Yazarlar

Sabahattin Ali'yi anarken

post-img
Nilüfer Belediyesi yönetimi, “yılın yazarı” seçtiği Sabahattin Ali’yi çeşitli etkinliklerle anmaya ve anlatmaya devam ediyor.   Geçen gün Eleştirmen- Editör- Öğretim Üyesi Sevengül Sönmez’in katkılarıyla edebiyat ve Türkçe öğretmenlerine bir kez daha anlatıldı Sabahattin Ali.   Dün de 9 Aralık’a kadar açık kalacak Sabahattin Ali ve eserlerini anlatan “Sabahattin Ali’nin Yaratıcılığının İzinde” adlı karma resim sergisi Nazım Hikmet Kültürevi’nde açıldı.   Bu hafta sonu tatilinin bir gününü, cumartesi ya da pazardan birini siz de ailece Sabahattin Ali günü ilan edebilir, evdeki okumalarınızın ardından varacağınız Nilüfer’de bir yandan Nazım Hikmet Kültür Evi’ndeki sergiyi gezerken, diğer yandan da çoluk çocuk onun hayatını ve şiirlerini konuşabilirsiniz?   Birilerinin “sema ayinini” folklor gösterisi sanıp, sünnet cemiyetlerinde bile semazen döndürdüğü günümüz Bursa’sında kültürün, sanatın ve dahi edebiyatın en kaliteli, en özel örneklerini bizlere sunarak, çocuklarımız adına yarınlardan umutlanmamızı sağlayan Nilüfer Belediye Başkanı Mustafa Bozbey’e bir kez daha teşekkürlerimizi iletiyoruz.   Aslına bakarsanız biz de geçtiğimiz ay Sabahattin Ali’yi andık ve Sapanca’dan başladığımız batı Karadeniz turu boyunca Zonguldak, Kastamonu, Sinop ve Samsun’a kadar uzanarak sadece Sabahattin Ali değil, onun en yakın arkadaşı Cide’li Rıfat Ilgaz’ı da bol bol konuşup  hatıralarını yad ettik.   Şu ülke aydınlarını, yazar çizerlerini ne kadar çok hırpaladı, ne kadar çok acı çektirip ardından da katletti ya rabbi!   Hapishanelerde çürümek oldu aydınların kaderi, ömür boyu duydukları en derin hasretlerden prangalar eskittiler…   İnsan oğluna seslenirken, “Başın öne eğilmesin, aldırma gönül aldırma. Ağladığın duyulmasın aldırma gönül aldırma” diyecek kadar da onurluydular. Evliya Çelebi’nin, “Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkûm kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar." diye tanımladığı Sinop Zindanı’nda hapis yattı Sabahattin Ali de.   Uzun yıllardır ziyaret etmek istediğim Sinop Cezaevi’ni görüp, Sabahattin Ali, Ruhi Su gibi daha nice aydının tıkıldıkları  koğuşlarda neler hissettiklerini duyumsamak istiyordum.   Ve biliyor musunuz, hepsinin anıları sanki öylece donup havada asılı kalmış birer hayal gibi hâlâ capcanlı yaşamakta orada.   Koğuşlardan içeri girdiğiniz vakit başındaki kasketiyle hemen karşıdaki ranzaya bağdaş kurarak oturmuş Çukurovalı, pala bıyıklı bir mahkum elindeki sazın tellerine gamlı yaslı vurarak, karşısında oturan Sabahattin Ali’ye kendi şiirinden bestelenmiş Türkü’yü çalıp okuyor adeta:     Burda çiçekler açmıyor, Kuşlar süzülüp uçmuyor, Yıldızlar ışık saçmıyor, Geçmiyor günler, geçmiyor. Avluda olta vururum; Kah düşünür, otururum, Türlü hayaller görürüm; Geçmiyor günler, geçmiyor.   Gümülcüne Sancağı’na bağlı, Eğridere Kazası’nda doğan öykücü, şair, öğretmen, yazar ve gazeteci Sabahattin Ali, 1932 yılında Konya Ortaokulu’nda Almanca öğretmenliği yaptığı bir sırada Atatürk’ü yeren bir şiir yazıp, bir arkadaş ortamında da okuduğu iddia edilince  tutuklanarak, bir yıl hapse mahkum ediliyor.   Sabahattin Ali mahkemede her ne kadar “Memleketten Haber” isimli bu şiiri ilk defa gördüğünü söylese, görev yaptığı Konya’da “Yeni Dünya Gazetesi’ni” çıkaran Cemal Kutay’ın iftiralarına maruz kaldığını iddia etse de sonuç değişmiyor ve tarihe not böyle düşülüyor.   Bu gün özellikle gençler başta olmak üzere pek çok insan Sabahattin Ali’nin, Cumhurbaşkanı Atatürk’ü şiirle tenkit ettiğini bilmez.   Ama bu durum da onun aydın ve sanatçı kişiliğinin değerini asla azaltmaz.   Aydın denen insan yaşadığı döneme muhaliftir zaten.   İktidarda Sultan Süleyman da olsa, kellesinin o dakika gideceğini de bilse diyeceğini der!   İşte Sabahattin Ali’yi Sinop Zindanı’na gönderen şiir:     Hey anavatandan ayrılmayanlar Bulanık dereler durulmuş mudur? Dinmiş mi olukla akan o kanlar? Büyük hedeflere varılmış mıdır? Asarlar mı hâlâ hakka tapanı? Mebus yaparlar mı her şaklabanı? Köylünün elinde var mı sabanı? Sıska öküzleri dirilmiş midir? Cümlesi belî der Enelhak dese, Hâlâ taparlar mı koca …. ? İsmet girmedi mi hâlâ kodese? Kel Ali’nin boynu vurulmuş mudur? Koca …. kafayı bir çekince ……………………(sansür) İskender’e bile dudak bükünce, Hicâbından yerler yarılmış mıdır?     (Daha sonra yaşananları anlatmaya yarın kaldığımız yerden devam edelim.)

Diğer Haberler