı bulsunlar diye. Birinin özelliği uçak, diğerininse otel sahibi olmasıydı! Hiçbir hayrı hatırlanmaz siyaset sahnesinde Mesut Yılmaz’ın; buz gibi yatıyor şimdi morgda!.. Dışarıdan getirip, geçmişte olduğu gibi, İlhan Kesici gibi ithal kabakları Bursa’dan milletvekili yapmaya kalkışınca, ANAP Genel Başkan Yardımcısı rahmetli Mehmet Gedik, sabah üçe kadar, 3 saat boyunca, “Ben bu durumu bu partiye emek vermiş insanlara nasıl açıklarım” diye telefonda kavga etmişti Mesut Yılmaz’la!… “Birinci sırada sensin zaten” yanıtına rağmen, “koyma o zaman beni de listeye” diyecek kadar mert, delikanlı ve yurdum insanıydı Mehmet Gedik!.. Nerde şimdi o adamlar? Atlarına binip de gittiler… Mesut Yılmaz ölmüş… Allah rahmet eylesin… Şimdi Mehmet Gedik’le buluşacak! Versin bakalım O’na da cevaplarını! Turhan Tayan’ı, Kenan Sönmez’i, Ertuğrul Yalçınbayır’ı niye, hangi hakla milletvekili yaptığını açıklasın? İlhan Kesici’yi anlatsın. Allah rahmet eylesin de… Elindeki sadece “dö perle” nasıl memleket yönetmeye kalkıştığını da  söylesin?!. Rest abi! İşte budur sonunda hayat; rest!!! Full As!

Diğer Haberler