Yazarlar

Solucan gübresinde bir Türk firması

post-img
“Tarım” denilince “iki çarpıcı sahne” gelir aklıma hep ki, Ömer abi de (Kavuncuoğlu) vardı sözünü edeceğim ilk gezide. Asya’nın ortalarına dek uzanmıştık… Semerkant, Taşkent, Buhara… Uçsuz bucaksız bozkırlar bembeyaz, adeta karla kaplıymış  gibi uzanıyordu önümüzde! Bu bölgeleri “Birlik” için “pamuk üretim merkezi” olarak gören vicdansız Rus politikası daha çok ürün alabilmek için uzun yıllar boyunca basmıştı suyu acımasızca bereketli topraklara. Gereğinden fazla dökülen su yeryüzüyle buluştuktan sonra buharlaşmış, beraberinde dipteki tuzu da çekip çıkartarak, yüzeyde bırakıp uçuvermişti havaya. Bir bitki gereğinden fazla sulanamaz, gübrelenemezdi, bilinçli tarımın altın kuralıydı bunlar. Yoksa toprağı öldürür, verimsiz hale getirirdiniz. Sordum: “Özbekistan’daki toprakların bir daha eski hallerine dönmesi için ne kadar süre lazım” diye? Tam 70 yıl dediler, koskoca 70 sene! Bir diğer manzaraya da İsrail’de şahit olduk. Yarı çöl topraklara düşen her bir yağmur tanesini bile israf etmek istemeyen İsrailli yöneticiler memleketin dört bir yanına kurdukları mebran kaplama havuzlarla önce suyu tutuyorlar, ardından da yine kendi buluşları olan “damlama” tekniğiyle çölü adeta cennete çeviriyorlardı o yıllarda! Damlama tekniğini Onlardan öğrendik. Bu gün ülkemizin pek çok yerinde aynı usul kullanılıyor. “Sulanmaz” diye bilinen zeytin ağacının damlama suyu çok sevdiğini de öğrendik mesela. Zeytinde rekolte bu sayede çok arttı ülkemizde. Fakat bir sorun daha var ki, bilinçli bir tarım politikasıyla mutlaka üstesinden gelinmesi gerekiyor o da, “kimyasal gübre” meselesi. Rus’un, akrabalarımız Özbeklerin  topraklarına 70 yıl boyunca aşırı suyu basması gibi, uygulanan yanlış tarım politikaları sonucu bizimkiler de “kimyasalları” basmışlar hiç düşünmeden. Toprağımız ölmüş, can çekişmekte… Her seferinde daha çok ürün almak için  atılan daha çok kimyasal gübre hiçbir işe yaramaz olmuş artık! İnsanoğlunun en büyük ihtiyaç ve talebiyse ekolojik, organik ürünler. Peki nasıl olacak bu? Süt ya da besi çiftliklerinden çıkan ıslak gübreyi bekleterek kullanmak çözüm mü? Tam tersi, doğa için tam bir tehlike içeriyor onlar da sadece birer çöp yığınları doğa için hepsi. Geçen hafta “Bursa Tarım Fuarını” gezdim biraz. İnanın gurur duydum. Bir zamanlar ikinci el traktörlerin el üstünde tutulduğu bu memlekette tüm tarım alet ve makinelerini Türk firmalar yapar olmuş artık. Ortalık tıklım tıklım. Kendine yeni çıkışlar arayan binlerce çiftçimiz otobüsler tutarak gelip doluşmuş fuar alanına. Ve içlerinden bir tanesi ki, bence 2018 fuarının en güzel standı olmuş orası, Ömer abiyi (Kavuncuoğlu) görüyorum kalabalığın arasında! “Abi N’apıyosun burada” filan derken… Damadı Cem’in, kızı Gizem’le birlikte kurdukları organik gübre üreten “Solitera” isimli firmanın tanıtımına katkıda bulunuyormuş Ömer Kavuncuoğlu. Solitera’nın ilgi alanının bir bölümü “solucan” gübresi. Bunun yanı sıra bitkisel ve hayvansal menşeli ürünlerden tamamen organik yapıda gübreler de üretiyorlarmış. Şaka gibi, özel üretim tanklarda milyonlarca solucanı besliyorlar, bu hayvanların dışkılarından da dünyanın en nitelikli gübrelerini elde ediyorlarmış! Ama damat Cem Tolga Bayraktar’ı farklı kılan şey sadece bunları üretmek değil, meyvede, sebzede ve tarlada ürünleri adeta topraktan fışkırtan bu gübrelerinin tamamının “patentini” de almış olması! Ve böylece yarın karşısına İsrail ya da Hollandalılar çıktığında dünya pazarında “Hop, birader! Patent bizde, sizi şöyle alalım” diyebilecekler! Bir Türk girişimcinin insanlığın ve tarım ekonomisinin varacağı yeri şimdiden görüp, ele gelir çözümler üretmesi bize ancak gurur verir. Meraklıları www.solitera.com.tr adresinden daha çok bilgi edinebilirler. Bravo Cem, çıktığınız bu yeni yolda başarılı olacağınızdan eminim, kolay gelsin.

Diğer Haberler