Mimarlar Odası Bursa Şubesi Başkanı Ömer Faruk Şahin, dünya mimari tarihinin en önemli isimlerinden olan Mimar Sinan'ın vefatının 431. yılı sebebiyle bir açıklama yayınlamış.
“Mimarlar Odası olarak; eşsiz yapıtlarıyla dünya mimarlığına esin kaynağı olan büyük usta Mimar Sinan’ı ölümünün 431.yılında saygıyla anıyoruz” demiş Faruk Şahin.
Hadi gelin, bu gün biz de analım:
“Kanuni Sultan Süleyman’ın kızı Mihrimah Sultan on yedisine bastığında, iki kişi onunla evlenmek ister.
Mihrimah, yani MihrüMah, Farsca’da “Güneş ve Ay” anlamına gelir.
Kızla evlenmek isteyenlerin biri Diyarbakır Valisi Rüstem Paşa diğeriyse Mimar Sinan’dır.
Padişah kızını Rüstem Paşa’ya verir.
Koca Sinan evlidir, ellisindedir ve de Mihrimah Sultan’a deliler gibi aşıktır!
Gerçi sevdiğine kavuşamamıştır ama aşkını olanca güzelliğiyle sanatına yansıtmıştır.
Üsküdar’a, Saray’ın isteğiyle elbet, 1540 yılında Mihrimah Sultan Camii’nin temelini atar ve 1548’de bitirir.
Camiyi yaparken, eserine sanki “etekleri yerleri süpüren bir kadının” dış çizgilerini verir.
Derken, ilk kez padişah fermanı olmaksızın, Edirnekapı’da, pek kimselerin uğramadığı ıssız ama İstanbul’un en yüksek tepelerinden birine, ikinci bir eser yapmaya koyulur Mihrimah Sultan’a.
Cami küçücüktür.
Minaresi otuz sekiz metredir, bir adet incecik kubbesi üzerindeyse yüz 61 pencere, camiin iç güzelliğini aydınlatır.
İçerdeki sarkıtlar ve minare kenarlarındaki işlemeler Mihrimah Sultan’ın topuklarını döven saçlarını anımsatır insana.
Şimdi, gidin Edirnekapı ve Üsküdar’daki camilerini aynı anda görebileceğiniz bir yer seçin ve 21 Mart’ta, yani geceyle gündüzün eşit olduğu günde seyreyleyin.
Unutmadan, 21 Mart Mihrimah Sultan’ın doğum günüdür.
Göreceğiniz manzaraysa şudur; Edirnekapı camiinin tek minaresi ardından tepsi gibi kıpkırmızı güneş batarken, Üsküdar’daki camiinin ardından ay doğar!
MihrüMah eşittir Güneş ve Ay.
Bu nasıl akıllara ziyan bir hesaplamadır; nasıl bir güzellik anlayışıdır…”
Hoşunuza gitti değil mi?
Hele hele içinde bir de “aşk” olunca tadından yenmeyen bir hikayeye dönüşmüş bu öykü.
Mimar Sinan, Mihrimah Sultan’a aşık mıdır, değil midir bu bilinmez ama…
Yukarıdaki söylentiye dayanak teşkil eden mesele tümden yanlış!
Ay ve Güneş her yıl senkronize hareket etmez çünkü!..
Bu kadar basit!
Maalesef her gün-gece eşitliğinde Ay hep aynı yerden doğmaz.
Kaldı ki, gidin geriye, sırayla Miladi takvim, hoop Rumi takvim, daha geride Grogeryen, Jülyen ve Ay temeline dayalı Hicri takvim…
Vardığımız noktada artık Mart ayı yoktur, takvim Ay temellidir ve haliyle aylarla mevsimler de artık senkronize değildir.
Kaldı ki, Mihrimah Sultan’ın evlendiği sene yani 17 yaşına geldiğinde yaş günü 22 Rabiülhahir 945’dir ve bu bir sonbahar günüdür, günümüz takvimine göre tarih 17 Eylül 1538’e denk gelir.
Yıllarca özellikle sosyal medyada defalarca paylaşılan bu olay tam bir hikaye yani, hiç doğru değil!
Gelin, gerçekten yaşanmış bir Mimar Sinan öyküsüyle tamamlayalım yazımızı:
Ustanın eseri olan Şehzadebaşı Camii 1990’lı yıllarda restore ediliyor.
İşi üstlenen firmanın mühendislerinden biri şunları anlatıyor:
“Cami bahçesini çevreleyen havale duvarında bulunan kapıların
üzerindeki kemerleri oluşturan taşlarda yer yer çürümeler vardı.
Restorasyon programında bu kemerlerin yenilenmesi de yer alıyordu.
Biz inşaat fakültesinde kemerlerin nasıl yapıldığını teorik olarak öğrenmiştik fakat, taş kemer inşasıyla ilgili pratiğimiz yoktu.
İşi nasıl yapacağımız konusunda ustalarla toplantı yaptık.
Sonuç olarak kemeri alttan yalayan bir tahta kalıp çakacaktık.
Daha sonra kemeri yavaş yavaş söküp, yapım teknikleriyle ilgili notlar alacaktık.
Yeniden yaparken de bu notlardan faydalanacaktık.
Kalıbı yaptık.
Sökmeye kemerin kilit taşından başladık.
Taşı yerinden çıkardığımızda hayretle iki taşın birleşme noktasında olan silindirik bir boşluğa yerleştirilmiş olan bir cam şişeye rastladık.
Şişenin içinde dürülmüş beyaz bir kağıt vardı.
Şişeyi açıp baktık, Osmanlıca bir şeyler yazıyordu.
Hemen bir uzman bulup okuttuk.
Bu bir mektuptu ve Mimar Sinan tarafından yazılmıştı.
Şunları söylüyordu:
‘Bu kemeri oluşturan taşların ömrü yaklaşık 400 senedir. Bu müddet zarfında bu taşlar çürümüş olacağından siz bu kemeri yenilemek isteyeceksiniz. Büyük ihtimalle yapı teknikleri de değişeceğinden bu kemeri nasıl yeniden inşa edeceğinizi bilemeyeceksiniz.
İşte bu mektubu ben size bu kemeri nasıl inşa edeceğinizi anlatmak için yazıyorum.’
Koca Sinan daha sonra sırasıyla taşları Anadolu’nun neresinden getirttiklerini söyleyerek izahlarına devam ediyor ve ayrıntılı bir şekilde kemerin nasıl yapılacağını anlatıyordu. (mimarsinan.gen.tr)”
Bu mektup bir ustanın yarattığı eserin kalıcı olabilmesi için ne kadar büyük bir öngörü sahibi olduğuna dair müthiş bir örnektir.
Elindeki malzemeyi tanıması, ileride yapı tekniklerinin değişeceğini düşünebilmesi, dahası yüzyıllarca dayanacak kağıt ve mürekkep kullanması, her biri takdire şayan konular.
En önemlisi de hiç kuşkusuz taşıdığı sorumluluk duygusu koca ustanın.
Bırakın Sinan’ın Mihrimah’a aşkını falan, “meslek aşkına” bakın asıl siz!