“Hakkımı Helal Etmiyorum” başlıklı yazım büyük ilgi gördü ve yayımlanmasının ardından telefonum hiç susmadı.
Fotoğrafın perde arkasını ilk defa fark eden pek çok okurum büyük bir şaşkınlık içerisinde telefona sarıldı o gün.
En çok da DSP’lilerin haline güldüm.
Rahşan Ecevit sizin sandığınız gibi DSP’li değildi ki sahip çıktınız O’na!
Eşi öldükten sonra hakimiyetini kaybedince kendi kurduğu partisini adeta cami avlusunda terk ederek “istifa” mektubunu göndermiş, o haliyle, o yaşıyla, olanca hırsıyla bu kez de Hulki Cevizoğlu’yla birlikte “Demokratik Sol Halk Partisi’ni” kurmuştu!
Ağzına buğday sapı tutuşturulmuş ak güvercinin simge yapıldığı bu parti, Osmanlı tarihindeki “Düzmece Mustafa” gibi “DSP’nin çakması” olarak dünyaya getirildi Rahşan Ecevit tarafından.
Ancak solculuğun, halkçılığın, sahte demokratlığın modası çoktan geçmiş, “Yalancı Çoban” hikayesinde olduğu gibi halk bu kandırmacalara artık aldırmaz olmuştu bir kere.
Çakma ak güvercinin iş yapmayacağını kısa sürede anlayan Rahşan Ecevit, bu kez sözde “birlik” çağrısıyla rotayı CHP’ye çevirdi ve kurultayda desteğini Kemal Kılıçdaroğlu lehine açıkladı!
Rahşan Yenge’nin, daha sonra Soros’çu olduğu ortaya çıkan ve bir proje ürünü olarak önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı, sonra da Baykal’ın kısa metrajlı filmleri sayesinde CHP’ye genel başkan yapılan Kemal Kılıçdaroğlu’na yıllar sonra gelen bu açık desteği bir şey ifade etmiyor mu sizce?
Lütfen önceki yazımı bir kez daha okuyun o zaman!
Gören gözler için pek çok sır gizli bu hareketlerde!
DSP Genel Merkezi’nden Genel Sayman yani, partinin para pul işlerine bakan Yaşar Mengü aradı bir gün ki, nice sonra bu kadının da görev yaptığı dönemde aşırı zenginleştiği ortaya çıkacak, çoluğunun çocuğunun üzerine evler, lüks arabalar aldığı öğrenilince uzaklaşmak zorunda kalacaktı oradan.
Fomara Meydanı’nda miting yapılacaktı.
“Siz hiçbir şeye karışmayacaksınız” dedi Yaşar Mengü; “Genel Merkez bir şirketle anlaştı, alan süslemesini onlar yapacak”.
Biz bir liraya, iki liraya üzerinde Ecevit fotoğrafı olan kalem, çakmak satıyoruz, geceler düzenleyip, Genel Merkez’e para gönderiyoruz, onlar bayrak asma işini şirkete veriyor!
Hani örgütün zayıf ya da boş olduğu yerlerde yap bunu ama…
Bursa gibi bir şehirde bu israf niye?
Neyse…
Yaptığımız duyurularla, astığımız afişlerle meydanı iyi kötü doldurduk.
MAN marka seçim otobüsü karşıdan geldi, alanın üst tarafına yerleşti.
Aracın perdeleri her iki taraftan da sıkıca kapalı.
Bursa İl Yönetim Kurulu olarak giriş kapısının önünde bekliyoruz, hem “hoş geldiniz” diyeceğiz, hem de bazı sorunları paylaşacağız.
Açtırmıyor kadın bir türlü körüklü kapıyı!
Cama vurup şoföre işaret ediyorum İl Başkanı sıfatıyla; adam arkaya dönüp bir şeyler söylüyor, sonra da bana bakarak el işareti yapıyor “yok, açamam” diye!
Az sonra da başında şapkası, haki renkli halkçı parkası üzerinde, Bülent Ecevit yukarı çıkıp konuşmasına başladı bile.
DSP Örgütü’nü oluşturan bireyler olarak bir hiçtiniz Rahşan Ecevit için.
Bülent Ecevit’se O’nun sözünden bir milim dışarı çıkamazdı zaten.
Yani bu güne dek Ecevit’e verdiğiniz tüm oylar aslında Rahşan’a gitti!
Rahşan Ecevit’in babası Namık Zeki Aral’ın bir gün karısına küstüğünü ve tam 11 yıl boyunca hiç konuşmadığını bilir misiniz örneğin?
Peki ya Rahşan’ın Amerika’da yaşayan iki kardeşi daha bulunduğunu ve “Korkunç Yenge’nin” de bir inat uğruna onlarla ömürleri boyunca hiç konuşmadığını?
Tam bir muammadır Ecevit’lerin yaşamı, bilinenlerin aksine.
O da ne!
Bizim İl Sekreteri Ergün Özçelik otobüsün içine girmiş, ön tarafta Rahşan’la konuşuyor!
Yahu, havadan mı uçtu bu adam?!.
Ergün bu, paraşütle atladıysa hiç şaşmam!
O yıllarda üretilen araçlarda sürücü tarafında da kapı olurdu…
Bin yıl geçse de ne aklıma gelir, ne de istenmediğim yere zorla girmeye çalışırım!
Çekmiş kolu, bakmış ki şoför kapısı açık, atlamış içeriye Ergün.
Ne fayda!
Rahşan Ecevit bizim yönetimi kafasında silmişti bir kere!
Nitekim yıllar sonra parti iktidara geldiğinde yerel seçimler arifesinde uzun süre boş kalan “İl Başkanlığı” için yüzüne karşı, “bunun doğru olmadığını” söyleyen Osman Güleç’i de silecek ve Ayhan Turan’a “yazmayın bunu yönetim listesine” diyecekti!
Sonra ne mi oldu?
“Gözün aydın Türkiye, Ak Güvercin geliyor…” şarkısı eşliğinde alandan ayrıldı Ecevit’ler.
Meydandakiler haykırdı:
“Halkçı Ecevit, halkçı Ecevit!..”
Dönüşte İnegöl’e uğrayıp, köfte yediklerini öğrendik sonra gazetelerden.
Midemin içinde taş gibi bir ağırlık ve büyük bir hayal kırıklığı kaldı geride!
Türkiye’nin dört bir yanında Ecevit’lerin kullanıp bir kenara attığı “Özgürlük Mahkumlarıydık” hepimiz:
“İşkencede günlerce
Özgürlük mahkumları
Sayısı on binlerce
Özgürlük mahkumları
Kelepçeli elleri
Kollarında zincir var
Haykırıyor dilleri
Zincirleri şakırdar
Akşam boş duran saha
Zindan oldu sabaha
Kimisi çocuk daha
Özgürlük mahkumları
Sizleri tutan onlar
Onlara yakın sonlar
Peşinizde milyonlar
Özgürlük mahkumları”