Yazarlar

Parti binası neden hala Kırcılar’ın kaçak alışveriş merkezinde duruyor?

post-img
Nam-ı diğer “gazozcu” Safa Gönen’le birlikte Yalova yolundaki Özdilek mağazasına yolumuz düşünce “epeyce kabadır mabadır ama gene de  bizim köyün adamıdır” diye düşünüp, Hüseyin Özdilek’in yanına uğramıştık bundan yıllar önce.   Bu arada, Safa’ya verdiğim 5 yıllık “gözden uzaklaştırma cezası” sona erdi ve “şartlı salıverilmeye” çevrildi tarafımdan ve artık bundan böyle her gün abisini arayıp halimi hatırımı sorarak deftere imza atacak, onu da söyleyeyim!   İçeri girdiğimizde Hüseyin Özdilek, Mustafa Kırcı’yla 100 lirasına tavla oynuyordu.   Ve bendeniz o sıra haftalık yayınlanan Yenibursa Gazetesi’nde kendisine daha yeni çakmış, “Bursa ovasının ortasına 50 dönüm kaçak inşaat yaptı hala utanmadı, şimdi 10 dönüme daha fabrika binası yapmaya çalışıyor” diye manşet atmıştım!..   Oradaki çimenlik alanın arkasındaki etrafı kapalı bölüme aradaki deliklerden bakın, Efes harabeleri gibi o sıra haberin yayınlanmasının ardından inşaatı durdurulan ucu artık paslanmış nervür demirli sütunlarla dolu yarım kalmış fabrika inşaatının ağlak hallerini görürsünüz bu gün; epeydir gitmedim, tabii yerine çaktırmadan yeni bir şey yapmadıysa eğer!..   Biz kapıdan içeri girer girmez Mustafa Kırcı’yla birlikte ikisi birden fırlamıştı ayağa 100 liralık oyunu bırakıp, “biz istihdam sağlıyoruz kardişim, şu kadar insana ekmek veriyoruz kardişim” diye!..   Oysa ne yazık ki hala öğrenememişleri ki “ekmek insana değil, olsa olsa köpeğe verilirdi”!..   O yanlarında çalıştırdıkları insanlarsa birer köpek değil, alınlarının teriyle ekmeklerini kazanan birer emekçiydiler sadece ve aynı zamanda patronlarına misliyle para kazandıran birer modern köleydi hepsi.   O günden beri uyuz oluyorum “istihdam sağlıyorum” diye hava atan patron kısmına!..   “O işçiler olmasa sen fabrika mı çalıştırabileceksin len teres” diye çemkiresim geliyor tümünün yüzüne!   Her neyse…   Çay getiren garsona da tutup sormuştu Özdilek yanımızda, “sen her ay paranı zamanında alıyor musun kardişim” diye?   Gariban ne desin?   Zaten “alamıyorum” deme şansı var mı ki?!.   Seviyorum nedense yıllardan beri arada bir Hüseyin Özdilek’e takılmayı ben!   Bu gün gene şöyle bir yoklayasım var kendisini.   Bak Hüsiyin abi…   Bu Bursalılar tam 30 seneden beri senin Yalova yolundaki alışveriş merkezinin kahrını çekiyorlar.   Ayıptır, günahtır, yazıktır…   Yıllar boyunca senin oraya araç geçişi için trafik lambaları kondu oraya; insanlar saatlerce senin dükkana müşteri girsin diye ışıklarda beklemek zorunda kaldılar.   Şimdi BUTTİM kavşağı yapılınca aradaki geçiş kapatıldı ama kime ne söylediysen bu kez de karşıdan yaya geçişinin sağlanması için yine trafik lambaları kondu oraya!   Her gün binlerce araba yine hala yine bu gün oradaki lambalarda durmak zorunda kalıyor sırf sen daha fazla su böreği satabilesin diye!   Bak, güzel abim, battal abim, yapma insanlara artık daha fazla kötülük, bi git Karayollarıyla görüş, yapıver oraya bir alt geçit de dükkanına giren çıkanlar oradan ulaşsınlar bundan böyle su böreklerine.   Safa o sıralarda şişmandı, dombiliydi.   Arayan herkesin telefonuna çıktığı yıllardı o yıllar.   Şimdilerdeyse eğer arayan kişiden her hangi bir menfaati yoksa telefonu bile açmıyor kerata!..   “Şu ana konuşamıyorum, halam öldü, yengemin baldırını kene ısırdı, gözüme kılıç battı,  iki kutu Opon, öptüm seni tonton” gibi otomatik mesajlar gönderiyor!   Son 10 günde iki randevu sadakatsizliği, iki kez de telefon kabızlığı yaptı bendenize kendisi.   Gülay’ın hatırı olmasa şartlı salıverilmeyi “müebbete” çevireceğim ama durun bakalım hayırlısı!   Böylesi bazı kötü huyları olmasına rağmen tanıdığım çok becerikli, iş bitirici ve komik adamlardan biridir Safa.   Kafaya taksın, halledemeyeceği, sonuç alamayacağı hiçbir iş yoktur.   Ta ki bundan 15 yıl önce yaşanan o bahtsız gün hariç!   Nasıl da kötüydü suratı, nasıl da mutsuz ve çökmüş bir hali vardı ki hiç sormayın gazete binasına döndüğünde.   Ağzını bıçak açmıyordu adeta.   Nice sonra anlatabildi o gün yaşadıklarını.   Yenibursa Gazetesi’nin idare müdürlüğü görevini üstlenmişti Safa Gönen.   İşte o gün Almira Otel’in de reklamlarını istemek üzere randevu alıp Ersin Yazıcı’nın yanına gidiyor.   Daha oturur oturmaz “Ben” diyor Yazıcı, “reklam işlerimi genellikle patronların bizzat kendileriyle hallederim. Eğer onlar yoksa işte Bursa Hakimiyet’ten tepe yöneticisi Nuri Kolaylı, Olay’dan Mehmet Ali İnan’la filan konuşurum. Sizin gazetedeki pozisyonunuz nedir acıba?..”   Bizim Safa ilk çöküntüyü işte daha en başta o noktada yaşıyor.   “İdare müdürüyüm Ersin bey” yanıtını veriyor pesten bir ses tonuyla.   Sonra, arada bir diyalog gelişsin diye kamyoncu sigarası uzun kırmızı uçlu Marllboro paketini ceketinin cebinden çıkarıp Ersin Yazıcı’ya doğru uzatıyor bizim Safa.   Paketi sağ elinin tersiyle iterek “sağ olun, ben onu kullanmıyorum, öksürtüyor” yanıtını veriyor Yazıcı ve masasının üzerinde duran sarı varaklı geniş Dunhill kutusundan ağır hareketlerle çıkardığı sigarayı iki dudağının arasına götürüyor.   Safa hala arada bir sıcaklık kurma umudunu yitirmemiştir.   Hemen yerinden kalkarak ceketinin düğme ve ilik kısmını sol eliyle birleştirip, sağ eline aldığı halk tipi Clipper çakmağını çakıp uzatıyor Ersin Yazıcı’ya doğru bu kez ani bir hamleyle.   Yazıcı ne yapsa beğenirsiniz?   Sağ elinin tersiyle yine itiyor Safa’nın çakan çakmağını!..   Ve yine masanın üzerindeki Dupont marka pahalı gösterişli bir çakmağı alıp, sigarasını onunla yakarak Safa’ya şunları söylüyor:   “Sizin elinizdeki çakmakta bulunan gazlar kloro floro karbon ihtiva ettiği için atmosferdeki Ozon tabakasının delinmesine, dolayısıyla da gezegenimizde aşırı ısınmaya neden oluyorlar. Bu nedenle ben çakmağımdaki gazı da yurt dışından hususi olarak getirtiyor ve bu şekilde insani duyarlılığa özen gösteriyorum!..”     Sinirden çenesi titriyordu Safa’nın gazeteye geldiğinde.   Bırakın Almira’dan reklam almayı, tansiyonu 19’a çıkmış vaziyette dönmüştü geriye.   Hüseyin Özdilek ve Mustafa Kırcı’nın yanından ayrıldıktan sonra da o haldeydi Safa.   “Abi, bunlar yanlarında çalıştırdıkları insanları ne yerine koyuyorlar böyle, güya patron olmuşlar ama hala olamamışlar” demişti.   Aradan yıllar geçti, Mustafa Kırcı FETÖ terör örgütüne üye olma iddiasıyla göz altına alındı.   Ve hemen, derhal, o gün taşınılması gerekirken Adalet ve Kalkınma Partisi Bursa İl Başkanlığı hala Kırcıların Fomara’daki kaçak alışveriş merkezinde duruyor!   Aga bu nasıl bir iştir be?!.   Bu Bursa İl Başkanı Cemalettin Torun “paralelci” olduğu zannıyla göz altına alınan bir adamın mülkünü gidip nasıl kiralar, dahası partiyi günlerden beridir hala neden orada tutar?   Son zamanlarda moda olduğu üzere “hata yapmışız, kandırılmışız” diycen, bir saat içerisinde çıkcan gitcen, partiyi bir göz odalı bir yer olsa bile götürüp taşıycan ama yine de orada durmıycan!..   Yoksa “para-lel” bağlantılardan ötürü mü oradan ayrılmamayı tercih ediyor Cemalettin Torun acaba?!.   Durun bakalım, onlar da çıkcak pek yakında.  

Diğer Haberler