Yazarlar

Memleketimden manzaralar

post-img
Yeni nesil pek bilmez, bizlerden topladığı vergilerle âbâd olan TRT’nin yine bizim için özenle “sansürlediği” bazı parçalar vardı geçmişte. Acılısı yerine “mutlu arabesk” teşvik ediliyor, her daim mutlu ve komik suratlı Hakkı Bulut gibi türkücülere “Seni kardeşimden bile kıskanüyorum, kıskanüyorum” mealinde şarkı sözleri ısmarlanıyordu. Oysa bu millet lahmacunu da kebabı da acılı seviyor, bir arabesk parçayı dinlerken çektiği ızdırap sonucu ortaya çıkan ağrı kesici “endorfin hormonuyla”ortalıkta en az üç gün kelle gibi gezebiliyordu. Rakı ucuzdu ama para çok pahalıydı o yıllarda. Uzun yolculuklar sırasında 60 dakikalık bir kaset dolusu arabesk dinlemek hem şoförün uyumasını engelliyor, hem de Recep Tayyip Erdoğan’ın duble yolları henüz açmadığı o senelerde sıkça yaşanan trafik kazalarında hayatlarını kaybedenlerin yüzlerinde geriye, ebedi bir gülümseme kalıyordu. Endorfin bu, morfinden bile daha kıyak bir malzemeydi! Halkın ruh sağlığını güya korumak için düzen tutan TRT yöneticilerinin gıcık oldukları parçalardan biri, Orhan Gencebay’ın şarkısı “Batsın bu Dünya” idi ve onlara göre dinleyen insanların psikolojik durumunu bozuyordu! “Kula kulluk edene yazıklar olsun” diyen Orhan Baba iyi ki “Bolşevik ihtilal yapma iddiasıyla” suçlanmıyordu çünkü,az daha ileri gidilse hayranları dünyanın ilk “Komünist Arabesk Devrimini” çoktan gerçekleştirmiş olacaklardı belki de! Bugün memleketin her yerinde aynen Kuzey Kore Lideri Kim Jonk-un’ki gibi, elinde sazıyla Orhan Gencebay heykellerinin yükseldiğini düşünün! Bu kişi elbette “Güneş Doğmayacak Üstüme” isimli ölümsüz eseriyle insanlara “intiharı özendiren” İbrahim Tatlıses olmayacaktı! “Hayat bayram olsa” diyerek kitleleri coşturan şarkıcı Şenay’ın, “komünizm propagandası yaptığı” gerekçesiyle TRT ekranlarından dışlanması elbette tam bir, tam bir, nasıl desem tam bir “dangalaklık” haliydi. Anonim “Ormancı” türküsü de yasaklardan nasibini almıştı  bir aralar, Nilüfer Belediyesi Eski Başkanı Mustafa Bozbey’in hayatı boyunca öğrenebildiği yegane parça olan “Ormancı” her nikah ve düğünde, köylünün “Sarı Kızı” doğum yapanda her damın önünde, Bozbey tarafından dizleri bükülmüş, elleri semaya doğru açılmış vaziyette söylenerek TRT’ye inat yaşatılmaya çalışılıyor, fakat memleketi idare edenler şarkının sözlerini “görevli memura açıkça hakaret ve aşağılama” olarak değerlendirip, yayın yasağını bir türlü kaldırmıyorlardı! Yıllar yılı kovaladı… Ne devlet televizyonunun sansürü sona erdi bu memlekette, ne de söz yazarlarının manyaklığı: “Dün gece hiç tanımadığım bir erkeğe Sırf sana benziyor diye usulca sokulup merhaba dedim…” Ohaa! Hatun hiç tanımadığı bir erkeğe yolda yürürken gecenin bir vaktinde Mart kedisi gibi usulca sokuluyor ve merhaba diyor!.. Lan o erkek onu “Selamünaleyküm bacım” diye karşılar, üç gün sonra da gazetelerin üçüncü sayfalarında haberini okursunuz!..” Hani iyi ihtimalle biraz aklı başında bir herifse, “Gece yarısı çattık bir şizofren karıya” diye düşünüp, oradan derhal topuklamaya girişir! Fakat şarkının senaryosuna göre bu oğlan biraz safça görünüyor; dahası, hala orada durup, konu mankenliği yapmayı sürdürüyor: “Tanıdık bir huzur aradım şaşkın bakışlarında dün Bildik bir söz bekledim eskiden kalma öylesine Konuştu, bir şeyler söyledi, beklediğim sözler bunlar değil Yüzüme baktı gözlerime ama senin gibi değil…” Sonra şarkı “Anladım ki hiç kimse sen değil, işte senin gibi bilmem ne değil” filan gibi sözlerle devam ediyor. Esas oğlanın bu kadını neden bıraktığı zaten ayan beyan ortada bir kere. Vur raketi pinpon topuna, kadın sabah nerede uyanacak belli değil, kime usulca sokulup “merhaba” diyecek, kimin gözlerine gözlerine bakıp huzur arayacak hiç belli değil, arkadan bir bakmışsın üç gün sonra yine kapında: “Çıt çıtçıtçıtçedene de Sar bedeni bedene Dünya dolu yar olsada Alacağın bir tane Ekin ektim çöllere de Biçtirmedim ellere…” Artık kime ektirdin, kime biçtirdin, işte işin orası hiç belli değil… Var bunlardan var, hem de çok var! İnsanlar nasıl oluyor da bu kadar komik ve saçma sapan hareketler yapabiliyorlar, anlayabilen beri gelsin? Abi, yoğun bakımın önüne tüm doktor ve hemşireler dizilmiş “şak şak” alkış tutmaktalar… Kimi mi? Korona’dan paçayı yırtan amca ve teyzeleri elbette! Geçen akşam televizyonda seyrettim, Mardin-Nusaybin’de toplaşıp üstüne bir de göbekatmışlar! İki de kına yakıp, düğün yapaydınız bari! Mikrobun etkilerine dayanamayıp ölenler hoop paket, doğruca morga… Hayatta kalanlar için hep birlikte oyna yârim oyna! Geçenlerde biri sosyal medyada yazmış: “Salı akşamı saat 21.00’de, tüm Türkiye’de olduğu gibi balkona çıktım ve bizlerin sağlığı için 24 saat canı pahasına en ön safta koronayla mücadele eden doktorlarımızı, hemşirelerimizi, sağlık çalışanlarımızı, eczacılarımızı alkışladım; onlara minnettarlığımı ifade ettim.” Eyi ettin! Bi faydan oldu mu onlara, işlerine yarayacak karga boku kadar bir üretimin oldu mu hastalar için? Sağlık çalışanlarına teşekkür ettin de her türlü hayati riske rağmen gece gündüz çalışan, hiç kimsenin adını anmadığı mezar kazıcıları, ölü yıkayıcıları, cenaze nakil ambülansı çalışanlarını niye unuttun? Balkona çıkmış, alkışlamışmış! Dünyanın her tarafında bu duruma aklı başında tüm insanlar çocuklukta geçirilen travmalara bağlı “delilik” derler. Şaka mısınız la siz bu memlekette?!. Çatıya çıkıp dumanla işaret de vereydin! Komik bile değilsiniz ha! Eskiden bayramlarda kurulan panayırlardaki çadır tiyatroları bile sizden daha çok eğlendirirdi insanları. Da… Hiç kimse şu memlekette “Hayri” kadar koronayla mücadele etmedi bilesiniz. Mudanya Belediye Başkanı Hayri Türkyılmaz için hizmette ve procede sınır yok! Görev yaptığı 6 yıl boyunca ilçeye biner araçlık 6 otopark kazandıran, 3 adet kocaman kültür merkezi yapıp, buralarda kültür mantarı üreten, “Allah Herkese Akıl Fikir Versin Procesi” kapsamında Mudanya’da gelene geçene içinde Yasin-i Şerif bulunan Çin işi kolyeler dağıtan, “Rakiplerimizin makarnasına inat, dağıt Hayri lokma daat ” diyerek sosyal demokrat belediyeciliğin dibine vuran, “Yediğin Zeytinin Çekirdeğini Atma, Geceleri Boşuna Yatma Procesi” kapsamında ilçesinde “tespih sektörünün” gelişmesinde unutulmaz katkılar yapan Hayri’nin “şiir gibi” son çalışmasını burada anmadan geçmek olmaz. Şöyle duyurmuş Hayri Türkyılmaz “Korona Yar Korona, Acık Dezenfektan Sür Orama Procesi” kapsamında başlattığı yeni çalışmasını sosyal medyadan: “Hazırladığımız antiviral dezenfektan paketlerini ücretsiz olarak hemşehrilerimle buluşturuyoruz. Veterinerlik Hizmetleri Birimimizden antiviral dezenfektan paketlerine ücretsiz ulaşabilirsiniz. Her şey Mudanyalı hemşehrilerimin sağlığı ve mutluluğu için.” Antiviral paketlerin “Veterinerlik Hizmetleri’nden” temin ediliyor olmasını çok fazla kafaya takmayın siz. Bu paketlerle bir an önce “buluşup”, mutlu olmaya bakın! Artık 30 gramlık bu naylon torbaların içinden “bit” mi yoksa “pire tozu” mu çıkacak, işte orası sizin şansınıza kalmış! Eskiden köy bakkallarında böyle DDT satarlardı; her türlü tahta kurusu, eşek arısı, bit, pire gibi haşeratı anında öldürmese bile epeyce bir sersemletirdi sabaha kadar bu ilaç. Bir kere, adamın yaptığı sağlık kurallarına aykırı, yasal değil; halkın canıyla oynuyor Hayri! Naylon torbaların üzerinde ne marka, ne ruhsat numarası ne de hangi işe yaradığına dair en ufak bir resmi bilgi yok! Belediyenin İnternet sitesinden de “hizmet” diye duyurmuş bunu Hayri. Aldır Aktar Nuri’den iki kilo toz, doldur bunu naylon torbalara, “proce” diye sabah akşam millete birer tatlı kaşığı yuttur! Hayri’nin solculuğu böyleyse, yolculuğu nasıl olacak bakalım kim bilir? Efendim, önümüz Ramazan… Ortalık gene yozdan, yobazdan, “din”diye uydurma şeyleri millete pazarlamaya kalkışacak tüccarlardan geçilmeyecek. Hamamcı İrfan’ın, Demirtaş Paşa tesisleri açık olsa, camekanında teşhir ettiklerinden bir-iki fotoğraf isteyip, “normal insan donu” nasıl olur, size bir fikir vereceğim! Ancak, “şeriat donu”ne menem bir şeydir onu ben de çözemedim? Pamuklu mu, yünlü mü, slip mi, boxer mı? Bilen varsa paylaşsın? Bu günlük bu kadar “trajikomik” sahne yeter yurdumdan.

Diğer Haberler