Kadın şarkı yazmıştı; sevgilisine kek yaptığına ilişkin…Onun yaptığı kek de nedir ki ?...Bir de ben vereyim kekin tarifini öğrensin Nil kıyısında balayına giden hatun…
Önce iki irice havuç, rendelenir…
Ve de iki avuç ceviz, dövülür…
Bunlar bekletilir bir kenarda, katılım için sıranın gelmesini kendilerine; biz dönelim yumurtalara…
Öncelikle çırpılır dört adet yumurta, karıştırılarak onlara; dört çorba kaşığı un, dört çorba kaşığı toz şeker, bir paket baking powder ve cevizle, havuç da eklenir; işte bu keki hazırlayan kız da kalmaz evde, tezden evlenir…
Elbetteki işimiz henüz bitmedi…Kek kalıbının Bursa’nın Orhangazi yöresinden sızma zeytinyağı ile bir güzel yağlayıp, fırını da 15 dakika öncesinden 180 dereceye dağlayıp…Ardından verdik mi hamuru fırına…Bundan sonrasında kopacak fırtına için bütün beceri kalır kadına…
İşveyle, cilveyle fingirderken çayını demleyip, öpücükler kondurup dudaklarına en baş köşeye erkeğini buyur edersen, anlamadan geçer pişme süresi için gereken kırk dakika…Kek ılınırken en az beş dakika kadar kabında; sen de kayna, küçük şuh ve şen kahkahalarla kıkırda…
Bulursun tezden nikah masasında yanında oturan damadı…Bil ki senden önceki kırıklarının pabuçlarını bu formül; hemencecik dama attı…
Kırk dakikalık pişme, beş dakikalık dinlenme süresinin ardından fırından çıkınca kek sıcak, sıcak; bil ki sevgilin mest olacak…Açacak sana kucak…
Sana dediysem, sakın ola ki margarin sanma…Sanıp da ve de kekine katıp da kolesterole çağrı çıkarma…Yalnızca kek değil, yapsan da pilav, börek, makarna illa ki zeytinyağlı olmalı, üstelik de sızma…Ve unutma ve de utanma; yemeklerinin yanında garnitür olarak işve, cilve…Aman hiç çekinme; kesinlikle olmalısın süzme…Elbetteki “kekine bayıldım” dedirteceğin damat adayın için…
Günümüzün yaşam koşullarında işi yok da kadının, erkeğe kek pişirecek…ya da erkeğin işi yok da kekin pişmesini bekleyecek…Kek pişene kadar kim bilir kaç kişiyle, kimlerle işi pişirecek ?...
Erkek mi ?...Yalnızca erkek olsa iyi, kadın da aynı…Şimdilerde kaldı mı ya beyaz atlı prensin öpücüğünü beklemek ?...
Prensin öpücüğü yerine; şifreyi kır, prensesi kurtar ya da peşinden gelmezse bırak evde kalsın…
Oysa Ortaçağ’da; bekaret kemerinin anahtarını bul, bulabilirsen…O dönemler daha bir dert ya neyse şimdiki aşıklar el ense…
2013 zamlarla geldi: yalnızca piyasaya mı, çocuk sayısına da zam geldi…Üçten, beşe çıktı doğurulacak veledlerin sayısı…Oldu ki beceremezseniz; Sağlık Bakanlığı’ndan da özel hastanelerin yardımıyla bu iş gerçekleşsin diye ayrılmış ödenek var…
Kutsal kitapların buyurduğu üzere, girene kadar mezara; sevişmeli Adem’in oğulları ve Havva’nın kızları… Aman kesilmesin hızları…Memleketin acil ihtiyaçlar listesinin ilk sırasında çocuk eksiği var !...
Binbir gece masallarının erotizminden kaçırılan dünün çocuklarına karşın; şimdiki çocuklar bindir her gece yaşamların hoyratlığında…En az beş çocuk yaparsan hangi birinin koşacaksın ardında ?...Diye düşünen, soran, sorgulayan yok… Buyruk verildi; yeter ki çocuk doğur !...
Eğer doğuramazsan; tüp bebek, onu da başaramazsan bilmelisin ki yardımına kuma gelecek…Bu ezgi çok gerilerde kaldı;
Edalı yar, işveli yar /Onu bırak bana gel Olur mu yar ?/ İki hanım alanların cezası var…
Hani ne oldu o cezalar ?...Şimdilerde yar dedin mi; erkek için dörde kadar izin var, yeter ki doğsun/doğurulsun/doğurtulsun çocuklar…
Ve sonra da sen 8 Mart Kadınlar Günü nedeniyle; sokaklara dökülürsün…Gerçi seni o günlerde sokaklara dökenler kadınlardan çok, kendileri için bir şeyler isterler; hani son kertede ülkeyi bölmeye yönelik emeller içeren vs…Sense içinde kalan heveslerinle; kalırsın ortalık yerde…İşte o zaman sor bir kez kendine; 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kurtarıyor mu seni?...
Ne sendikal haklar…
Ne siyasal haklar…
Ne sosyal güvence…
Başında bir koca
Birazcık da eli kanlıca
Buyruk da verilince ha bire doğurman için
Boşa kürek çekme be gülüm
Sen Atatürk İlke ve Devrimleri’ne dayanmadıkça
Ve o ilkeleri yok saydıkça durmaksızın kovalayacak seni ölüm…
Yaşamın tüm alanlarından silineceksin, silecekler seni…
Ve bu cinayetler serisini de düşürecekler sürekli gündeme
Salacaklar korkuyu üzerine…
Saklanacaksın kendi ayaklarınla kapısını da ellerinle kilitlediğin kafesine…
Ambargo koyacaklar yalnızca beynine, bedenine değil, soluğuna, nefesine bile…
Ve atacaklar anahtarları gayya kuyularına…
Ama yine de kapıları açmak, kafeslerden kaçmak için senin gerçek anahtarın, açkın; beyninde, aydınlığa yönelecek bilincinde…
Haydi; yeter artık, dön geri, karanlığa yürüme !...
Yoksa…
Kek yapmak işin kolayı, hele ki işveyi,cilveyi yapmak…
Hodri meydan sana; karşı koy azrailine !…Bil ki gerçek kadınlık budur işte !...