Ne çok şey öğrenmişim “kültür izleri uzmanı” rahmetli Tankut abimden (Sözeri), ne kadar da çok arıyor, özlüyorum onu anlatamam sizlere.
Mesela “Sibel” isminin dilimize “Kybel-Kibele” yani, Anadolu’nun binlerce yıllık ana tanrıçasının isminden geçtiğini öğrenmek hayli şaşırtıcı olmuştu benim için.
Binlerce yıllık kadim kültürlerin o kadar çok izleri yaşıyor ki günümüzde, tüm hamam taslarının ortasındaki bombenin bu koca memeli, tombul ana tanrıçanın göbeği olduğundan, hala onun göbeğinden su dökünerek, O’ndan şifa bulmaya çalıştığımızdan pek çok kişi haberdar değildir örneğin!
Sunday, Monday…
Latincede Pazar ve pazartesi günlerini tanımlar.
İnsanlığın henüz tek tanrılı dinlere geçmediği, güneşe ve aya tapınılan dönemlerden kalan iki müstesna isim:
“Güneş günü ve Ay günü!..”
Türkçenin, Türkçe isimlerin o kendi var oluşlarını tanımlayan anlamlarına da bayılırım ben.
Kimi zaman dünyaya gelinen bir mevsimi, kimi zaman da “anı” işaret ederler onlar.
Tan yeri henüz ağarmadan yaşanan bir doğum anı bebekte “Tankut” yani, “kutlu tan” olarak yaşar gider mesela bir ömür boyu.
Ankara’da görmüştüm, kızın adı “Raydan’dı”, annesi trende doğurmuş, “raydan gelen” manasında koymuşlar ismini!..
Ay yüzlüyse bebek, “Aydan” oluverir örneğin bizde!
“Kız sen güzün mü doğmuşsun yoksa” dedim Güzin’e telefonda geçen gün?
Evet, bir sonbahar mevsiminde doğmuş gerçekten ama isminin manası buna işaret etmiyormuş.
“Güzin” Arapça bir kelime, “seçkin, seçilmiş” manasını taşıyor ama oradaki “seçilmişin” anlamı “demokratik yollarla yani oylamayla seçilen” değil, “övülmüş, beğenilmiş” kişi manasında.
Ben de çok beğenirim bizim meslekten Güzin Abraş’ı.
Efendi, hanımefendi, saygılı, becerikli, mücadeleci, azimkar ve dimdik kendi ayaklarının üzerinde durmayı becerebilen has bir kadındır.
Güzin’in adı “Sonbahardan” ürememiş ama sahibi olduğu yapım şirketinin ünvanı ismindeki “Güz” ekinden türemiş:
“Güz Yapım”
Tanıtım filmi, televizyon programları, sunuculuk, seslendirme, eğitim ve panel hizmetleri veriyor Güzin.
Üniversite okurken hocalarımızdan Ali Ceylan anlatmıştı ilkin…
“Bu gün” demişti, “Fransa’ya, Paris’e gidin, sokak arasında herhangi bir pastaneye girin, en az 100 yıllık bir işletme olduğunu göreceksiniz... Bizdeyse bırakın bir asrı, 50 yıllık işletmeler bulmak bile çok nadirdir.”
Evet, ticareti uzun zaman sürdüremiyor Türk halkı.
Kardeş kardeşle anlaşamıyor, ayırıyorlar yolları.
Bursa’da o kadar eski bir Ulus Pastanesi var sanırım, kuruluşu 1928’e dek giden.
Fakat Güzin’in babası Mehmet amcanın erkek kardeşi Orhan Abraş’la, Çancılar’da birlikte işlettiği “Hacı Baba Izgara Köfte Salonu’nun” tarihi ta 1922 senesine dayanıyor; yani, Cumhuriyet henüz kurulmamış o dükkan açıldığında!
O tarafa ne vakit uğrasam lezzeti bir asra yakındır hiç değişmeyen köftelerden mutlaka yemeden geçmem.
Hatta 20 yıldan fazla zaman geçmiş aradan, Olay Gazetesi’nde yazıyordum o vakitler…
Bir hırsız, arka tarafta bulunan Tekel bayiini soymak için Mehmet amcaların dükkanından girmiş, tavanı delerek oraya ulaşmış, sigara çuvallarıyla dönüşte Hacı Baba Izgara’nın o tadına doyulmaz kadayıfından tam bir tepsi yemeden ayrılmamıştı faaliyet alanından; onu da yazmıştım!
Gülmüştük Güzin’le birlikte olayı öğrenince.
Arkadaşlıklar, dostluklar zor kuruluyor, emek istiyor; çok sık görüşmese de insanlar, arada yaşanan paylaşımların kıymeti yıllar geçtikçe daha da artıyor.
Güzin’in babası Mehmet Abraş azıcık rahatsızlanmış…
Onca yıllık, asırlık bir çarşı esnafının hasta olduğunu öğrenen Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’sa ne yapmış biliyor musunuz?
“Bunu öğrenince Mehmet amcayı evinde ziyaret etmiş!..”
Köfte ikram etmişler Dündar’a, Abraş Ailesi’nin mensupları.
Türkiye’nin yeni başkanı Recep Tayyip Erdoğan geçen hafta partilisi tüm belediye başkanlarına hitap ederek onlardan “Gönül insanı belediyeciliği” yapmalarını yani, “mütevazı bir şekilde halkın arasında olmalarını” istedi ya?
İşte Mustafa Dündar da bu açıdan örnek bir belediye başkanı.
Çok duygulandım yaşlı, hasta ve eski bir Bursa esnafını evinde ziyaret etmesinden, O’nun gönlünü alıp, kalbine girmesinden dolayı.
Tebrik ediyorum Osmangazi Belediye Başkanı Mustafa Dündar’ı ve “Osmangazi’ye böyle halkçı başkanlar yakışır” diyorum.
Halkçı olmak, halkla iç içe olmak gerçek manada tam da böyle bir şeydir işte.
Seçimleri genellikle CHP’nin kazandığı sahil kentlerinde akşam oldu mu rakı balık eşliğinde “halkçılık edebiyatı” yapılarak halkçı olunamaz asla!
Ne mutlu kız Güzin…
Hem tam 5 kuşaktan beri aynı işletmeyi sürdüren bir ailenin mensubu olmak…
Hem de Mehmet amca gibi eskilerden ağırlığı olan, sözü sohbeti dinlenen, adam gibi adam olan bir babanın evladı olarak yaşam sürmek.
Allah sağlık sıhhat versin, sevdikleriyle birlikte uzun bir ömür nasip etsin Mehmet Abraş’a, benden de sevgi ve selamlar hepinize.