Geçen gün televizyonda, haberlerde gördüm.
Bir polis memuru hiçbir suçu kabahati olmayan bir vatandaşı durup dururken darp etti diye tutuklanıp, 3 ile 12 yıl arasında hapis talebiyle yargılanmaya başlanmış.
Nereden nereye?
Eskiden bu ülkede karakollarda adam dövmeyen polisleri döverlerdi!
“Dayak cennetten çıkmadır” şiarının ön medresesi gibiydi karakollar.
Adalet sisteminde yapılan düzenlemeler, polisimizin modern şartlara göre eğitim görüp görev yapmaya başlaması sonucu değişen anlayış Emniyet Teşkilatını çok farklı ileri bir noktaya getirdi şimdilerde.
Bursa’da da görev yapan sevdiğimiz değerli insan Emniyet Genel Müdürü Celal Uzunkaya’nın şahsında tüm polis teşkilatının kuruluş yıl dönümünü kutluyorum.
Polislerin görev yaptığı mekanlar artık “karakol” diye bile anılmıyor; oraların yeni adı nicedir “polis merkezleri”.
Dediğim gibi, eskiden öyle miydi ya!
Bir vakitler Allah ne verdiyse girişirdi memurlar yolu oralardan geçenlere.
Bundan uzun yıllar öncesi…
Bursa’nın Çirişhane Mahallesi’nde Kahveci Hikmet Yaman’ın işlettiği “Çamlıca Kıraathanesi” isimli bir mekan var.
Müdavimleri genellikle eski tüfek solcular.
Kahveye 20 kişi uğruyorsa 15’i üniversite mezunu.
Evi de iş yerinin üstünde bulunan Hikmet Yaman’ın 40 yaşından sonra evleneceği tutuyor ve düğün günü herkes oraya toplanıyor.
Davul zurna, çalgı çengi, yıkılıyor ortalık.
Damat gerdeğe girdikten sonra da dağılmıyor kalabalık.
Hikmet’in kahvehaneyi meyhaneye çeviriyorlar!
Çalgılar çalıyor, millet habire durmadan göbek atıyor.
Osman Güleç, Merinos’un ustabaşılarından Mehmet Kartal, Cezmi Özel, Gavur Ali, Adanalı Recep, Madenci Hüseyin, “Şef” lakaplı Mehmet Emin Alver, daha kimler yok ki aralarında?..
Vakit gece yarısını geçmiştir ki, az sonra polis minibüsü kapıya dayanıyor.
Millette kafa bi dünya, herkes sarhoş!
Polislerin geldiğini fark eden Osman Güleç tuvalete koşturuyor saklanmak için!
Bir de bakıyor ki Mehmet Kartal orada yerini çoktan almış bile!
Kapıyı arkadan kilitliyorlar.
İçerideki herkesi minibüse dolduruyor polisler.
Kafa kıyak, Şef Mehmet Emin Alver “Ben şefim, öne oturucam” diye tutturuyor!
Polisler adamı arkaya oturtuyorlar, O yine koltuğun arasından öne geçmeye çalışıyor!
Bir curcuna, bir sarhoşluk hali ki sormayın, ayakta duramıyor millet.
Neyse, alıyorlar bunları götürüyorlar Merinos Karakolu’na.
Alt kattaki nezarethanede kesif bir idrar ve dışkı kokusu vardır!
Biraz sonra komiser iniyor aşağıya ve kalabalığa hitaben “Kim lan minibüsün önüne oturmaya çalışan” diye soruyor?
Şef Mehmet Emin Alver hâlâ ayılamamış, “Bendim komiserim” diye atılıyor öne doğru!
Bi girişiyor komiser buna, yer misin yemez misin!
Bir Şef’e tokat, bir de onun yanında bulunan Gavur Ali’nin biradere!
Gavur Ali’nin kardeşi de alıyor nasibini Şef’in sayesinde!
Aynı sıralarda tuvalete girerek karakola götürülmekten kurtulan Osman Güleç “Ulan bizim arkadaşları şimdi bunlar karakolda eskitecekler” diye düşünüp yardım etmesi için dönemin SHP Bursa İl Başkanı Kemal Ekinci’yi arıyor.
Öyle cep telefonları filan yok henüz, nerdee!
Evinden arıyor Ekinci’yi.
Oğlu çıkıyor telefona; “Babamlar” diyor, “misafirliğe gittiler. Oranın telefonunu vereyim size”.
Misafir gittiği yerde Kemal Ekinci’ye ulaşıyor Osman Güleç.
Ve gece saat 2 gibi pat diye geliyor Ekinci.
Karakoldaki görevlilerle görüşüp serbest bırakılmalarını sağlıyor.
İşte Kemal Ekinci’ye yıllar sonra milletvekilliğini açacak kapı bu fedakarca yürüttüğü insan ilişkileriyle şekilleniyor o dönemde.
Bir anıları daha var eski tüfeklerin polislerle.
Yine aynı grup mahallede sokak arasındaki boş bir arsada bira içip sohbet etmektedir.
Vakit akşam vaktidir.
Derken bir polis aracı durur yanlarında.
Otomobilden inen hiddetli ve patlamaya hazır bir memur kalabalığa doğru ilerleyerek “Utanmıyor musunuz lan” der, “burada bira içmeye”?!.
Yapacağını yapacaktır ama gruptakilerin kimliklerinden de emin olamamaktadır bir türlü!
Sırayla sorar, “Sen” der, “ne iş yapıyorsun”?
“Teknik öğretmenim memur bey.”
-Sen?
“Ben de teknik öğretmenim ama Borusan’da vardiya şefi olarak çalışıyorum.”
-Sen?
“Eczacı kalfasıyım.”
Konuştuğu kişilerin birer tamirci çırağı değil, haklarını arayabilecek yüksek tahsilli bireyler olduğunu gören polis memuru artık sesini düşürerek yanında o sıra en az 40 kişinin çalıştığı “Emin İş’in” sahibi Çadırcı Emin’e yönelir bu kez de:
“Sen ne iş yapıyosun bakiim?!.”
Firmanın sahibi Emin demesin mi “Çadırcıda çalışıyorum” diye!
“Çaatt!..”
Bunu söyler söylemez tokat sol yanağında patlar!
Emin’in “çadırcıda basit bir eleman olduğunu” sanan polis memuru dişine göre birini bulmuştur işte!
Halbuki o sıra içlerinde ensesi en kalın olan adam O’dur.
“Desene çadır imal eden firmam var” diye!
Yersin işte öyle tokadı.
Polis Haftanız kutlu olsun.