Dün öğle sularında dostum ünlü yazar, düşünür, konuşur ve de söylenir sevgili Can Ertan’ı aradım “nerdesin, napıyosun, gel bi kahve içelim “diye?
Meğerse Şahin Gençal’ın adaylığını açıkladığı yemekli toplantıda tavuğu fazla kaçırınca motoru bir hayli bozmuş Can Ertan.
Bir haftadır evde kendi kendine kaynamış suya eser miktarda tuz ve şeker ilave ederek “serum tedavisi” uyguluyormuş.
Neyse ki “artık düzeldim, bu gün iyiyim” dedi ve buluştuk.
Aramıza tesadüfen CHP’li dostlardan Halil Yüklenir de katılınca sevgili Can alışık olduğu mekanlardan Kent Meydanı’ndaki Starbucks’a doğru yöneldi.
“Yahu Can” dedim, “Kapitalizmle ilgili söylenip duruyor, onlara da verip veriştirip duruyorsun ama yine de bu adamların kurdukları işletmelere gidip oturuyorsun! Gel elin gavuruna, kapitalist sermayenin kahveci dükkanına vermeyelim bu gün parayı! Bak hava ne kadar güzel? Güneş bize tatlı tatlı gülümsüyor. Bu kentin en büyük şansı, ulu çınarlarının altında soluklanarak insanın kendini rahat hissedebileceği tarihi hanlarının olması. Gelin gidelim Koza Han’a? Ben size kendinizin seçeceği antika fincanlarda şöyle en az kırk yıllık hatırı olan köpüklü kahveler söyleyeyim. Sohbetimizi orada yapalım…”
İyi de yapmışız hani.
Sena ablamızın (Kaleli), Yahya abimizin (Şimşek), Kemal emmimizin (Demirel) ve daha nice aday adaylarının kulaklarını çınlatıp, dedikodularını yaptık azıcık gök kubbenin altında.
Ve hemen geçen son genel seçim arifesinde Can’la, aynı yerde hatta, oturduğumuz aynı masada izlediğimiz bir “aday adaylığı sendromunu” hatırlayarak epeyce de güldük.
Hiç unutmuyorum, yine dünkü gibi güneşli ve insana her türlü muzırlığı yaptıracak kadar da keyifli bir gündü.
Uzun yıllarını Bursa’da Cumhuriyet Halk Partisi’ne vermiş, bu partide çok önemli görevler üstlenmiş olan Can Ertan yine birine kızmış vaziyette söylenip duruyor!
Bu kez hedefinde kadın milletvekili aday adaylarından Avukat Nurhayat Altaca var.
“Neyine güveniyorlar da aday oluyorlar bu insanlar” diyor Can Ertan, “bir gün bile partinin kapısını çalmışlar mı? Omurgaları var mı? Bir gün bile dik bir duruş, çekinmeksizin dik bir tavır sergileyebilmişler mi? Siyasette ülke yönetiminde deneyimleri var mı? Koyuyorlar parayı ceplerine, ‘milletvekili olmak artık benim hakkım’ deyip aday oluyorlar! İnsan birazcık düşünüp saygı duyar bu partiye emek vermiş insanlara canım! Bu nasıl bir kendini bilmezliktir böyle!..”
Can’ı bir tur dinledim, İki tur dinledim. Aynı konuda beşinci kezdir dinliyorum ve dikkatimi Kozahan’ın köfeke taşlardan yapılmış duvarları arasında uçup, bazen de kendileri için ufalanmış simit parçalarını yemek için yere konan güvercinlere vermeye çalışarak onu onayladığımı belirtmek için habire başımı sallıyorum!
Can aynı konuya az daha devem ederse Altıparmak’taki heykeller gibi ben de otomatiğe bağlayıp “sallabaş” olacağım! (Ha! Bu arada o heykellerden birinin fışkiyesi bozulmuş, kimse farkında değil.)
“Var mı” dedim “bu Nurhayat Altaca’nın telefonu sende?”
“Var” dedi.
“Ver o zaman” dedim ve bundan yaklaşık 4 sene önce Koza Han’da bastım telefonun tuşlarına:
“Alo?”
-Alo
“Avukat Nurhayat hanımla mı görüşüyorum?”
-Evet, benim buyrun?
“Nurhayat hanım, ben Cumhuriyet Halk Partisi Genel Merkezi’nden parti müfettişi Ahmet Canıtez…”
-Aa buyrun Ahmet bey, buyurun?
“Nurhayat hanım ben şu anda partimizin önde gelen eski yöneticilerinden sayın Can Ertan’la Koza Han’da oturmuş sohbet ediyorum. Bursa’daki bazı aday adaylarını daha yakından tanımak ve sayın genel başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu’na kendileri hakkında bir rapor hazırlayıp sunmak amacıyla gizli bir çalışma için görevlendirildim. Can bey sağ olsun, sizden de iyilikle bahsetti ve mutlaka tanışıp, görüşmemi önerdi. İşiniz var mı buraya gelebilir misiniz acaba?”
-Aaa ne demek sayın Canıtez ne demek, hemen gelirim elbette.
“Şey, benim fazla zamanım yok da… Ne kadar sürede burada olursunuz?”
-Sütler kaymak tutar tutmaz ordayım! (Pardon! ‘On dakikaya kalmaz oradayım’ yanıtını veriyor Altaca.)
“Nurhayat hanım, bir mesele daha var… Biz genel merkezde seçim çalışmalarını daha rahat yürütebilmek için bir havuz oluşturduk. Onun için de listelerde seçilebilecek sıraya girme olasılığı yüksek olan sayın aday adaylarımızdan beşer bin lira gayrı resmi bağış alıyoruz. Siz bu parayı ödediniz mi acaba?”
-Ay hayır, hiç ödemedim, haberim de yoktu bundan ayrıcana?
“Tamam o zaman, hem parayı getirin, ben sizden elden alayım. Hem de çabuk olun lütfen?”
“Derhal geliyorum Ahmet bey” deyip, telefonu kapattıktan sonra on dakika bile dolmadan yıldırım hızıyla elinde sıkı sıkı tuttuğu çantasını kapıp geliyor Nurhayat Altaca.
“Önce sizi biraz tanıyalım” diye başlıyorum sözlerime, “özel zevkleriniz nelerdir mesela?”
Büyük bir ciddiyetle sıralıyor:
“Kitap okumak, sinemaya gitmek, yüzmek…”
-En son okuduğunuz kitap hangisi mesela?
İşte burada biraz bocalamaya başlıyor Altaca, “sorun değil” diyorum, “bu yaşlarda hepimiz unutabiliyoruz, sıkıntı yok.”
“Peki, CHP’nin altı okunun anlamını sayar mısınız?”
-Halkçılık, devrimcilik, Atatürkçülük, devrimcilik, halkçılık, laiklik?
“Tamam, tebrikler. Peki, toplam altı adet okumuzun tam ortasındakinin arkasında bir çentik var. O çentik neyi simgeliyor, biliyor musunuz acaba?”
(Az sonra “Bursa’daki Atatürk heykelindeki atın hangi ayağının havada olduğunu” filan soracağımdan şüphelenen Can Ertan artık daha fazla tahammül edemiyor ve masadan kaçarcasına kalkıp gidiyor gülmemek için. Bu arada Nurhayat Altaca’nın yaklaşık 25 yıldan bu yana siyaset ve medya dünyasının içinde bulunan bendenizi hiç tanımıyor olmasına da çok şaşırıyorum doğrusu!)
-Ay yani, o çentiği bilemiycem işte.
“Hiç ziyanı yok. Ama öğrenin hemen bana kalırsa. İleride milletvekili olduğunuz vakit bu soru karşınıza çıkarsa zorlanmayın sonra!..”
-Tamam, hemen öğreneceğim.
“Mustafa Kemal Atatürk’ten sonra en beğendiğiniz lider kimdir?”
Bu kolay soru karşısında rahatlamış olarak yanıt veriyor Nurhayat Altaca:
“Tabi kine de genel başkanımız sayın Kemal Kılıçdaroğlu!..”
“Sınavı geçtiniz” diyorum, “artık kendinizi ilk beşin arasında görebilirsiniz!..”
-Valla mı?
“Valla ama sizi gizli kameraya aldık. Şu tarafa doğru el sallayabilirsiniz!..”
Epey bir süre etrafta kamera aranıyor şaşkın bir halde Avukat Nurhayat Altaca.
Sonra uzaktan bizi gözleyip kıkır kıkır gülen Can’a işaret ediyorum “artık gel” diye. “Şaka yaptığımızı, kendisini işlettiğimizi” anlatıyoruz. Bozulmuyor, olgun insanmış doğrusu. Ona da kahve söylüyoruz kendimizi affettirebilmek için ve politikada nelerin yapılıp, nelerin yapılmaması konusunda uzun bir öneri listesi sıralıyoruz kendisine.
Bırakın geçen dönem aday olan birkaç tane kerli ferli avukatın CHP’nin Bursa milletvekili listesine girebilmeyi başarmasını, baro başkanının bile esamesinin okunmadığı o seçimde Altaca ne yapıp ne edip 8’nci sıraya yerleşmeyi başarıyor.
Sekiz rakamını yana doğru yatırırsanız eğer karşınıza sonsuzluk işareti çıkar.
Nurhayat Altaca şimdi geleneksel olarak yine aday. Ucun ucun giderek sırasını daha da iyileştirmek peşinde.
Can Ertan mı?
Can hala kızıyor, hala da söylenip duruyor bayramdan bayrama uğrayıp fotoğraf veren, sonra da ilk seçimde aday olan kadın ve de erkek milletine.