Anımsıyor musunuz “mankencik” diye aşağılanan Aysun Kayacı ne demişti?...
-Dağdaki çobanın oyu ile benim oyum aynı mı?...
Kıza ne yorumlar yapılmıştı; 7’den, 70’e her yaştan…Üstelik bunların arasında akademisyeninden, profesyonel anlamda siyaset yapanına, usta yazar etiketiyle köşeleri kapanına, demokrasi algısı PKK ırkçısına destek, HDP’ye oy vermekle özdeşleşmiş aydın kadrosundan kanal, kanal gezinip halkı zehirleyenine, GOGOL okumak yerine GOOGLE’da sörf yaparak entelektüel beslenmesini sağlayan genç nesillere ve özellikle de “hayat üniversiteli” eğitimsizler bölüğüne kadar ne istersen var aralarında... Ve elbette ki bulunduğu dağlardan bu yorumlara katılmaktan geri durmayan davar güden çoban da var…
Yine de sonuç olarak elde ne var?... Kuşkusuz Aysun Kayacı’nın sözleri doğru; dağdaki çobanla, kentteki bilgenin oyu aynı değil elbette ki…Ama ülke olunca vasatın egemenliğinde; ille de eteğinden çekip onu, manken deyip yatağa atacaklar…
Kız bir dönem mankenlik yapmış olabilir ama orada kalmamış ki…Bir üniversite bitirmiş; kendini yetiştirmiş, bilgilenmiş ve bir şeyler söylemiş siyasal toplumsallaşma bağlamında…Ve bir soru sormuş,televizyon programında:
- Dağdaki çobanla, benim oyum bir mi?...
Üstelik de bu soru; onun beyninin ürünü, üretimi değil ki… Yalnızca siyaset bilimi kitaplarından öğrendiklerinin dışa vurumu… Kız ne yapmış?...Aristo’dan beri tartışılan bir olguyu; ülkenin oydaşma geleneği bağlamında gündeme getirmiş.
Çünkü…
Bu ülkede oydaşma söz konusu olduğunda; tencere ve kapak dağıtımı ya da ayakkabının sağ ve sol teklerinin durumu, hangi kapının önüne erzak, kömür yığılacağının konusu hep sorun olmuş, bu dağıtımdan pay almanın önkoşulu da verilecek oylarla ilişkilendirilmiştir.
Çünkü…
Sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel düzeyi yüksek olanların; oydaşma dönemindeki tutum ve davranışları da yüksek düzeyde olur…Ve bu guruptaki bireylerin yurtdaşlık bilinci de gelişmiş olur. Dolayısıyla oylarını pazarlık konusu etmezler böylesi yurtdaşlar…
Manken olarak aşağılanmak istenen Aysun Kayacı’nın sözlerinin ardı bu sözlerle doldurulamadığı için ve genelde de bu ülkede pek çok kişinin “bilimsel anlamda” siyaset bilgisi olmadığı için kızın ne söylediğini; anlamadılar, anlayamadılar, anlayamazlardı da…Çünkü önyargıları bu manken kızı yaraladı, yok saydı, yargıladı, karaladı…
Mankenlik böylesine kötü bir uğraş ise…
Son aylarda bir manken kız daha attı kendini kamusal alana; kerameti kendinden menkul bir kanaat önderi gibi konuşmalar yapıyor televizyon kanallarında…ki o da Tuğçe Kazaz…Ve ona hiç kimsecikler saldırmaz…Kimsecikler onu manken eskisi diye horlamaz, aşağılamaz… Bir zamanların dansözü Leyla Sayar da; kartlamaya başladığında tesettüre girip, köşesine oturunca neredeyse kadına “evliya” payesi vereceklerdi…İşte manken eskisi Tuğçe Kazaz da ikinci bir Leyla Sayar vakası…Oysa her biri uyanıklar silsilesi ki ardlarına takıldı “uyuşturucular kraliçesi” Niran Ünsal…Bunlar baş tacı; örtüleri kapatıyor her türlü karalarını…
Oysa Aysun Kayacı; bir zavallı…
Çünkü…
O; diğerleri gibi işin kolayına, kurnazlığına, fırsatçılığına kaçmadı, aydınlık yol varken karanlığa sapmadı…
O; aklın, bilginin, bilimin yolunda akıllıca bir söz etti, ama belki yeterince sözlerinin içini dolduramadı…Olsun; siyaseti bilimsel olarak bilenler onun ne dediğin pek ala da anladı…
Anlamayanlar mı?... Ki onlar; cahiller sürüsü… İşte o cahillerin cehaleti; onu aforoz etti…
Ve şimdi; yine seçim olacak…
Ve şimdi; her şey sil baştan…
Ve şimdi onlar çok yakında yine bizlerin yazgısını belirleyecekler; daha açık bir deyişle oy verecekler…Bakalım bu kez oylarını neyin karşılığında satacaklar?...
Bir kez daha seçimler…
Ve bir kez daha her şey sil baştan…
Cendereye sıkışmaya az kaldı…Haydi hayırlısı…Aysun Kayacı’nın dağdaki çobanı…Mahallenin kabadayısı ve karısı…Tesettürlü artiz, şarkıcı takımı da diğer yarısı…PKK destekçisi aydın geçinen ülke satıcısı…Haydi bul karoyu, al parayı…400 kelleye bitirin Türkiye’nin işini… El birliğiyle çekin fişini; olsun mort !...