Yazarlar

Şahin'im ve Oylat

post-img
Çok şükür, çok ama çok şanslı bir insanım.   Bunun nedenlerinden biri de “Şahin” gibi bir kardeşimin olmasıdır.   Şahin, en küçüğümüz.   Orta mektepten sonra İzmir’deki Maltepe Askeri Lisesi’nde okudu.   Kişiliğine, disiplinli hayat tarzınaçok şey kattı askeri lise, çok iyi bilip kullandığı yabancı dillerinin temeli de orada atıldı.   Yaşamına asker olarak devam etmek istemeyince İstanbul’a gitti Şahin, Teknik Üniversite’nin “İnşaat Mühendisliği” bölümünü bitirdi.   Bildim bileli bilime ve bilimsel yayınlara olağan üstü derecede meftundur; çok okur.   Hayatım boyunca o kadar çok şey öğrenip, zenginleştim ki ondan anlatamam sizlere.   “Evrimi” konuşuruz bazen onunla, kimi zaman da “kuantum fiziğini” mesela.   Otursun, saatlerce anlatabilir; sizi bir dünyadan alıp başka başka yerlere götürebilir; kendinizi on milyon yıl önce zamanda gezerken ya da uzaydaki uzak bir galakside dolaşırken bulabilirsiniz onun sözleriyle.   Her şeyi biliyor fakat tavla bilmiyor kerata!   Her gelişinde abisi tarafından ütülüp ütülüp dönüyor İstanbul’a!   Dürüst, çalışkan, bilgili ve becerikli bir kardeşe sahip olmak muhteşem bir duygu ve nimet insan için.   “İki günlüğüne geliyorum, birlikte Oylat’a gidelim abi” deyince ben de Orhan Efe’den beni yine, “birkaç gün affetmesini” rica ettim.   Sağ olsun, Yeni Marmara Gazetesi’nin Yönetim Kurulu Başkanı Orhan Efe, şeker, bal kaymak gibi bir insan, tadından yenmiyor, arkadaşlığı, dostluğu şahane!   İlk geldiği günün gecesinde Bülent Subaşı’nın işlettiği“Canlı Balık Lokantasında” ağırladı Şahin’le ikimizi, aynı gecenin gündüzünde de eski Bursa hanlarını dolaşmıştık biraderimle.   Bizim valide bile okumuş “Yuval Noah Harari’nin” SAPIENS isimli kitabını, ben henüz edinememiştim, kardeşimden rica etmiştim “gelirken seninkini getir” diye, böyle bir kitap çıkacak da Şahin şimdiye dek okumamış olacak öyle mi, mümkün mü hiç?!.   Türk bürokrasisinin hala hapiste tuttuğu Dilbilimci Sevan Nişanyan sitesinde yayınladığı son yazısında şunları demiş Sapiens için:   “Yuval Noah Harari, Sapiens. Son yılların en etkileyici kitabıydı galiba. Her okuyanın ufku açıldı, beyni sarsıldı. Konu şu: Afrika’nın bir köşesindeki önemsiz bir maymun türü nasıl oldu da yetmiş bin yıllık süreçte dünyayı ele geçirdi; evrene, evrime, biyolojiye meydan okuyacak duruma geldi? Bugün geldiği nokta nedir? Ufukta neler görünüyor? Parıltılı bir kitap, okumadıysanız okuyun bence. Hemen her sayfası çarpıcı tespitlerle, beklenmedik kontrataklarla dolu.”   Dört ayakla süren yaşam tarzından, iki ayaküstüne dikilmesiyle birlikte başlıyor bu büyük macerası insanoğlunun.   Bizler “erken doğum” sonucu dünyaya gelen atalarımızın torunlarıyız sırf bu nedenle!   Meğerse Sapiens’in devamı da çıkmış “Homo Deus-Yarının Kısa Bir Tarihi” ismiyle.   Bursa Kültür Merkezi’nin (BKM) kurucusu Kutbettin Bingölbalı’yı çok takdir ediyorum.   Hem kitapçılık mesleğinin nasıl yapılması gerektiğini gösterdi herkese, hem de biri Heykel’de, diğeri de Fatih Sultan Mehmet Bulvarı’nda olmak üzere iki çok kıymetli müessese kazandırdı Bursa’ya.   “Yok abi” dedi Şahin, “İstanbul’da çok büyük kitapçılarda bile bulunmuyor bunlar, ben de İnternet üzerinden sipariş ediyorum.”   Fakat BKM’de varmış Homo Deus!   Sadece o mu?   Yine kardeşimin önerisiyle daha önce okumadığım Richard Dawkins’in “Gen Bencildir” ve “Tanrı Yanılgısı” isimli kitaplarını da satın aldım oradan.   Araya bir de Kaynak Yayınlarından Doğu Perinçek’in sunuşuyla çıkan  “Kaşif Kozinoğlu’nun Mezara Götürmediği Sırlar” isimli çalışma da sıkıştı.   Helal olsun sana Kutbettin, muhafazakâr bir adamsın ama bilimi, bilgiyi de muhafaza edip ilgililerine sunuyorsun, bir kez daha tebrik ediyorum seni vallahi!   Oylat’ı ya her yanı kırmızı, sarı ve kahverenginin bin bir tonunun kapladığı sonbaharda, ya da doğanın beyaza büründükten sonra ışıttığı buz kristallerinin içinizi pırıl pırıl aydınlattığı kış mevsiminde çok severim ben.   Ve orada Eski Anavatan Partisi İnegöl İlçe Başkanı Münir Gültekin’in ailesinin işlettiği Güven Otel’de kalırım.   Bunun nedeni otelin çok farklı bir yanı bulunmasından değil, orada “eski hamamların” kullanılıyor olmasındandır.   Yüksel tavanlı, tepedeki iki yanda sıra sıra bulunan küçük pencerelerinden buharla kaplı olan içeriye huzme huzme gün ışığı giren muhteşem iki yapıdır onlar; hele hele gündüzleri kendinizi büyülü bir ortamdaymış gibi hissedersiniz, Fellini’nin filmlerinde kullanılan mekânları anımsatırlar insana.   İnegöl’den geçerken gördüm ki, sağ yandaki o harika “pazar yeri” tamamlanmış ve insanlar orada cıvıl cıvıl Pazar yapmaktalar artık.   Oysa çok değil, daha altı ay kadar önce inşaatını gezmiştik, ne çabuk bitirmiş belediye başkanı, helal olsun vallahi!   Hemen oracıkta yoldayken Ali Nur Aktaş’ı aradım tebrik etmek için.   Adam tam bir “hizmet canavarı”, önünde her ne engel varsa yıkıp geçiyor bu uğurda.   “Ee oldu mu şimdi” dedi, “buradan geçip de bir kahve içimi olsun uğramamak”, Başkan Ali Nur Aktaş.   “Valla, sevgili başkan” dedim, “İstanbul’dan kardeşim geldi, yanımıza validemiz Mürüvvet sultanı da aldık, Oylat’a gidiyoruz; bu sefer bizi mazur gör.”   -Nereye gidiyorsunuz Oylat’ta?   “Uzun yıllardır ben hep sürekli Güven Otel’i tercih ederim, yer ayırttım, oraya gidiyoruz yine.”   “Hiç olur mu ya” diye karşılık verdi Aktaş, “bak biz orada Çağlayan Otel’i yeniledik. Görmüş olursun. Katiyen olmaz, bu sefer biz konuk edelim sizi?..”   Oylatta tek özel tesis, Gültekinlerin Güven Otel’i.   Diğer yapıların tamamını “Oylat Turizm AŞ.” diye bir şirket işletiyor.   Bu şirketin yaklaşık yüzde 20 hissesi de İnegöl Belediyesi’ne ait ve belediye başkanı da yönetim kurulu başkanlığını yürütüyor.   Arkadaş, Çağlayan Otel’i bir yapmış ki sıfırdan Ali Nur Aktaş, of, of, of yani!..   Üstelik beş yıldızlı otel konforunda, bir butik otel kıvamında hizmet sunuyorlar insana orada.   Personel son derece güler yüzlü ve mesleğinde yetişmiş kişilerden oluşuyor.   Kahvaltıda ve akşama sunulan yiyecekler olağanüstü leziz ve kaliteli.   Hiçbir masraftan kaçınılmıyor misafirlerine en iyiyi sunmayı hedeflemiş Çağlayan Otel yönetimi tarafından.   Hele hele yeniden yapılırken çinilerle bezenmiş o güzelim havuzlara ne demeli?   Oylat’ın gürül gürül akarken yaz kış hiç değişmeden sürekli 40 buçuk dereceyi muhafaza eden o muhteşem kaplıca suyu insanı hiç yormuyor, çıkasınız gelmiyor dışarı aslanağzının bulunduğu bölümden.   Hele hele üzerine bir kese, bir köpük ve de kil masajı ki, nasıl iyi geldi anlatamam doğrusu.   Kamu yöneticiliğine soyunmuş bir insanda samimiyet, ufuk ve vizyon olacak arkadaş, yurt dışına gidip de “Aa! Bak bu iyiymiş, bize de yaptıralım bundan” demekle belediye başkanlığı yapılmıyor; ayrı bir yetenek, ayrı bir beceri gerektiriyor bu iş.   İleride Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olacağı konuşuluyor Faruk Çelik’in ama bakanlıktan sonra olmaz, yakışmaz da zaten, bu saatten sonra ancak ve ancak Başbakanlık münasiptir bakanımıza ama…   Aynı zamanda Oylat AŞ. yönetim kurulu başkanlığını da üstün bir başarıyla yürüten İnegöl Belediye Başkanı Ali Nur Aktaş’ın gelecekte bir gün mutlaka Bursa’yı da yönetmesi gerektiğini düşünenlerdenim ben de.   Su uzmanı BİYTAŞ’ın sahibi Suat Gülçimen’le görüşmüş Ali Nur Aktaş, birlikte oturup “Oylat’ın kullanıldıktan sonra dereye salınan sıcak suyundan nasıl istifade edebiliriz” diye düşünmüşler?   Neticede az aşağıda bir ısı merkezi kurulmuş.   Boşa akan suyun bünyesindeki ısı burada alınıyor, üzerine doğalgaz kullanılarak elde edilen bir miktar daha ekleniyor ve kalorifer sistemine aktarılıyormuş.   Oylat’taki tesislerin geçen yıl 600 bin lira olan ısıtma gideri bu sene bu tesis sayesinde 300 bin liranın altına düşmüş biliyor musunuz?!.   Üstelik kış aylarında kömür kullanıldığı için eskiden orada her yan kükürt kokardı.   Şimdi bu “yeşil enerji” sayesinde sırf oksijen çekiyorsunuz ciğerlerinize; külüydü, kurumuydu derken çevre kirliliğinden kurtulmuş olunması da işin bonusu.   Bitmedi!   İçindeki ısısı alınan kaplıca suyunu bir kez daha değerlendirecek bir proje daha geliştirmiş orada Ali Nur Aktaş.   Ne yapmış biliyor musunuz?   Çevrede boşa akan soğuk suları da toplayarak bir hidro elektrik enerji santrali kurmuş.   Isınmanın ardından Oylat’taki tüm tesislerin elektrik ihtiyacı da buradan karşılanıyor!   Bitmedi!   Eski “Büyük Otel’i” yıkmışlar, yerine de içinde bağımsız dinlenme odaları, jakuzili özel hamamları bulunan bir “SPA merkezi” kurmuşlar.   Ardından her bütçeye uygun olarak dayayıp döşemişler.   Ailenizle birlikte konaklama yapmadan günü birlik gidip istifade edebiliyorsunuz buradan.   Kaç kişi olursanız olun, saatlik ücretleri de 50, 75 ve 100 lira olarak planlanmış SPA merkezindeki bağımsız bölümlerin.   Henüz daha açılışı da yapılmamış ancak hizmete sunulmuş o muhteşem tesis.   İnanın, kaplıca merkezi olduğu halde Bursa’da yok öyle benzer bir proje.   Sıcak su bölgesi hala turizme açılacak da bizler de kısmet olursa göreceğiz!   Ali Nur Aktaş ihya etmiş Oylat’ı, yöresel lezzetlerin sunulduğuyeni pazar yeri de fark yaratmış.   Bak kardeşcazım…   Özellikle kış aylarında hafta sonları yapacak bir şey bulamıyor, ailenle birlikte alışveriş merkezlerinde habire saçma sapan dolaşıp duruyorsun!   Al bu haftadan itibaren çoluk çocuğu yanına, doğru Oylat’a!   Şurada burnunun dibinde dünyada eşi benzeri olmayan bir hazine duruyor, farkında bile değilsin henüz.   İster konakla, istersen de 2-3 saatlik bir SPA programı yap kendinize de gör bak nasıl rahatlayıp dinleniyorsun?   Ama programa oraya varmadan önce “Oylat Mağarası’nı da gezme” maddesini mutlaka koy!   Eski İnegöl kaymakamıydı Erdoğan Bektaş; sonra Kastamonu valiliği de yaptı, orada da karşılaşmıştık, şimdi Rize valisi, onun sayesinde, onun görev yaptığı dönemde geziye açılmıştı Oylat Mağarası.   Sıtkı Milli isimli bir vatandaş da daha o zaman 1 buçuk milyon lira masraf edip, Bektaş’ın teşvikiyle işletmeciliğine soyunmuştu.   Adam umduğu ziyaretçi sayısını bulamamış, millet bilmediğinden zarar etmiş sürekli ancak sağ olsun, bir hazine kazandırmış ki memlekete, gördüğünüz vakit dudaklarınız uçuklar!   Sanat eserleri gibi, öylesine güzel sarkıt ve dikitler, muhteşem doğal oluşumlar var ki içinde, dünyanın en güzel mağarası var orada.   Hele hele Bursa’da yaşayıp da henüz görmemiş olmak sadece bir utanç vesilesi.   Sağ olsun, İnegöl Belediye Meclis Üyesi ve Oylat Aş. Genel Müdürü Hakkı Baydar gezdirdi bize Oylat Mağarasını.   O da daha önce tam 700 metrelik mağaranın sonuna kadar gitmemiş hiç, olağanüstü güzellikte bir gezi yaptırdı bize.   Tam 70 yaşını çoktan aşmış valideyi doğanın milyonlarca yıl boyunca çalışarak yaptığı o sanat eserlerinden koparıp ayırmak biraz güç oldu ama en sonunda tamamladık gezimizi.   Ne anlattı Hakkı bey biliyor musunuz?   Özellikle “denetim” başta olmak üzere belediye başkanları komisyonlara “muhalefeti” almayı pek istemez.   Bunun için de üye sayılarını 3’e düşürüp, mecliste çoğunluğu da elde etmiş olmalarından dolayı sadece kendi partisine mensup insanları seçtirirler komisyonlara.   İlk kez seçildikten sonra ne yapmış Ali Nur Aktaş biliyor musunuz?   “Bütün komisyonlara muhalefet de girecek, onları da bu halk seçti, gavur mu seçti” demiş daha ilk toplantılarında!   Bir yere tesadüfen gelebilirsin ama orada tesadüfen kalamazsın!   Yazılarımda zaman zaman hakkını teslim ediyor, yaptığı güzel işleri sizlerle de paylaşıyorum Ali Nur Aktaş’ın.   Güzel bir hafta sonu geçirdik üçümüz birlikte.   Döndü Şahin’im geçen Pazar günü ailesiyle birlikte yaşadığı İstanbul’a.   Bir proton kadar hızlı oldu gidişi ve dönüşü.   İki atom altı parçacığı kadar uzaklaştık yine birbirimizden.   Stephan Hawking gibi sessizleşti vuslat sevincimiz.   Daha ortaokuldayken kopup gitmişti ata ocağından asker mektebine zaten, sonra da üniversiteyi okuduğu İstanbul’da hayat kurdu kendine Şahin…   Bir zalim“kara delik” koparıp çekti sanki onu içine, kavuşmaların sevinci biriktirilemiyor işte sonra çıkarıp duyumsayabilesin, yine doyamadık birbirimize.  

Diğer Haberler